Fena bir kitap değil ama etkileyici bir kitap olduğu da söylenemez. "Kızıl Veba" adı verilen bir salgından sağ kurtulmayı başarmış çok az sayıda insanın ilkel bir şekilde yaşayışlarını görüyorsunuz desek bunu kitabın hepi topu ilk birkaç sayfasında tüketiyorsunuz (zaten 80 sayfalık bir kitaptaki ilk birkaç sayfa ne kadardır varın siz hesap edin). Ardından kabilenin yaşlısı James Smith, torunlarına "Kızıl Veba"yı anlatmaya başlıyor. Ne zaman ortaya çıktı, ne gibi belirtiler gösterdi, insanlık neler yaşadı? Falan filan... Burada şöyle bir durum var; bu bana ilk çağlardaki ilkel kabilelerin ateş başında hikaye anlatmasına benzer bir anlatı tarzı kurulmak istenmiş gibi geldi. Fakat eski çağlarda bu hikayeler çok kıymetliyken ve dinleyiciler için merak konusuyken James'in dinleyicisi olan torunları sürekli sıkılıp "Uzatma be moruk" yaklaşımındalar. James de eski medeniyeti düşünüp sürekli ağlıyor. Kitap James'in, medeniyetin hastalık nedeniyle nasıl çöktüğünü ve kabilelerin nasıl ortaya çıktığını anlatması üzerine kurulu sadece. Peki bu, salgından sağ kurtulmuş bir adamın ağzından anlatılmak yerine direkt süreci göstererek anlatılamaz mıydı? Bence öylesi daha iyi olurdu. Fakat yine de çok hızlı yayılıp çok hızlı öldüren bir virüs karşısında medeniyetin çöküşünü okumak birazcık sarsıyor. Sırf bu nedenle 5 puan veriyorum.