Hiçbir heykeltıraş, hiçbir şair, ne Michelangelo ne de Dante, son ümitsizliğin jestlerini, kendini sağanak halinde yağan yağmura teslim etmiş, kendini korumak için parmağını bile oynatamayacak kadar kayıtsız ve yorgun olan bu yaşayan insan kadar güzel hissetmemi sağlayamazdı. Beni harekete geçiren bu oldu, başka türlü davranmam mümkün olamazdı.
Sayfa 32 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Ünlü bir heykeltıraş güzel bir kadına aşkını ilan etmiştir. Fakat reddedilen heykeltıraş bunun sebebini saçlarının beyaz oluşuna bağlayarak gidip onları siyaha boyatır. Ertesi gün tekrar aşkını ilan etmek için güzel kadının karşısına çıktığında hiç beklemediği bir cevap alır: "Budala! Sen de baban gibi kovulmaya geldin galiba!"
Elma YayıneviKitabı okudu
Reklam
Hiçbir heykeltıraş, hiçbir şair, ne Michelangelo ne de Dante, nihai çaresizliği, dünyadaki nihai sefaleti, yağmurda sırılsıklam olan, tek bir hare- ketle kendini korumaya alamayan, gayretsiz, yorgun görünen bu canlı insan kadar çarpıcı bir şekilde hissettiremezdi.
AŞKIN GÖZÜ KÖRDÜR...
❝ Bugüne kadar hiçbir heykeltıraş, hiçbir şair, ne Michelangelo ne de Dante bana bu nihai ümitsizliği, yeryüzünün bu nihai sefaletini, yağmura teslim olup kendini tek bir hareketle bile koruyamayacak kadar kayıtsız ve yorgun duran bu canlı insan kadar etkileyici hissettirmemişti. ❞
Phidias ve Yunan Heykelciliği
MÖ 430'de eşsiz Yunan heykeltıraş Phidias (MÖ 490-430) Olympia'daki Zeus Tapınağı'nda bulunan 13 metrelik tanrıların kralı Zeus heykelini yaptı. Antik Dünya'nın Yedi Harikası'ndan biri ilan edilen Yunan baştanrısının bu temsilde altından kıyafetleri ve fildişinden teni vardı. Tanrı tahtında oturmuş, bir elinde asa, diğerinde ise zafer tanrıçası Nike'nin resmini tutuyordu. Phidias, çağdaşları Polykleitos ve Miron'la Yunan heykelciliğinin klasik dönemini başlattı. Gerçekçi ve doğal pozlardaki atletler ile tanrıların zarif ve duyulara hitap eden heykelleri ile karakterize edilen bu dönem MÖ dördüncü yüzyıl sonlarında Lysippos ve Praksiteles'in eserlerine kadar devam etti.
Sayfa 170 - Kronik KitapKitabı okudu
“Sanıyorlar ki,” dedi Wilde, “bütün düşünceler çıplak doğar... Benim ancak masallarla düşünebildiğimi anlamıyorlar. Heykeltıraş düşüncesini mermere aktarmaya çalışmaz; doğrudan mermerle düşünür.
Can YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Davud, Akademi Galerisi, Floransa, 1504
Soderini, bir sabah saraydan çıkıp durmuş, aşağıdan yukarıya doğru heykele bakarak, sanatçıya şöyle demişti: "Michelangelo, bana burnu çok büyükmüş gibi geliyor." Heykeltıraş, sancaktarın yanlış bir noktada, heykelin tam altında durmuş olduğunu ve perspektifin onu yanılttığını hemen fark etmiş, ama hiçbir şey söylememişti. Sol eline bir avuç mermer tozu alıp dev heykelin başına kadar merdivene çıktı. Yontuyormuş gibi yapıyor, küçük mermer parçalarından ve mermer tozundan birazını Soderini'nin başına düşecek şekilde bırakıyordu. Soderini, mermer parçacıkları ve tozu yüzüne gelmesin diye, birkaç adım yana kaydı. "Sayın Soderini," diye sordu bir süre sonra Michelangelo, "şimdi nasıl oldu?" "Tamam, şimdi içime sindi. Yeniden yaşam verdin heykele."
Sayfa 61 - Davud, Akademi Galerisi, Floransa, 1504Kitabı okudu
Bugünkü benliğim, içerdiği her şeyin birbirine benzer ve tekdüze olduğunu zanneden, terk edilmiş bir taş ocağı gibidir ama her hatıra, tıpkı dâhi bir heykeltıraş gibi, o taş ocağından sayısız heykel çıkarır.
Sayfa 177Kitabı okudu
15 Kasım 1933 Perşembe: Heykelin temel kazığı çakıldı. 20 Ağustos 1935 Salı: Belediye tarafindan kadınların manto giymeleri ve yüzlerinin açılması için dellal ile ilan edilmiştir. 5 Ekim 1935 Cumartesi: Heykel geldi ve yerine konmağa başlandı.Krippel isminde heykeltıraş bir Almana (...) 40 bin dolar (80 bin Türk lirası), bilahare 6 bin Türk lirası daha mükafat olarak verilmiştir..Abidenin kaide kısmı, keşfi mucibince (gereğince) 26 bin Türk lirasıdır. Abidenin rekzi (dikilmesi) münasebetiyle Hacı Mahmut Mahallesi'nden 600 hane dağıtılmıştır. Ve asar-ı atikadan olan UmurBey (Paşa) Camii de yıktırılmıştır. 26 Ekim 1935 Cumartesi: Heykelin dikme ameliyesi (işlemi)bitmiştir.
Sayfa 279 - TimaşKitabı okudu
Hakikatin Fethi
Münakaşa eden iki insan, aynı graniti yontan iki heykeltıraş, hakikati arayan iki yol arkadaşı. Hedefi, tahrip değil, terkiptir bu kavganın. Mağlubun muzaffer olduğu tek yarış. Yanıldığını kabul etmek, yeni bir hakikatin fethiyle zenginleşmektir: Parçadan bütüne, karanlıktan aydınlığa geçiş.
Sayfa 283 - İstanbul: İletişim, 2020.Kitabı okudu
Reklam
Hiçbir heykeltıraş, hiçbir şair,ne Michelangelo ne de Dante, son ümitsizliğin jestlerini, kendini sağanak halinde yağan yağmura teslim etmiş, kendini korumak için parmağını bile oynatmayacak kadar kayıtsız ve yorgun olan bu yaşayan insan kadar güzel hissetmemi sağlayamazdı.
Sanatsal yetinin sadece belli bireylerde yoğunlaşması, ve buna mahkum geniş kitlelerde bu yetinin baskıda tutulması, işbölümünün sonuçlarından biridir. Bir takım toplumsal koşullar altında herkes birer yetkin ressam olduğunu düşünsek bile bu herkesin aynı zamanda özgün bir ressam da olabileceği ihtimalini açıkta bırakmazdı hiçbir zaman; demek ki, burada bile "insani" emek ile "benzersiz" emek arasındaki ayrım sonuçta düpedüz anlamsızlığa varmaktadır. Her ne kadar, toplumun komünist bir düzen içinde örgütlenişiyle birlikte, sanatçının bütün bütüne işbölümünden ötürü bölgesel ve ulusal sınırlılıkla bağlı kalışı kadar, bireyin kendisini sadece bir ressam, bir heykeltıraş vb. haline getiren, belirli bir sanata bağlı kalışı da ortadan kalkar; sanatçı adı onun mesleki gelişmesinin sınırlılığını gösterir sadece. Komünist bir düzende, ressamlar yoktur, başka etkinliklerinin yanısıra resimle de uğraşan insanlar vardır
Sen bir heykeltıraş gibisin Sokrates, yarattığın yöneticiler için ne güzel de bir kalıp çıkardın. Glaukon
Sayfa 380
Ebeveynler çocuklarının hayatında büyük bir rol oynardı. Çok az insan bunun farkındaydı lakin anne ve babamız şu anda olduğumuz kişşnin başmimarıydı. Onları birer heykeltıraşa benzetebilirdik. Onlar heykeltıraş, bizler ise onların elindeki heykel çamuruyduk. Kaeakterimizin büyük bir bölümü onların elşnde yoğruluyor ve şşmdi olduğumuz kişiye dönüşüyorduk. Ruhsal olarak bizi nasıl şekillendirecekleri tamamen onları elindeydi. Sevgi dolu, öfkeli, nefret dolu, iyi ve kötü birçok alışkanlığı bize geçiren onlardı. Çocuklar taklitçiydi, anne ve babalarına bakıp onların iyi ve kötü yönlerini taklit ederdi. Bu yüzden ebeveynler çocuklarına en iyi halleriyle örnek olmalıydı. Kötü bir şey yaparsan ve bundan rahatsız değilsen çocuğun seni örnek alırdı. Annem ve babam bunu yapıyorsa aslında bu kötü bir şey değil diye düşünürdü. Kendin yanlış şeyler yaparak çocuğuna iyi şeyler tavsiye etmek de yanlıştı. Çocuklar genelde duyduklarını değil, gördüklerini uygulardı. İçki içme deip küçük bir çocuğun gözlerinin önünde içki içmek yanlıştı. Sen içiyorsun ya neden yanlış olsun? Yanlış olsa sen neden yaparsın ki? Bir çocuk bunları düşünür ve ona söyleneni ciddiye almazdı. Sözlü uyarılar çoğu zaman asla işe yaramazdı. Eğer ebeveyn isen söylediklerinle değil yaptıklarınla daha çok örnek olurdun.
Sayfa 249Kitabı okudu
İnkılabımızın belediyeleri, kartpostalı resim yerine asıyor; heykeltıraş yerine, ucuzdur diye, mezar taşçısını seçiyor. Odunu yaldızlayana sanatkâr diyorsunuz.
Resim