HG Wells’in Zaman Makinesi kitabı, bilimkurgu edebiyatının öncü eserlerinden biridir. Kitapta, Victoria dönemi Londra’sında yaşayan bir bilim insanı, icat ettiği zaman makinesiyle geleceğe yolculuk eder. Orada, Eloi ve Morlock adlı iki farklı insan türüyle karşılaşır. Eloi’ler güzel, narin ve tembel; Morlock’lar ise çirkin, vahşi ve yeraltında yaşayan varlıklardır. Bilim insanı, bu iki türün aslında kendi çağının sınıf ayrımının sonucu olduğunu düşünür.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Bu kitabı kesinlikle tavsiye etmiyorum. Sıkı bilimkurgu okurları tat alamayacaklardır. Kitabın başlangıcı HG Wells romanı, Ayda ilk insanlar ile benzerlik taşıyor. Araç Mars’a indikten sonra gelişen olayları takip etmek güç. Mars’ta niye isyan var? Los ve Aelita’nın aşkının temeli nedir? İsyana katılan Gusev kendini bir önder olarak nasıl kabul ettiriyor? Göklerim oğullarına başta iyi davranırken dili öğretirken, sonra ne oluyor da öldürmeye karar veriyorlar? Bu kısımlarda bir temel yok. Tasvirler çok sıkıcı. Mars bir çok açıdan Dünya’ya çok benziyor. Araya Atlantis gizemi de sıkıştırılıp hikaye genişletilmiş. Felsefi bir bakış açısı da bulamadım. Benim için vakit kaybıydı.
Zaman makineniz olsa geçmişinizi mi geleceğinizi mi görmek isterdiniz? HG. Wells tam buna ışık tutuyor. Sağlam anlatım temelleriyle Zaman Makinesi bizlere okurlara yön oluyor. Zaman Gezginiyle betimlemenin en güzel haliyle olayın içinde hissediyoruz kendimizi. Yazarın hayal gücüne hayran kalmamak elde değil. Uzayın üç boyutundan bahsetmiş ve buna ilave olarak dördüncü boyutun da zamandan olduğunu anlatmış. Geçmişimize yön tutan bu olay da ilk sayfalardan son sayfasına kadar her haliyle merak uyandırıyor. Olsaydı 2. serisinin olmasını isterdim. Zaman Gezgini’ne ne oldu niye dönmedi bunlar hala ben de merak konusu. Evrenin boyutları, yaşayanlar, insan yiyen küçük varlıklar vb. çok şey var. Gezgine inanmayan yakınları da var deli olduğunu düşünenler de. Ama bir yandan düşününce gerçekle bağlantılı olduğunu da ön görüyoruz.
Çok detaylı olduğu için kitap ve filmi uzun uzun kanalımda anlattım. Keyifle izleyin ve yorumunuzu yapın
youtu.be/HG-PN5xM9yM?si=...
''Körler Ülkesi’nde tek gözlü insan Kral’dır.''
Körler Ülkesi, HG Wells tarafından yazılmış bir kısa öyküdür. Wells'in en iyi bilinen kısa öykülerinden biridir ve körlükle ilgili literatürde belirgin bir şekilde yer alır.
Konusu, Nunez adlı bir dağcı, Parascotopetl'in (Ekvador'daki hayali bir dağ) fethedilmemiş zirvesine tırmanmaya çalışırken kayar ve dağın uzak tarafına düşer. İnişinin sonunda, dağın gölgesindeki karlı bir yamaçtan aşağı inerken, dünyanın geri kalanından her tarafı dik uçurumlarla kesilmiş bir vadi bulur. Nunez'in bilmediği, efsanevi "Körler Ülkesi"ni keşfeder.
Körlük yavaş yavaş birçok nesile yayıldıkça, insanların geri kalan duyuları keskinleşir ve son gören köylü öldüğünde, topluluk görmeden yaşama tamamen adapte olur. Özetle bu, HG Wells'in kişileştirmeyi büyük bir etkiyle kullandığını, insani özellikleri vadinin doğal çevresinin muhteşem özelliklerine atfettiği harika küçük bir alegoridir. Bu hikayede Nunez gerçekten de köylülerin Cennet Bahçesi'ndeki yılandır.
Hg Rowan elveda Chaol
Seride okuduğum en sıkıcı kitaptı, cadıların olduğu bölümleri hiç sevmedim. Asıl baş karakter aslında sandığım kişi değilmiş, bu kitapta ortaya çıktı.
