Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Sen ağlıyor musun?" "Ruhum küçük bir kız çocuğuyla birlikte yanıyor." "Ezel, Karmen'i bırak. Onun yanına gittiğinden beri iyi değilsin." "Bırakmam, bırakamam o yanan küçük kız çocuğunu kurtarmadan bırakmam, gerekirse bende yanarım." "Bir süre tatil yapalım, çok yoruldun." "Küçük kız hiç tatil yapmamış. O hep yanmış. Piknik bile yapmamış."
"Babam bana bu kadar güzel bir şey hiç söylememişti. O anı yıllarca beklemiştim. Bana çok şeye mal olmuştu. ama hiç olmamasından iyiydi. Sakin bir tavırla devam ediyordu."
Reklam
Einstein yaşamının son haftasında, en çok önemsediği işlere yoğun­ laşır: Bertrand Russell'la birlikte nükleer çağda dünya banşıyla ilgili bir manif esto üzerinde çalışmışlardır ve Einstein manifestoyu 1 1 N isan günü imzalar . "Yeni bir düşünce şekline ihtiyacımız var. Kendimize, taraf t an olduğumuz grubun askeri bir zafer kazanması için hangi adımları atması gerektiği yerine, askeri bir çatışmayı önlemek için ne yapmamız gerek­ tiğini sormalıyız; çünkü böyle bir çatışma artık bütün taraflar için yok edici olacaktır." Bu belge daha sonra, her yıl düzenlenecek olan ve bilim insanlarıyla düşünürlerin nükleer silahsızlanma üzerine bilgi alışverişi yaptığı Pugwash Konferansları'na giden yolu açacaktır. 1 2 Nisan günü Einstein enstitüde çalışırken kasıklannda bir ağn hisseder. Asistanı iyi olup olmadığını sorar . İyi olduğunu söylese de aslında hiç de iyi değildir. Aortunda oluşan anevrizma patlamaya başla­ mıştır. Eve gelen doktorlar, az da olsa tek şansın hemen ameliyat edilerek aortun düzeltilmesi olduğunu söyler . Ama Einstein ameliyat olmaz. Dukas'a yaşamın yapay yollarla uzatılmasının tatsız bir şey olduğunu söyler. Görevini yaptığını hissediyordur ve zamanı geldiğinde onuruyla buradan gidecektir . Ağrının daha da arttığı ertesi gün Princeton Hastanesi'ne kaldı­ rılır . Üvey kızı Margot. oğlu Hans Albert'i durumdan haberdar edince Hans babasının yanında olabilmek için hemen ilk uçakla San Francisco'dan gelir . 1 7 Nisan Pazar günü Einstein uyandığında kendini çalışabilecek kadar iyi hisseder. Dukas ona gözlüklerini, kağıtlarını verir..
Sayfa 96 - Türkiye İş Bankası kültür yayınları Mayıs 2013Kitabı okuyor
Yeryüzü, mühendislerin kesin delillerle ispatladığı gibi felekler âlemi karşısında o kadar küçüktür ki, sanki daire içinde bir nokta olup onun büyük bölümünü ya su kapladığından ya da aşırı sıcak veya soğuk sebebiyle yerleşilemez durumdadır. Kara parçalarının tümü ise yer kürenin oldukça küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte,
Hiç kimse kahramanca davranan birisinden daha zavallı değildir. Kimse bir kahra­man kadar çok trajedi ve karışıklık yaratamaz..
Telos yay.Kitabı okuyor
Çok küçük bir yalanı Çok büyük bir orantıda Dinlediniz mi.. Çok büyük bir yalanı Çok yalın bir doğrultuda Söylediniz mi.. Gecikmiş bir gizleme, Birikmiş bir özlemi
Reklam
Dimaşk'ta Arapların (müslümanlar) Dimaşk Camii (Şam Ümeyye Camii) dedikleri bir mescitleri vardır. Dünyada bucaminin bir benzerinin daha olduğunu zannetmiyorum. Halk bu caminin Ben-hadad sarayı olduğu söyler. Burada (cami)sihirli bir işçilikten çıkmış, senenin günlerine göre açılan delikleri olan kristal camdan mamul bir duvar bulunmaktadır.
Bir mahpusu dünya ile hiç alakası olmayan bir zindana kapamak ona en büyük iyiliği yapmaktır. Onu en çok yere vuran şey, hürriyetin elle tutulacak kadar yakınında bulunmak, aynı zamanda ondan ne kadar uzak olduğunu bilmektir.
- Sandor bunu gerçek ten mi söylüyorsun ? Yazar olabilmek için 'hiç' mi olmak lazım ? + Evet buna inanıyorum. - Ben , insanın yazar olabilmesi için büyük bir kültüre sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Sonra çok ok uyup yazmış olması gerekir. Ansızın yazar olunamaz.
Çok fazla beklentim yok hiç kimseden ! Yalan söylemeyin kuyumu kazmayin yada yüzüme gülüp de arkamdan da dünyanın en kötü insaniymisim gibi konuşmayın içiniz disiniz bir diliniz kalbiniz aynı olsun ! Beni sevmek zorunda değilsiniz ama sever gibi görünüp çelme takmak için Fırsat kollamanin da pek insancıl bir şey olmadığını öğrenmelisiniz anlaştık mı ? Hem sizden ne beklentim olabilir at ile deve mi ? Sesli güldüm :D hadi canım hadi güldürmeyin beni
Reklam
Başka pek çok şehirde olduğu gibi İstanbul'da da paranın hiç mi hiç değeri kalmamıştı artık. Benim Doğu'ya gittiğim yıllarda bir akçeye dört yüz dirhemlik kocaman bir ekmek çıkaran fırınlar, şimdi aynı paraya bunun yarısı ve üstelik tadı tuzu insanın çocukluğunu hiç mi hiç hatırlatmayan bir ekmek veriyorlardı.
Sayfa 15 - YKY
Rüyasında ne zaman gölgeyi görse, ya da onun hakkında çok düşünse, hep aynı soğuk dehşeti yaşıyordu: Duyuları ve gücü onu terk ettiklerinden, aptallaşıyor ve yolunu şaşırıyordu. Korkaklığına çok hiddetleniyordu ama bu bir işe yaramıyordu. Kendisini korumanın yollarını arıyordu ama hiç çaresi yoktu: O şey etten kemikten değildi, canlı değildi, bir ruh da değildi, ismi yoktu.
Gözümdenn kaçmışş :D
Zaten yerçekimiyle aram hiç iyi olmadı, bir türlü ayak uyduramıyorum. Fizik yasaları beni çok hırpalıyor, ben ayrılmak istiyorum Osman.
Sayfa 11 - İletişim YayınlarıKitabı okuyor
Daha siz okul denen binaya girmeden, anne ve babanız mesleğiniz ile ilgili kararı vermiştir çoktan, "Bizim kız doktor olacak" Oysa sizin en büyük tutkunuz keman çalmaktır. Ama yok. "Boş zamanlarında yine keman çalsın ama bizim kız doktor olacak." Kaçar yanınız yoktur. Önünüze hayatınızın geri kalanında yiyeceğiniz yemek konmuştur ve siz o bezelyeyi yemeye başlarsınız. Hatta bazılarınız zamanla bezelyenin tadının hiç de fena olmadığını bile düşünecektir. Özetlersek, tüm hayatımız başkalarının önümüze koyduğu hedefler doğrultusunda, yılmadan mücadele etmekle geçiyor. Bu, o kadar yorucu bir hal alır ki artık, bizzat kendimizin koyduğu küçücük hedeflere bile ayıracak zamanımız kalmaz. En nihayetinde olur da başarırsak, başardığımız şey başkalarının isteği olur sadece, başka bir şey değil. O nedenle başarıya ulaşanların çok iyi bildiği bir gerçeği paylaşalım sizinle. Başarının anahtarını elde ettiğiniz gün görürsünüz ki aslında ortada bir kilit yoktur. Çünkü o kapı, sizin kapınız değildir. Elimizde kazanmak için delicesine yırtındığımız anahtar ile başarılı ama mutsuz bir şekilde kalırız. Belki de etrafımızın, başarılı olmasına rağmen, bir o kadar mutsuz olan insanlarla dolu olmasının sebebi budur. Oysa mutlu olmak gerçekten de bu kadar zor mudur? Etrafımızda bu kadar mutsuz insan olduğunu görünce insanın aklına bir tek bu ihtimal geliyor. Peki, neden bu kadar mutsuzuz? Özellikle son yıllarda mutsuz ve depresif halimiz giderek arttı. Aslında bu meseleyi ele alabilmek için öncelikle mutluluğu tanımlamak gerekir. O zaman soralım; nedir bu mutluluk denen şey?
Richard 1942 Haziranında, doktorasın almadan ve evlenmeden hemen önce, dikkat çekici düzeyde serinkanlıkla yanıt vermişti: "Gelecekteki yaşamımı geçmişte farklı koşullar altında verdiğim bir sözden dolayı bağlayacak kadar salak değilim.. Arline'la, onu sevdiğim için evlenmek istiyorum, bu da ona bakmak istediğim anlamına gelir. Bütün olan biten bu.... Ama dünyada başka arzularım ve hedeflerim de var. Bunlardan biri de fiziğe olabildiğince katkıda bulunmak. Bu,bence, Arline'a olan sevgimden de daha önemli. Dolayısıyla, evleniyor olmamın yaşamdaki esas işime görebildiğim (tahmin ettiğim) kadarıyla çok az ya da hiç müdahale etmeyecek olması özellikle bir şanstır. Her ikisini de yapabileceğimden hayli eminim. (Evlenecek olmanın verdiği mutluluğun ve karımın cesaretlendirmesi ile yakınlığının girişimlerimde yardımcı olma olasılığı da var, ama geçmişte sevgim fiziğimi pek etkilemedi ve gelecekte de fazla bir katkısı olacağını sanmiyorum.) Hem esas işimi sürdürebileceğime hem de sevdiğim birisine bakmanın lüksünü yaşayabileceğime inandığımdan, yakında evlenmeye niyetliyim."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.