Once Zeki Demirkubuz'un Yazgı filmini izleyip sonra kitabı okuyun. Daha relateable oldugunu göreceksiniz, kitapta raymond adı geçtiğinde kafanızda Engin Günaydın canlanacak.
Filmde kitaba göre bazı değişiklikler var. En büyük fark, filmde Musa, hapishaneden beraat ile çıkıyor. Kitapta ise idam kararı onaylanıyor.
Serdar Orçin inanılmaz bir oyunculuk yapmış, çıkarıp masaya vurmuş resmen.
Baş karakterimizle çok ortak yönümüz var. Mesela Musa karakteri de benim gibi toplumun sonradan inşa ettiği yapmacık, değer yargılarını takmıyor. Bunları iki yüzlü görüyor. Hatta bu değer yargılarının hukuk sisteminin temelini oluşturdugunu söylüyor. Şöyle bir sözü vardı avukatın (eksik hatırlıyorum muhtemelen) " insanlar işledikleri eylemler yüzünden suçlanır ancak o eylemlerin toplumsal ve sosyal sonuçları yüzünden cezalandırılır".
Musa ya da Meursault
Hayatın bir anlamı olmadıgını bilen ancak kendisine de anlam oluşturmamış, amaç oluşturmamış bir karakter. Ona göre hiçbir şeyin anlamı yok. Ne sarışın güzel bir kadınla evlenmenin ne işinde terfi etmenin ne de cinayet suçlamalarından kurtulmak için çaba harcamanın.
Tamam nihilist ve depresif bir hayat sürüyor olabilirsin ama bu kadar da uyuşuk olunmaz.
Adama cinayetle suçlanıyorsun, annenin ölümüne üzüldün mü diye soruyorlar, açıklamaya üşendim sustum diyor.
Kitapta öyle bir şey yok ama filmde patronunun, musanın sevgiliyle ilişkisi oldugunu öğreniyor. Ne patronuna iki kelime laf ediyor ne de karısına.
Öyle patates gibi hayatına devam ediyor ses çıkarmadan. Yani ayar oldum, adam duvar gibi