Bir Resmi Göre Bilmek: Varoluşsal Tehcir
❃ ❃ ❃
İnsanın doğada ki konumu zihin işlevi ile birlikte her zaman varolma potansiyeline sahip olmuştur. Varoluş, dış ortam ile bireyin zihin dünyasındaki mücadele sahası olmuştur. Özne dediğimiz varlık, doğası gereği tek ve biricik bir eylem halinde olmak için nefes
İlhan Arsel’le cahiliye dönemine gidip dönem hakkında yanlış fikir sahibi olabilmek için çok ideal bir kitap. Alternatif tarih arıyorsanız el kitabınız olabilir. Birkaç iddiayı örnek olarak vereceğim.
İlhan diyor ki, kız çocuklarını gömmek yaygın değildi kız çocuklarının doğuşunu talihsiz saymak gelenekte yoktu. Dakika bir gol bir. Evet her evde
"Ey gönül istedik de vermedi deme. İstemeyi bilmedin bari yalan söyleme."
Mevlâna Celaleddin-i Rumi
Ya sen dua etmesini bilmiyorsan!!!
Etkiliyici bir arkakapak yazısından dolayı alıp okuduğum 238 sayfalık bu kitap iki bölümden oluşuyor. İkinci bölüm dediğim 95. sayfadan sonuna kadar tek tek esma-ül hüsnanın açıklaması.
İlk 94
Dursun, Tekin ve Arsel. Üçünün de kitaplarını bir müddet inceledim hala inceliyorum. Tekin'in kitaplarına pek bakamadım ama bana göre üçlünün en zayıf halkası Arsel. Çünkü Dursun ve Arsel'in din adamlığı geçmişi var ve bu görülebiliyor ama Arsel ise din ilimleri hakkında oldukça yetersiz. Ele aldığı bazı ayet ve hadislere yaptığı yorumlardan bu
Öncelikle NFK’den bahsetmek gerekirse; 1940 öncesi NFK ile 1940 sonrası NFK iki ayrı kişiliktir ve neredeyse birbiriyle alakası yoktur. Mina Urgan da “Bir Dinozorun Anıları” adlı kitabında 1940 öncesi NFK ile yaşadığı anılardan bahsetmiş. Mina Urgan’ın tanıdığı NFK’yi, yine Mina Urgan’ın kaleminden biz de tanıyalım, bakalım
. . .
ŞİİR-MİİR
K/aralamalar
(Not: Mükerrer kayıtlar, sâir hata ve düzenlemeler bir ara yapılacaktır inşallah, diyelim... Bu hususta okurlardan özür dileriz...)
Editörlüğünü Umberto Eco'nun yaptığı, birbirinden iyi yazarların hem düşünceleri hem de belgeler ile katkı sağladıkları ansiklopedi niteliğinde bir kitap okudum..
Hakkını verip vermediğimi bilmiyorum şimdilik, ilerleyen dönemde belgesellerle ve araştırmalarla destekleyince göreceğim sonucu.
Belirli bir konu olmadığından, incelemede de tek bir
Efendimiz sav en büyük devrim yaptığı kadın cihetinden saldırıyorlar, hz. Aişe validemizle kaç yaşında evlendi hadiseyi manipüle ediyorlar bağlamından, tarihi şartlardan koparıyorlar zihinleri imar imar ediyorlar İslam örf ve adetin önünü açıyor eğer bir mevzu bir mesele nassa aykırı değilse şeriat o örfe itibar ediyor, yani bir yerde insanların
“Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resûlü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.” (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11)
Hicret yolunda yürürlerken, birileri Hz. Ebu Bekir'i tanımıştı. Yanına gelmiş, hal hatır sormuş, sonra Efendimiz(s.a.v.)i işaret ederek; "Bu Kim?" Diye sormuştu. Hz. Ebu Bekir bu soru karşısında bir anda durmuştu. Ne diyecek, O'nun Allah Resülü olduğunu söylese, birilerinin kulağına gidecek başlarına yüz deve konmuş olduğu için bu durum kendilerine sıkıntı olacaktı. Hâşâ yalan söylese sıddıkiyete yakışmayacaktı. Allah'a şöyle bir tevekkül etti ve sonra şöyle dedi; "Hedin Yehdini/ O Benim Yol Rehberimdir." Bu sözü duyan ne anlıyordu? Efendimiz'i (s.a.v.) çölleri bilen mürşid/rehber olarak anlıyordu. Ama H. Ebu Bekir'in kasdı burada dünya-ahiret yol rehberi idi. İşte böylece en zorlu zamanlarda bile Hz. Ebu Bekir sadakatini bozmamıştı. O haline hiç leke sürmemişti. Böyle olduğu içinde sâdıkların, sıddıkların sertacı, ser levhası olmuştur.
Suheyb, hazırlıklarını tamamlamış hicret için fırsat kollarken; Mekkeliler, onun hicret edeceğini bildikleri için, bu hicreti engelleme adına onu gözetim altına almışlardı. Hatta onlardan bir grup, Suheyb'in evinin etrafında nöbet tutmaya başlamışlardı. Suheyb, onları fark edince onlardan nasıl kurtulacağı hususunda düşünmeye başlamıştı. Gecenin
İsra ve Miraç'ın asıl manası, Peygamberimizin bir gece seyahati ve yüce makamlara yükselmesidir. Yüce Yaratıcı'ya yakınlığın en üstün derecesi olan Miraç, beşer anlayışı çizgisinin ötesinde bir olaydır. Bunu tabiat kanunlarıyla açıklamak mümkün değildir. Bu olay. Peygamberimizin Medine'ye hicret etmesinden bir yıl önce Mekke'de meydana gelmiştir. Peygamberimiz, Recep ayının 27'nci gecesinde Kabe'de uyuduğu sırada, kendisine Cebrail (as) adındaki melek gelmiş ve kendisinin Allah'ın yüce katına davet edildiğini bildirmişti. Bunun üzerine Peygamberimiz, Cebrail'in (as) rehberliğinde manevi bir binit olan Burak ile Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya gelmiştir. Miraç'ın bu bölümü İsra suresinin ilk ayetinde şöyle ifade edilmek tedir: "Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. O, gerçekten işitendir, görendir." (isra 17/1)
Mümtehine Sûresi / 1.Ayet
1. Ey iman edenler! Benim düşmanlarımı ve sizin düşmanlarınızı dost edinmeyin. Siz onlara sevgi(niz yüzünden haber) ulaştırıyorsunuz. Halbuki onlar, size hak olarak gelen (Kur’an’)ı inkâr etmişler; Resûlü de, sizi de, Rabbiniz olan Allah’a inanmanızdan dolayı (yurdunuzdan) çıkarmışlardır.
Allah’a düşmanlık edip O’nu tanımayanlar, emirlerine muhalefet edenler.2
Eğer siz benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için çık(ıp hicret et)mişseniz (nasıl oluyor da) onlara sevgi gösterip sır veriyorsunuz? (Ey kullarım!) Oysa ben, gizlediğinizi de açıkladığınızı da çok iyi bilenim. İçinizden kim bunu yapar (onları dost tutar)sa kesinlikle düz yoldan sapmış olur.1
Peygamber (sas.) Mekke’nin fethi için gizlice hazırlanırken Mekke’den Sâre adlı bir kadın, yardım toplamak için Medine’ye geldi ve toplanan yardımlarla geri dönerken, Hâtıb b. Ebî Beltaa, Mekke’deki yakınlarını korumak için kendisine durumu bildiren bir mektup verdi. Hz. Peygamber de bunun üzerine ashabdan altı kişilik bir süvariyi yola çıkardı. Onun tarif ve emir buyurduğu Hah bahçesinde kadını yakalayıp mektubu aldılar. İşte bu âyette yüce Allah kendisine ve müslümanlara açık veya gizli düşmanlık edenlerle dost/sırdaş olmamamızı ve onlara sevgi göstermememizi emrediyor.