Dibêjin,
Rojek ji rojan çend kesên sofi li cem hev bûn. Wê demê miro- veki şerabxwar û serxweş ku di ber wan re derbas dibû, silav li wan da. Sofiyan ew nas dikir, bi hizra ku tinazên xwe bi wî bikin, ji sofiyan yekî ji wî re got:
-Heke mirov, satilek şerab û satilek av bide pêşiya kereki, ker dê avê vexwe ne şerabê? Mirovê serxweş serê xwe kire ber xwe û bersiv neda.
Ji wan sofiyan yekî din, berê xwe da yê serxweş û got:
-Diyar e ku yê avê vexwe, seba çi? Yê serxweş serê xwe bilind kir û bi baleke tinaz, çavên xwe li rûyê sofiyan gerandin û got:
-Ker, ji kertiya xwe namîne loma...
Ibn Abbas'ın şöyle lakaplarına, onun hakkında kullanılan ifadelere baktığımızda, ilimden başka bir şey göremeyiz.. Ona, Hibrü'l-Umme denir Ummetin dahisi... Hibra Arab denir; Sasani hükümdarı bunu demiştir; Arab'ın dahisi. Tercümanü'l-Kur'ân; Kur'ân'ın tercümanı denir. Bunun anlamı nedir? Abdullah b. Abbas, Arapça olan Kur'an's başka bir dile mi çevirmiştir? Elbette ki hayır. O, Arapça olan Kur'ân's, Arap olan muhataplara en ince detayına kadar anlatmıştır ve bundan dolayı böyle bir lakabın sahibi olmuştur...
Bahrü'l-Umme :Ümmetin ilim denizi... Rabbaniya'l-Umme: Ümmetin Rabbani alimi Fakihü'l-Ümme: Ümmetin Fakihi
İmamül Ulema: Alimlerin Imamı
Sultanü'l-Mufessirin: Müfessirlerin sultanı Bu lakabı Abdullah b. Abbas'a veren, kendisi de büyük bir ilim abidesi olan Abdullah b. Mes'ud'dur.
"Onun hikayesini biliyor musun?" diye sordu Daren'i işaret ederek.
Sidra bir kez başını sallayıp onayladı.
"O zaman Tanrıçaların ona neler yaptığını da biliyorsun."
Sidra bu kelimeyi duyunca en az Daren kadar gerildi.
"Tanrıçlar şu an diyarda. Ama Daren orada ona yapılanların intikamını almıyor," dedi ve bunu söylerken canı yandığı açık bir kitap gibi okunuyordu. "Çünkü ben buradayım," dedi. "Çünkü bu kesinlikle almayı hak ettiği intikamından daha önemli."