Bir kralın on vahşi köpeği vardı. Hata yapan hizmetçilerini veya muhaliflerini bunların önüne yem olarak atardı.Kral bir gün hizmetçilerden birinin hatasına rast geldi ve bundan hiç hoşlanmadı. Bu yüzden hizmetçinin köpeklere atılmasını emretti. Hizmetçi, “Sana on yıl hizmet ettim ve sen bana bunu mu yapıyorsun? Lütfen beni o köpeklere atmadan önce bana on gün verin!” dedi. Kral bunu kabul etti. Hizmetçi, köpeklere bakan bekçiye gitti ve ona önümüzdeki on gün boyunca köpeklere hizmet etmek istediğini söyledi. Muhafız şaşırdı ama kabul etti ve hizmetçi köpekleri beslemeye, onları temizlemeye, yıkamaya ve onlara her türlü rahatlığı sağlamaya başladı. On gün dolduğunda kral, kölenin cezalandırılması için köpeklere atılmasını emretti. İçeri atıldığında, aç köpeklerin sadece hizmetçinin ayaklarını yaladığını görünce hepsi şaşırdı! Gördükleri karşısında şaşkına dönen Kral hizmetçiye dönüp "Köpeklerime ne oldu?" diye sordu. Bu soruyu ganimet bilen hizmetçi, "Köpeklere sadece on gün hizmet ettim, onlar da hizmetimi unutmadılar. Hâlbuki sana tam on yıl hizmet ettim ve sen bir hatamda her şeyi unuttun" diye taşı gediğine koyar. Kral hatasını anlar ve hizmetçinin serbest bırakılmasını emreder. Umarım bu hikaye, bir kişinin kendisine karşı işlediği bir hatadan dolayı yaptığı tüm iyilikleri bir çırpıda unutanlara ders olsun. İnsanların hatalarını aramayın. Ararsanız çok bulursunuz. İyiliklerini öne çıkarın ve affedici olun. (Alıntıdır)
^Hikaye alıntıdır^
İzmir’in gecekondu semtlerinden birinde büyüdüm. Basmahane ile Ballıkuyu arasında bir yerdi. Kocakapı Mahallesi derlerdi. Üç katlı bir evin bodrum katıydı. Evimizin tek göz odasında oturduğumuzda, yoldan geçenlerin ayaklarını görürdük sadece. Bir oda, bir salon, ve bir de boş bi yer vardı ortada. Toplam elli metrekare. Mutfaktan bahçeye
Reklam
çoban ahmeti tanıyın, müthiş hikaye okuyun
Okumaya vakit ayır. Çünkü hangi bilginin bakış açımızı değiştireceğini ve bizleri nerelere getireceğini bilemeyiz. Çoban Ahmet de okumayı seven bir gençti ve bakın onun okuma merakı, “Okunmamış bir gazete her zaman tazedir” diyen Çoban Ahmet’i yaşam yolculuğunda nerelere getirdi… Mersinde bir köyde çobanlık yapan ilkokul mezunu 24 yaşındaki çoban
Bir bizlik hikayesi kitabından alıntıdır...
"Şimdi kitabın bir bölümünü daha yaşamak için İstanbul'a doğru gidiyordu. Umduğuda bulduğuda hiç şüphesiz kaçtığı kendisiydi. Şimdi sadece gönlüne sükuneti muhafız kılmalıydı. İçeride yaşanacak olan büyük hesaplaşmaları bir küçük kafes içinde çözecek, gerisin geriye en baştan gelecekti. Şu vakte kadar hangi yolu denediyse sonu intihar ile biten can ve zaman, artık bir kuş gibi süzülmeliydi. Artık başın sonunda ve nefesi daralıyordu. Bilmiyordu daha kaç hikaye yaşanacak ama kendisi de umuda kelepçe vuramıyordu..." #Eyüp Sultan Hz. Kabristanı
80 syf.
7/10 puan verdi
1980’lerin başında, İrlanda kırsalındayız. Küçük, isimsiz bir kız çocuğu, kendi ailesi tarafından daha önce hiç tanışmadığı çocuksuz Kinsella çiftine bırakılır. "Emanet çocuk," yeni ve geçici evindeki ilk günlerinden itibaren kendi iç dünyası ve duygularını tanımanın yanı sıra, aile ve ev denilen şeylerin daha önce hiç tecrübe etmediği olanaklarını, özellikle de dalgalı yaşam denizindeki yol göstericiliğini ve iyileştirici yanlarını da keşfetmeye başlar. Claire Keegan Emanet Çocuk’ta, bir kız çocuğunun gözünden İrlanda’nın yemyeşil vadileri ve parlak gökyüzüyle bezeli pastoral yaşamını, hırçın rüzgâr ve dalgalarla falezler misali yontulmuş taşra insanlarını son derece dokunaklı ve yalın bir dille anlatıyor. Emanet Çocuk’ta görkemli bir dizi biçimsel güzellik, derin ve verimli bir yetenek tarafından resmediliyor. Claire Keegan, okuyucuya basit hikâye diye bir şey olmadığını ve sanatın insan yaşamı için ne kadar elzem olduğunu hiç unutturmuyor. Keegan doğru kelimeleri seçme konusunda heyecan verici bir içgüdüye sahip; yaşamın sonsuz ihtimallerine ve kesinliğine karşı sabırlı bir özen göstermekte ise son derece mahir. (Arka kapaktan alıntıdır.) Başta dedim tamam, aile olmayı beceremeyen, çocuklarını yük olarak gören sorumsuz bir anne ve babanın çocuğu bu emanet çocuk. Bir aileye geçici olarak emanet ediliyor. Sonunda da aile çocuğu çok sever ve çocuk onların çocuğu olur falan diye bir son da tahmin ettim. Fakat hikaye başlarda iyiyken sonu çok karışık bitti. Hâlâ anlamadım sonunu... Neyse, okuyacak olanlara şimdiden iyi okumalar dilerim :)
Emanet Çocuk
Emanet ÇocukClaire Keegan · Jaguar Kitap · 20212,431 okunma
#okumayabaşlıyorum Kürk Mantolu Madonna (1943); Kuyucaklı Yusuf (1937) ve İçimizdeki Şeytan (1940) ile birlikte, Sabahattin Ali' nin roman türündeki eserlerindendir. Belki, - kendisinin de yaptığı gibi- Kürk Mantolu Madonna' ya uzun hikâye ( novella) demek daha doğru olur. Önsöz den alıntıdır.
Reklam
153 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.