Ben her Livaneli okuduğumda bittiğine üzülmek zorunda mıyım? Kalemine aşık olduğum ilk 10 yazardan biri diyebilirim. Toplumsal olaylara karşı duyarlılığı, bu olaylar hakkında hiç hissettirmeden olay örgüsünün içinde bize göndermeler yapması… saymakla bitiremeyeceğim meziyetleriyle beni kalemine hayran bırakıyor. Bu sefer kitabımızda; kendi halinde denizden ekmek kazanan Mustafa’yla tanıştırıyor sizi. Mustafa’nın tüm hayatı denizde geçer ama denize de küsmüştür çünkü deniz ondan oğlunu, Deniz’ini almıştır. Küçük kasabada, küçük çaplı gündemi olan insanların arasında Mustafa da bu insanlardan biridir. Mesude Mustafa’nın yoldaşı yüreği yaralı bir annedir. Her şey normal ilerlerken Mustafa bir gün bir kadın bir erkek ceset bulmasıyla başlayan asıl hikayede Livaneli göçmen sorunlarını, yaşanan tüm problemleri ince ince işliyor. Kıyıya vuran bebekler, annelerin bebeklerinin yaşaması için verdiği mücadele ve daha neler neler… En çok da bir annenin ölmesin diye çocuğunu yaralı bir anneye emaneti o sessiz anlaşma yüreğimi burktu. Bu kısa ama çarpıcı hikaye artık hep tavsiye edeceğim bir kitap daha ekledi kütüphaneme. Kitapla kalın, kitapsever dostlarım.