Bölüm 4~ 117 sene sonra...
Ben bir büyücüyüm. Uzun bir süre yaşayabiliyorum.117 sene size fazla geliyor olabilir ama benim için... baya kısa. Ah, bu gece bir rüya gördüm. Biz büyücüler çok önemli olaylar olmadığı sürece asla rüya görmeyiz. Neyse, rüyamda otluk bir yerde yatıyordum. Gökyüzüne bakıyordum. Sonra hareket eden bir yıldız görüyordum, yıldız yavaş yavaş üzerime düşmeye başlıyordu. Ben korkuyordum ama hareket edemiyordum. Yıldız düştü düştü... Tam yüzüme düşücek iken kenara kaydı ve o an onun yıldız değil ateşten bir kelebek olduğunu görüyorum. Ateşten bir kelebek...Hâlâ yatıyordum ama... sonra kelebek yanıyor ve ateşten bir kaplan gelip kelebeğin küllerini yutuyor. Büyülü Ormanda ateşten kelebek az bulunur, ateşten kaplan ise daha da az bulunur.
Bölüm 5~ 14 sene sonra...
Sadece ben, kitaplarım ve atım Karabasan varız...Ahh!.. Artık başkaları da var!! Sınır şehirlerinden biri olan Burshell şehrindeyim. Şu İmparatorluğuna sınırı olan bir şehir Burshell. Hemen sınır birliklerinin dolandığı yerin yanındaki ormanın sonundayım. Birkaç dakika önce buraya geldim ve sessiz bir ortam dedim kendi kendime ve oturup kitap okumaya başladım. Ama birkaç saniye önce masmavi bir at arabasını süren atların toynaklarının sesi tüm dikkatimi dağıttı. Atım Karabasan'a atlayıp dört nala sürdüm ve o masmavi at arabasının önüne sürdüm atımı. Hem gıcıklıktan, hem de sinirden. Arabacı adam bana "Napıyosun sen! Çık önümüzden! Arabada ki..." diye bağırdı ama ben elimle sinek kovar gibi yaptım ve "Arabada kim olduğu beni ilgilendirmez. Belge var mı?" diye sordum. Bir ülkeden başka bir ülkeye gidebilmek için ceylan derisine yazılmış bir belge olması lazım yolcuların üzerinde. O belge olmazsa gideceğin ülkeye giremiyorsun. Sonra arabacı cevap vermeden arabanın içinden mavi saçlı bir kız indi. Bu kızın saçları ve kaşları maviydi. Gözleri de maviydi. Ufff uzatmayacağım; kızın ten rengi dışında her yeri baştan aşağı masmaviydi. İçimden bunlar kesin su imparatorluk ailesi çattık yavv, dedim. Kız, arabacıya "Bu densiz kim!!!" dedi. Arabacı "Bilmiyorum Prenses Asrın!" deyince Prenses bana bakıp "Sen kimsin!!!" diye sordu. Sordu dediğim, bana bağırdı. Cevap verecek iken omzumda bir el hissettim, ve dönüp elin sahibine baktım. Ashl benim abim gibi bir sınır komutanı. Ben çocuk iken -o daha sınır komutanı olmamıştı- babamın isteği üzerine onunla av yapmayı, kılıç kullanmayı falan öğrenmiştim. O zaman babamdan daha çok vakit geçiriyordum Ashl'le.