Soğuk ve karlı bir gün, şehir sessizliğe gömülmüştü. Beyaz kar taneleri yavaşça gökyüzünden düşerken, etrafı saran soğuk hava her adımda içe işliyordu.
Caddeler bomboştu; insanlar sıcak yuvalarına çekilmiş, dış dünyanın donukluğundan kaçmaya çalışıyordu.Bu soğuk havadan kaçmayan tek bir kişi vardı sadece.
Uzun boylu ve kaslı bir figür, karları ezerken derin karanlığı delip geçiyordu. Siyah paltosu bir sis bulutuyla iç içeydi. Başında koyu renk şapka, gözlerini gizlerken tüm yüz hatlarını kaplıyordu.
Lanetler Kralı geri dönmüştü...
Herkesin korku içinde olduğunun farkında olmadan, Şehir'in boş sokaklarında yalnız başına ilerliyordu. Yolda yürürken derin düşüncelere dalmış ve bir köşede durmuştu. Gözleri karanlığa odaklanmış, etrafı süzen bir halde duruyordu.Geçmişin gizli sırları herkesten saklanıyordu ve Sukuna sadece bunun öfkesiyle etrafa yıkım getiriyordu.
Soğuk havada titreyen bir rüzgar, etraftaki sessizliği bozan tek şeydi. Sukuna'nın gözleri karanlıkta parladı ve başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Kar tanelerine odaklanırken, yüz ifadesi daha da karanlık bir hâle büründü.
O soğukta onun dışında biri daha gökyüzündeki yaratıcıya isyan ediyordu.Diğerini fark eden Sukuna, bakışlarını onunkilere çevirdi. Gözlerindeki öfke ve karanlık bir nehir kadar derindi. Sonra tekrar gökyüzüne baktı ve kısık bir sesle, "Bu gece kar taneleri arasında savaşabiliriz gibi" dediği duyuldu.
Genç lanet'in ismi Mahitoydu. Korkusuz bir savaşçıydı. Güçlüydü, kurnaz ve temkinli. Bu yüzden Sukunanın isteğine karşı sessiz kaldı ve başını gökyüzüne çevirdi.
Onun bu sessizliğinin farkında olan Sukuna gülümsedi ve gözleri daha da karardı. İki lanetlinin arasına bir sessizlik çöktü ve bir şeyler bekler gibi durdular.
"Mahito.""Evet?"
diyerek cevap verdi Mahito, gözlerini gökyüzünden ayırmadan.
"Beklediğin nedir?"
Mahito, derin bir nefes alarak, karanlıkta parlayan gözlerini Sukuna'ya çevirdi. O da karanlık gözlerinde aynı karanlığın yansıması ile karşısında duruyordu.
"Dışarı çıkma nedenine alıştım. Kar tanelerinin arasında dolaşmak bana huzur veriyor. Bir şeyi beklemiyorum."
Sukuna gülümseyerek karşılık verdi ve gözlerini dolunaya çevirdi
"Huzur ha?" diye düşündü Sukuna kendi içinden. Gözleri dolunayla buluşmuştu. Mahito da onun gibi dolunayın ışıltısına odaklanmıştı.
Aralarında bir an sessizlik oluştu ve sadece soğuk gece rüzgarının sesi duyuldu.
İkisinin etrafından uçarak geçen bir yarasa gökyüzüne süzüldü ve ikisininde anlam veremediği şekilde yere doğu düşmeye başladı
Hızla aşağı düşen yarasa, bir anda yere çarptı ve iki laneti birden sarsan bir çığlık kopardı. Yere çakılan yarasanın kanatları kıvrılıyordu ve soluk alıp vermekte zorlanıyordu.
Ölmek üzere olduğu belliydi. Yarasanın soluk alışverişlere çabaladığını gören Sukuna, Mahito'dan yana bakmadan alaycı bir tavırla konuştu.
"Yarasalara karşı merhametli misin Mahito?"
Sukuna'nın sözleri üzerine, Mahito derin bir nefes aldı ve bakışlarını yarasadan çekti. Gözlerini kapatıp, sanki karar vermelerini veya beklemelerini söyleyen bir el hareketi yaptı.
Yarasa, inleyen soluk alışverişleri ile çırpınırken, sanki bir karardıya hazırlıyormuş gibiydi.
Mahito, gözleri kapalı ve düşünce içinde, derin bir nefes verdi ve sonunda gözlerini açtı. Yarasaya son bir kez bakmak için döndü ve sonra gözleri Sukuna'nınkilerle karşılaştı.
"Bırak ölsün."
Mahito'nun bu sözleri üzerine Sukuna gözlerini kısarak düşünceli bir tavır aldı ve bakışları yavaş yavaş yere döndü. Yarasanın çırpınışları ve çığlıkları devam ederken, Sukuna hiçbir şey söylemeden bekledi. Gözleri, yavaş yavaş karanlık bir ifadeye bürünüyordu.
Sukuna, yavaş hareketlerle yarasa yanına ulaştığında, yarasa artık hareketsiz ve sersemlemiş bir halde yerde yatıyordu. Gözleri kapalıydı. Sukuna biraz daha yaklaştı, yarasaya bir bakış atmadan eğilerek elini uzattı ve hafifçe dokundu.
Sukuna, yarasa ile bir temas kurdu ve hafifçe dokununca yarasanın zayıf soluk alışverişleri daha da güçsüzleşmeye başladı. Yarasadan bir inleme sesi geldi ve gözleri aralı bir şekilde hafifçe açıldı. Gözleri yaşlıydı ve son bir nefes almak için çırpınıyordu.
Sukuna yarasa ile bir an daha göz göze kaldı ve sonra hafif bir gülümsemeyle yarasayı bırakıp doğruladı. Gözleri mahito'nun üzerine döndü ve ifadesiz bir yüzle konuştu.
"İşte böyle ölüyorlar. Sadece bir dokunuş ile hayatları sona erebiliyor."
Mahito, Sukuna'nın sözlerini dinledi ve sonra kısık bir sesle karşılık verdi.
"Madem öyle neden dokundun?"
Sukuna karşılık olmadan, gözleri mahito'nunkilerle buluşarak, derin bir nefes aldı ve hafifçe gülümsedi. Gözlerinde garip bir ışıltı vardı.
"Çünkü her canlı, bir nebze olsun bir dokunuş hakediyorsa, o da haketmişti. O da bir canlının son anlarında bir dokunuş hissetmeyi hak etmişti."
Mahito, Sukuna'nın sözlerini dinlerken, düşündü. Gözleri karanlık ve derindi. Sonra bir an durup Sukuna'nın yanına yürüdü ve gözlerini kapattı.
"Ve sen? Her gün o kadar çok can aldıktan sonra, hayatları kurtarmayı öğrenmedin mi?"
Sukuna, Mahito'nun sorusuna cevap vermeden hafifçe gülümsedi ve bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Gözlerindeki karanlık bir ifadeydi. Göz ucuyla Mahito'ya bir bakış atıp, kulağının dibine kadar yanaştı ve alaycı bir sesle konuştu:
"Kurtarmak mı? Hayır. Ama... yok etmekten daha da zevk almayı öğrendim."
Mahito, Sukuna'nın sözleri ve alaycı tavırlarına bir tepki vermedi, sadece karanlık gözlerini ona dikip bekledi. Gözlerinde anlayışlı bir ifade vardı. Sonra, hafif bir gülümsemeyle konuştu:
"Ve şimdi ne yapıyorsun?"
Sukuna, Mahito'nun sorusunu bir an düşündü, sonra sessiz kaldı. Gözleri karanlığa dalmıştı ve sanki geçmişteki bazı anılarla meşgul gibiydi. Sonra hafif bir homurtu çıkararak konuştu:
"Karar vermek için bekliyorum."