FİGO
Kimi ruhlar, özgür bedenin esiri olurken. Kimi ruhlarda esir bedenin hür kuşlarıdır. Onları özgürlüğe kanat çırpma arzusu yaşama bağlar. Bu ruhların bedenlerine vurulmuş zincirler, özgürlüğe kanat çırpmalarına engel olmaz.
Uğultular beynimin her hücresini esir almış gitmiyorlar. Kafamın içinde depremler oluyor ve taş taş üstünde kalmıyor. Sanki iki büyük ordu, en ağır silahlarıyla birbirlerine saldırıyor ve ben tam ortalarında duruyorum. Ne zaman vahşi köpeklerin azgın havlamalarını duysam, sekiz yaşında kalmış ruhum bir hayalet gibi hortluyor ve dayanılmaz acılar çekiyorum. Önce şiddetli bir lodosu andıran gürültülü bir uğultu beynime hücum ediyor. O an zaman duruyor ve acı dolu anlar başlıyor. Bir anda her yerden böcekler çıkıyor ve bana saldırıyorlar. Bir yandan kulaklarımı sağır edecek şiddette gelen uğultuyla kıvranırken öte yandan vücudumu yok etmeye çalışan böceklerle savaşıyorum. Her böcek benden bir parça koparıp götürmek istiyor, tıpkı beyaz kedime yaptıkları gibi.
Nemrut’un kafasındaki verdiği acıdan kurtulmak için kafasına tokmakla vurup anlık rahatlaması gibi, birkaç saniyelik sessizlik için kafamı oradan oraya vuruyor uğultuları kesmeye çalışıyorum. Bedenim çok acıyor ama bedenimin acısı uğultuların kesilmesine sebep olup kısa süreliğine sessizlik oluşuyor ve ruhumun katlanılması zor acıları son buluyor. Bu sessizliğin en güzel yanı, ahşap duvarın öte tarafından gelen Misi nehrinin çağlayarak akan su sesinin verdiği huzur. Bu ses içimdeki Figo’ ya özgür olduğunu hatırlatan nadir seslerden.
Köpek havlamaları!
Acı ve eziyet dolu anlar yine başlıyor. Köpek havlamalarını her duyduğumda kafamın içindeki uğultular o kadar çok artıyor ki sanki ezdiğim böcekler gibi kafamı eziyorlar. Tüm ruhumu dayanılması imkânsız bir acı kaplıyor. Bu seslerden uzaklaşıp kaçabilmek için kapıya doğru koştuğumda, her seferinde ayağıma zincirle bağlı demir halkayı unutuyorum ve ona takılıp yere düşüyorum. Ruhumun çektiği acıları dindirmek için bedenime acı çektirmek zorunda kalıyorum. Bedenimin çektiği acılar ruhumun çektikleri yanında masum bir kelebek gibi kalıyorlar.
Nereye baksam parçalanmış cesedini küçük böceklerin kapladığı beyaz kedim. Ona yardım edip kurtarmam imkânsız çünkü beyaz kedime bulaşan ve yiyen, tüylü bacakları, makası andıran kıskaçları ve yay gibi kıvrak iğneli kuyrukları olan böcekler bana da saldırıyorlar. Ellerimle onları üzerimden atmaya çalışıyorum ama o kadar çoklar ki onlardan kurtulmak imkânsız. İstilacı çekirgeler gibi sayıca çok fazlalar. Elimin ulaştığı kısımlardaki böcekleri elimle uzaklaştırabiliyorum ama gözümün göremediği ve ulaşamadığım kısımlara müdahale etmekte zorlanıyorum. Bu yüzden o an ne bulursam, bu bazen kalın bir halat, bazen ağır bir zincir, her ne olursa olsun fark etmez, alıp sırtıma vuruyorum. Vücudum kanlar içinde kalıyor ve azalacaklarına daha da artıyorlar.
Korktuğum için bağırmak istiyorum ama bağırınca ağzıma girip oradan içimdeki özgür Figo’ ya ulaşacaklarını bildiğimden dolayı ağzım kapalı bağırıyorum. Çığlıklarımı içime, ruhumun en karanlık yerlerine gönderiyorum. Ağzını açıp avaz avaz bağıramamak çok kötü bir duygu.
Bazen Meri geliyor, o benim annem. Ona doğru koşuyorum böcekleri üzerimden atsın diye ama o beni şefkatle sarıp böceklerden koruyacağına, maşayla ellerime vurup yere çökmemi istiyor. Ayağımda beş metre zincirle hapis tutulduğum bu ahşap kulübeden pek dışarı çıkarılmadığım için kimseyle iletişim kurup konuşamadım. Bu sebeple kurabildiğim cümleler iki üç kelimeyi geçmiyor ve birçok nesnenin adını duymadığım için de doğru telaffuz edemiyorum. Bu yüzden çoğu zaman korkularımı anneme anlatamıyorum. Neden böcekleri üzerimden atmak yerine bana maşayla vuruyor anlamıyorum. Saçlarımın içinde gezen böcekleri elleriyle alsa olmaz mı? Hem bu sayede bana dokunmuş olur. Onun bana dokunması beni rahatlatıyor çünkü o bana dokununca köpek sesleri kayboluyor, her yerde gördüğüm parçalanmış kedimi de görmüyorum, hatta böcekler bile bir anda kayboluyor. Onun dokunuşu Misi nehrinin sesinden bile daha çok huzur veriyor.Bezen kafamın içindeki uğultu ve böcekler yüzünden o kadar çok yoruluyorum ki yorgunluktan bayılır gibi oluyorum. İşte o zaman annem bana yaklaşıp dokunuyor, onun bana hafif dokunuşlarını hissedebiliyorum ve tarifsiz bir huzura eriyorum. Sesler geldiğinde bana dokunmak yerine maşayla dövmesine anlam veremiyorum? Keşke bana her zaman dokunsa ve ben hep huzurlu olsam.
Ama babam dokunmasın çünkü o geldiğinde korkularım daha çok artıyor. Zaten kedimi köpeklerin önüne o atmıştı. Bana “Otuz yaşında bir eşeksin ama sekiz yaşında bir sıpa gibi davranıyorsun,” diyerek sürekli dövüyor. Bir keresinde dövmesin diye kafasını tutmuştum. Yüzü nedense mosmor olmuş, o da benim gibi hatta benden daha kötü şekilde konuşamayıp kekeliyordu. Belindeki çakıyı alıp koluma saplamıştı ama bunu neden yaptı bilmiyorum. Ben sadece bana vurmasın diye kafasını tutuyordum. Koluma bıçak saplanınca kafasını bırakmıştım, o da derin derin nefes almaya başlamıştı. Bana uzun bir süre yemek ve su vermedi ve her geçe köpeklerin sesinden rahatsız olduğumu bildiği halde beni onların yanında yatırdı.
Bazen yanıma uzun saçlı, annemden daha güzel kızlar getiriyor "Soyumuzun devamı bu deliye kaldı." Diyerek onları da benim gibi ayağından zincirliyordu. Kızlar ilk geldiklerinde genelde uyuyor olurlardı. Uyanıp da beni gördüklerinde çığlık atıyor ve beni korkutuyorlardı. Onların çığlıkları benim kafamın içindeki uğultuların çoğalmasına sebep oluyordu. Uğultular köpek sesine karışıyor, parçalanmış beyaz kedim ve üzerindeki böcekler gelmeye başlıyordu. Ben de babamın yanıma getirdiği uzun saçlı kızların bağırmaması için ağızlarını sıkıca kapatıyorum. Onlarda uyuyup kalıyorlar ama sonra uyanmıyorlar. Onları bir daha hiç görmüyorum her seferinde başkasını getiriyor ve "Azıcık erkek ol ve bana soyumu devam ettirecek bir evlat ver." Deyip nasıl evlat vereceğimi gösteren bazı komik hareketler gösteriyor ve gidiyordu. Ben babama nasıl evlat vereceğim nereden getireceğim bilmiyorum, gösterdiği komik hareketlerden de hiçbir şey anlamıyorum bu yüzden bana çok kızıyor ve sürekli dövüyor.
Bazı geceler gök gürlüyor ve ışıklar çıkıyor. Parlak ışık ve ses beni çok rahatsız ettiği için ellerimle sıkıca kulaklarıma bastırıp gözlerimi kapatıyorum. Karanlık ahşap kulübemin ahşap duvarları üzerime doğru gelip beni sıkıştırıyor. Sonra yağmur yağıyor. Figo yağmuru çok seviyor ama kulübede olduğum için yağmurun altında kollarımı yana doğru açıp dans edemiyorum. Kulübe çatısının bazı yerlerinden yağmur damlaları akıyor, ben de altına geçip yüzüme düşen damlaları seyrediyorum.
**
MERHABA DOSTLARIM. İLK BÖLÜM FİGONUN ZİHNİYLE GELGİTLERİ HAKKINDA KÜÇÜK BİR ÖN FİKİR İÇİN VERİLDİ. YANİ İLK BÖLÜM GİRİŞ BÖLÜMÜDÜR. SAĞ ÜST KÖŞEDEKİ YILZIDA BASIP BÖLÜMÜ DEĞERLENDİREBİLİRSİNİZ. ŞİMDİDEN TEŞEKKÜR EDERİM