Ne kadar yaklaştım hedefe? veya ona ulaşayım derken ne kadar uzaklaştım? Yol... gidilen, yürünen, takılan, düşülen... Sahi ben hiç yola çıkmış mıydım? Kapı... girilen, çıkılan, duvar gibi önümde duran... Kapı önünde bir çocuk gibi ayaklarımı sallayarak çok bekledim, biliyorum. Ne çıkacaktı o kapının ardından? unuttum çoktan. Ellerimde azık artıkları,yola bulanmışım. Yol nereye çıkacaktı? unuttum çoktan. Binlerce şiir dizesi akıp gidiyor gözlerimin önünden ve bazen şiirler de merhem olmuyor. Düşünmek bile lüksüm şimdi, oturup şöyle etraflıca bir düşünmek... Ne kitap, ne kahve ister yanına. Acılar romantize edilecek şeyler değilmiş anladım. Acılarla oyun olmazmış onu da anladım. İnsan doyasıya anlatmak istiyor bildiklerini. Bilmek ne kelime! bildiğini sandıklarını bile şakıyıvermek istiyor. Ama neden hiç duymuyorlar bizi, sizi, hepimizi? Biz olmak güzel şey, bir toplamın parçası olabilmek, "bence de" onayından geçen cümleler sıralayabilmek. Tabii puf olup uzaklaşmak istemiyorsak zaman zaman. Kurallı cümleleri bozan yanlış yerdeki her kelime çıkarılmaya mahkum bilmeliyim. Çok şey var bilecek, kendimden başlayarak fakat bunun için önce kendime gelmeliyim.