Sürpriz Mi Sır Mı?

1. Bölüm

3
30
20
SÜRPRİZ Mİ, SIR MI? Nuri'nin doğum günü yaklaşıyordu. Tam 18 yaşına basacak olan lise son sınf öğrencisi Nuri, okuluna doğru yürürken mor ceketi, turuncu tişörtü, turuncu güneş gözlüğü ve ağzındaki baston şekeri ile kendine göre gayet yakışıklıydı. Arkadaşı Sedat ise Nuri'nin yanında yürürken yeşil ceketi, pembe tişörtü ve ağzındaki sakızı ile kendince o da karizmatikti. Aslında çok popüler sayılmazlardı ama yine de kendi yaşıtlarına uyum sağlamaya çalışırlardı. Takıldıkları bir arkadaş grupları yoktu ama zaten hep birbirleriyle takılırlardı. Okulun kapısına vardıklarında derse geç kaldıklarını fark ettiler. Sınıfa doğru koşmaya başladılar. Sınıfa girdiklerinde ise henüz öğretmenin gelmediğini gördüler. Yerlerine geçtiklerinde sınıfta herkes müzedeki tarihi ve çok değerli bir vazonun kırılmasını konuşuyordu. Konuştuklarına göre müzedeki vazoyu kıran kişi şu anda polis tarafından aranıyormuş ve hala bulunamamış. Adamın kamera kayıtlarında yüzü görünmüş ve müzeden kaçarken güvenlik kamerası olmayan arka sokaklara saklanmıştı. Ancak kıyafeti ve yüzü sayesinde yerini tespit etmişler ve bu sayede ya İstanbul'da ya da başka bir şehirde olduğu ve yurtdışına gitmediği tahmin ediliyormuş. Nuri bu konuşmaları dinlerken Sedat'ın başka bir şeyle uğraştığını fark etti. Genellikle Sedat bu tür dedikodulara katılırdı ama bu gün bir sessizdi. Telefonundan birine bir şey yazıyordu ve her ne yazıyorsa bu çok uzun bir şeydi. Yazması tam bittiğinde öğretmen kapıdan içeri girdi ve ders başladı. Nuri, Sedat'ın ne yazdığını çok merak etmişti ve ona teneffüste ne yazdığını sormaya karar verdi. Bu sırada okulun kapısından takım elbiseli 2 adam girdi. Birkaç kişi sınıfın camından kapıya baktı ama çok dikkate almadılar. Ama Sedat adamlara dik dik bakıyordu. Bu sırada adamlardan biri güvenlik görevlisi ile konuşurken diğeri sınıfların camına bakıyordu. Sonra adam Nuri ve Sedat'ın sınıfına bakmaya başladı. Sedat hemen ayağa kalkıp "Hocam sıcak oldu, camı açıyorum." dedi ve daha hoca izin vermeden sınıfın camını açıp oradaki adama doğru kollarını havaya kaldırıp iki yana açıp sallayarak şarkı söylemeye başladı. "Kamyonlar kavun taşırBen hep seni düşünürdümKamyonlar kavun taşırBen hep seni düşünürdümNiksar’da evimizdeKüçük bir kuş kadar hürdümNiksar’da evimizdeKüçük bir kuş kadar hürdüm"Şarkısını bitirdikten sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi yerine oturdu Sedat. Öğretmen şaşkın bakışlarla Sedat’a bakıyordu. Sınıf arkadaşları, Sedat sanki az önce camdan atlamış gibi korku ve şaşkınlıkla bakarken, Nuri kafasında önce gördüğü olayı tartıyordu. Bu şarkı, Nuri’nin sevdiği bir şarkıydı. Acaba Sedat, Nuri’nin doğum günü yaklaşırken ona bir sürpriz parti mi planlıyordu? Nuri’nin hayatta bozmaktan en çok zevk aldığı şey sürprizlerdi. Hele sürpriz doğum günlerini önceden tahmin edip sürprizi bozmak en sevdiğiydi. Ama şu soru kafasına takılmıştı Nuri’nin: Sedat ile daha önce bu şarkı hakkında konuştuklarını hatırlamıyordu. Ayrıca, o takım elbiseli adamlar da neyin nesiydi öyle? Tam Nuri bunları düşünürken, takım elbiseli adam başını "evet" dercesine öne ve arkaya salladı ve yanındaki diğer adamla beraber okulun kapısından çıktılar. Bu sırada teneffüs zili çaldı ve Sedat, öğretmene ve diğer sınıf arkadaşlarına soru yağmuruna tutulmamak için hızlı adımlarla sınıftan çıktı. Nuri ise tam Sedat’ın peşinden gidecekken sıradaki dersin ödevini yapmadığını hatırladı ve homurdana homurdana Sedat’ın peşinden gitmek yerine ödevini yapmaya koyuldu. Bu sırada sınıf, Sedat’ın iyi bir ruh hali içinde olmadığını düşünüp onun peşinden gitmemişlerdi ve sınıf boş kalmıştı. Nuri sessizce ödevini yaparken aniden tavanın sert bir “Tok” sesi geldi. Nuri sesin yukarıdaki spor salonundan geldiğini düşündü. Tam ödevine yeniden odaklanacaktı ki üst katlarında bir spor salonu olmadığını hatta kendi sınıfının en üst katta olduğunu ve çatı katının da girişinin çöktüğünü, dolayısıyla yukarıdan bir ses gelmesinin imkansız olduğunu hatırladı. Derken bir “Ktraakk!” sesiyle tavan çöktü ve toz dumanları eşliğinde bir adam tam da Nuri’nin üstüne düştü. Nuri, altında kaldığı sandalyeyi kaldırdı ve tavandan düşen kişiyi görmek için ayağa kalktı. Tavandan düşen kişiyi gördüğünde ise bu kişinin o takım elbiseli adamlardan biri olduğunu fark etti. Adam çarpılmış gibi ayağa kalktı ve hemen etrafına bakındıktan sonra cama doğru koştu ve okulun 8. katından camı yerle bir ederek aşağı atladı. Nuri hemen adamın atladığı camdan aşağı baktı ama adamı göremedi. Aşağıda sadece Sedat vardı ve elindeki kantinden aldığı tost ile yürüyordu. Nuri aşağı doğru bağırdı:"Sedat, camdan atlayan adamı gördün mü?""Psikoloğunla bir randevu almayı düşündün mü?"Nuri’nin kafası allak bullak olmuştu. Az önce hayal mi görmüştü? Arkasını döndü ve artık yerle bir olmuş sırasını, bir ayağı kırılmış sandalyesini, içinden bir insan geçmiş gibi duran (zaten içinden insan geçmişti) ve tavandaki deliği görünce hayal görmediğini doğruladı. Derken o sırada bu gürültüyü duyan öğrenciler ve öğretmenler sınıfın kapısına toplaşmaya başlamışlardı. Bu sırada okulun cimri müdürü de sesi duyup kapıya gelmişti ve sınıftaki manzarayı görünce şekeri elinden alınmış 5 yaşındaki kızlar gibi bir çığlık atarak ağlamaya, yerlerde yuvarlanmaya, yuvarlanırken de "Anammm, masrafff!!! Çok masraaaaaaffffff!!!" diye çığlık atıyordu. Öğrenciler kahkahalar atıyor, öğretmenler müdürü ayağa kalkıp odasına gitmesine ikna etmeye çalışıyor, temizlik görevlisi müdürün cebinden cüzdanını aşırırken bu kargaşayı fırsat bilen kantinci müdürün odasındaki dünyadaki en rahat koltuklar listesine girebilecek koltuğa kurulmuş ve uykuya dalmıştı. Bu sırada Nuri sınıftan çıkmıştı ve koridordaki kalabalıktan uzak bir yerde az önce yaşadıklarını düşünüyordu,düşündükçe de o az önce düşündüğü soru aklına geliyordu: Nuri’nin doğum gününün yaklaşmasının bununla bir alakası olabilir miydi? Nuri’nin bunu bir araştırması gerekiyordu. Sedat’ın ağzından laf alabilmesi lazımdı. Bu sırada elinde yarım kalmış tostu ile Sedat olay yerindeydi ama herkesin aksine yerde ağlamakta olan müdüre gülmüyordu. Sanki gülmesini engelleyen bir şey vardı. Sedat, Nuri’nin yanına gidip ne olduğunu sordu. Nuri olayı anlattığında ise hiçbir tepki vermedi. Derken Nuri sordu: "Sedat, senin bir derdin mi var?" -Yok.-Emin misin?-Evet, eminim.-İyi, tamam. Okuldan çıkışta bize gelir misin? Konsol oynarız.-Yok, benim işim var. Çıkışta doğruca eve gideceğim.-İyi, tamam.Bu sırada bu diyalog yaşanırken müdür öğretmenlerin yardımıyla ayağa kalkmıştı ve tualette yüzünü yıkıyordu. Derken öğretmenlerden biri herkese sınıfa gitmelerini söyledi. Herkes sınıflarına gitti ve kısa bir süre sonra da müdür okulun erken bittiğini duyurdu. Sedat bu haberi duyar duymaz hızlıca sınıftan çıktı. Nuri de onun peşinden gitme kararı aldı çünkü Sedat’ın evine değil de doğum günü partisiyle ilgili bir yere gittiğinden emindi. Ama tam o sırada bir sürü çocuktan oluşan ve “Şeytan bunun neresinde?” şarkısını bağırarak söyleyen bir grup çocuk koridoru kapattığı için Nuri, Sedat’ın çok gerisinde kalmıştı. Nuri, çocukların arasından zar zor geçtikten sonra Sedat’ı görebileceği bir mesafeden ona çaktırmadan takip etmeye başladı. Sedat gerçekten de eve gitmiyordu ve arka sokaklara doğru gidiyordu. Nuri, doğum gününün sarhoş insanların dolaştığı arka sokaklarda kutlanacağını pek düşünmüyordu. Ama Sedat’ın bir iş çevirdiği belliydi. Sedat’ın peşinden gitmeye devam etti. Sedat, 2 apartmanın arasına sıkıştırılmış gibi duran bir hamamın kapısından içeri girdi. Nuri de Sedat’tan biraz sonra içeri girdi. İçeri girdiğinde ise gördüğü manzara onu şok etmişti. Hamam olması gereken yerde kıraathane masaları, masalarda ise insanlar silahlarının şarjörlerini dolduruyor, tavla ve okey oynuyordu. Nuri, içeride Sedat’ı göremedi ama adamlar onu görmüştü. Adamlardan en ağır başlı olanı ayağa kalktı. Elindeki silahı Nuri’ye doğrulttu. Nuri, gözünü kapattı ve sonunun gelmesini bekledi. Derken adam, “Tövbe estağfurullah,” dedi. Bu sırada bütün adamlar ayağa kalktı ve ellerini iki yana sallayarak şarkı söylemeye başladılar:“Kamyonlar kavun taşırBen hep seni düşünürdümKamyonlar kavun taşırBen hep seni düşünürdüm” Adamlar şarkının bu kısmını söyledikten sonra gözlerini kısıp Nuri’ye bakmaya başladılar. Nuri adamların ondan şarkının devamını söylemesini istiyorlardı. Nuri tam şarkıyı söyleyecekken şarkının sözlerini bilmediğini fark etti. Bu yüzden içinden dua ederek çok riskli bir şey yaparak sağ elini havaya kaldırdı ve duvarda gördüğü postere güvenerek “Pentagram!” diye bağırdı. Posterde “Pentagram” yazıyordu, o ne yapsaydı? Derken adamlardan o en ağır başlı olanı tam Nuri’ye bir şey söyleyecekken o dev “Pentagram” posteri “Carrtt!” diye yırtıldı. Derken posterin içinden bir grup silahlı adam çıktı ve silahlarını kalabalığa doğrultup ateş etmeye başladı. Nuri yerde çömelmiş, kendine bir şey olmasın diye yatarken biri ona dokundu. “Bu kişi kesin Sedat’tır.” Diye düşünen Nuri başını çevirdiğinde bu kişinin Sedat değil, kunduz maskesi takmış biri olduğunu gördü ve “Dünyanın binbir türlü hali var değil mi?” diyerek bayıldı. Nuri gözlerini açtığında ise bir araba sürüyordu. Bir dakika, az önce baygındı ve şimdi araba mı sürüyordu? Nuri aniden kendine geldi ve çığlık atmaya başladı. Nuri araba sürmeyi bilmiyordu ve şu an saatte 200 kilometre hızla bir araba sürüyordu. Yanına baktı ve bu sefer yan koltukta Sedat olduğunu gördü ama sarı saçının ve sakalının yarısı yanmıştı ve sanki bir akıl hastanesinden kaçmış gibi duruyordu. Nuri hiçbir şey demeden dikiz aynasına baktı ve arkalarında camdan elinde silahlı bir şekilde sarkan bir adamın olduğu siyah bir araba gördü. Nuri silahı görünce ufak bir şok yaşadı ve gaza öyle bir yüklendi ki araba saatte 300 kilometre hızla daracık sokaklarda ilerlemeye başladı. Derken önlerindeki aşağı inen yokuşu görmedi ve arabayla adeta uçtular. Bu sırada arka arabadaki insanlar ateş etmeye başlamışlardı ve Nuri’nin yanından geçen bir kurşun yüzünden Nuri tam araba 10 metreden aşağı uçtuğu gibi geri düşecekken arabanın kapısını açıp aşağı atladı. Ama tam kolunu bacağını kırarak yere inmişken bir yokuşta olduklarından aşağı doğru yuvarlanmaya başladı. Bu sırada Sedat ise Nuri’nin arkasından hemen atlamıştı ama o arabadaki yastıklardan birini almıştı ve yastığın üstüne yüz üstü uzanarak bir penguen gibi kayıyordu. Ama Nuri,Sedat’ın aksine adeta yuvarlanan bir kanguru gibiydi ve eliyle kafasını tutmasına rağmen acı çeke çeke hızlıca aşağı kayıyordu. Bu sırada araba yere büyük bir gürültüyle düşmüştü ve silahlı adamların önünü kapmıştı, yani hareket edemiyorlardı. Bu sırada Nuri ve Sedat bir sokak lambasına çarparak durdular. Sedat “Ahh, başım!” diye sızlarken Nuri kırılan ve acıyan yerlerini sayamayacak durumdaydı. Zaten sayarsa da 2 saat sürerdi. Bu sırada Sedat başını tutarak ayağa kalktı ve Nuri’nin elinden tutarak onu yerden kaldırdı. Nuri, bacağına bir şey olmadığını görünce şaşırdı çünkü kırıldığını düşünüyordu. Ama Sedat’ın Nuri’nin böyle şeyleri düşünmesi için verecek zamanı yoktu. Sedat hiçbir şey demeden Nuri’ye onu takip etmesini işaret etti. Nuri, Sedat’a ne olduğunu sormak için doğru bir an olmadığını düşündü. Nuri bu sırada saçının elektriklenmiş gibi olduğunu, ceketinde yanık izi olduğunu ve birinin vahşice tişörtünü yırttığını gördü. Bunları kafaya takmadı ve topladıktan sonra Sedat’ın arkasından yürümeye devam etti. Bu sırada Sedat ve Nuri caddeye çıkmışlardı. Nuri tam Sedat’a çok dikkat çekeceklerini düşündüğünü söylemek için arkasını döndü, ama arkasında Sedat’ı göremedi. Tam Sedat’ı bulmak için geçtikleri yolda geri yürürken aniden bir kanalizasyon kapağına bastı ve Nuri kanalizasyon kapağı ile beraber kanalizasyon çukurundan düşmeye başladı. Nuri tam “Dank!” diye yere kapaklanacakken sünger gibi bir şeyin üstüne düştü ve kendini kalçasını kırmaktan kurtardı. Nuri bir tünelde olduğunu fark etti. Duvara dayanmaya çalıştı ve bu sırada yanlışlıkla ışıkları açtı. Gördüğü manzarada Allah'tan silahına şarjör takan tipler yoktu, ama çömelmiş ağlayan bir Sedat vardı. Nuri tam bir şey diyecekken Sedat konuşmaya başladı: “O müzedeki vazoyu kıran kardeşimdi, kardeşimi zaten biliyorsun, yanlışlıkla kırdı ve ne yapacağını bilemediği için kaçtı. Biz de onu bulmak için polisten tabii ki yardım isteyemedik çünkü o aranan bir suçluydu. Biz de böyle kaybolan kişileri arayan ve az para isteyen bir çeteyle anlaştık. Önce benim oradan yardım alan biri olduğumu belirtmem için verilen şifreyi bilip bilmediğimi kontrol ettiler, o yüzden de okulda öyle davrandım. O atlayan adam da diğerlerinin şifre öğrenme planının işe yaramadığını düşünüp plan B’ye geçmiş. Orada atlayan adamı görmediğimi söylediğimde aslında çalılıkta kolu kırılmış bir şekilde yatıyordu. Şimdi de gitmiştir zaten. Sonra da oradan kardeşimin başka bir çetede saklandığını ve o çete ile bu çetenin kavgalı olduğunu ve o çetenin kardeşimi rahat bırakmadığını öğrendim. Adamlar bana bunu söyledikten sonra da oradaki arka kapıdan hızlıca çıktım çünkü o duvardaki Pentagram posterinin hareket ettiğini görmüştüm ve orada bir olay çıkacağından şüphelendim,bu yüzden tam eve doğru yürürken silah sesi duydum, içeri girdiğimde ise kardeşim olduğunu tahmin ettiğim kunduz maskeli çocuğun seni tanıyıp sana yardım etmeye çalıştığını ve diğer çetenin de burayı basmış olduğunu gördüm. Hemen içeri senin yanına geldim ama o sırada biri yakınımdaki bir masayı ateşe verdi ve sakalım ve saçım yandı. Bu sırada seni omzuma alıp kaçacakken diğer çete bizi fark etti ve arkamızdan kovalamaya başladılar. Ben de o çetenin arabalarından birine bindim -şansıma kapı açıktı- ve araba sürmekten korktuğum için arabayı baygın olmana rağmen seni oturttum ve ayağını hareket ettirerek gaza basmanı sağladım. Bu sırada da işte o çete arabayla bizi kovalıyordu. Beni takip et dediğimde ise aklımda bir yer yoktu, bu yere tesadüf eseri düştüm, herhalde burası pek sağlam bir yer olmadığı için düşenler oluyor diye sünger koymuşlar. İşte bu. Şimdi gidip kardeşimi bulmalıyız.”Nuri şok olmuştu. O sürpriz sanmıştı, sır çıkmıştı. Şimdi ne yapacaklardı? Nuri Sedat’a yakınlarındaki merdiveni gösterdi ve merdivene tutunarak kanalizasyondan çıkmayı başardılar. Tam bu sırada kunduz maskeli çocuk göründü ve Sedat’a doğru koşmaya başladı. Sedat koşan kardeşine kollarını açtı, kardeşi de ona doğru koştu ve tam sarılacaklarken elindeki bıçağı Sedat’ın göğsüne sapladı. Sedat gözlerini fal taşı gibi açtı ve kardeşine baktı. Kardeşi maskesini çıkardı ve bu kişinin Sedat’ın kardeşi değil de başka kısa boylu bir adam olduğunu gördü. Sedat’a baktı, göğsünden kan fışkırıyordu. Nuri bembeyaz kesilmişti. Sedat ise yerde kanlar içinde yatıyordu. Derken adam tekrar maskesini çıkardı ve “Şaka!” dedi. Bu gerçekten de Sedat’ın kardeşi Timur’dı. Sedat da çarpılmış bir şekilde ayağa kalktı ve “Şaka!” dedi. Nuri çarpılmış gibi ayağa kalkan Sedat’ı görünce “Şeytan-ı Racim” dedi ve bayıldı. Gözlerini açtığında bayıldığı yerdeydi ve Sedat ona sadece bıçak kısmının şaka olduğunu, Timur’un gizlice çeteden kaçıp buraya geldiğini ve anlattığı hikayenin bu şaka kısmı dışında diğer kısımların gerçek olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Göğsündeki kan ise başına bir şey gelirse ve biri onu göğsünden bıçaklarsa ketçap fışkırıp ölü taklidi yapmasını sağlaması içindi ve Timur’un elindeki bıçak oyuncaktı. Nuri “Böyle şaka olmaz olsun!” diye bağırdı ve Sedat’a şimdi ne yapacaklarını sordu. Sedat arka cebinden sahte bir kimlik çıkardı ve Timur’a uzatarak “Artık özgür yaşayamayacaksın, 15 yaşındasın o yüzden artık kendin idare edebilirsin gerçek hayatta. Kendine bu sahte kimlikle yeni bir hayat kur ve özgür yaşa, bir takma bıyık bul ve gerçek bıyığın uzayana kadar onu tak ki bıyık bırakınca kimse seni tanıyamasın. Yeni kıyafetler de al. Telefon hattını değiştirdik, her hafta sonu evin önüne gel, seni ziyaret edeceğiz. Ha bir de sanayide işe başla ki para kazan, kendine daire al ve ihtiyaçlarını gider. Daire alana kadar otelde kal, otelin parasını babam ödeyecek. Tamam mı Timur?” Timur abisine hiçbir şey demeden sarıldı, elinden sahte kimliği aldı ve uzaklara doğru koştu. Derken Nuri çok aklında kalan bir soru sordu: “Sedat, benim doğum günüm ne zaman?” Sedat “Eee…” dedi. Derken Nuri Sedat’ın hiçbir zaman doğum günlerini hatırlayamadığını hatırladı. Belki en baştan hatırlasaydı hiç bu işlere bulaşmayacaktı. SON
Okuduğunuz için teşekkürler.Bir hikayenin daha sonuna geldiniz.