Tek Yapman Gereken Kaçmak!

1. BÖLÜM

70
144
462
3
Yeni hikayemize hepiniz hoş geldiniz, ve keyifli okumalar! Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın. Instagramda takip etmek isterseniz: egkadam *** Eylül akşamlarının serin rüzgarlarının İzmir'in kıyılarına çarptığı, insanların hafta sonunun tadını çıkarmak için sokaklara döküldüğü bir gecede Elif Dinçaslan, yoğun geçen iş haftasının yorgunluğuyla şehrin karmaşasından kaçmak için arkadaşı Seda'nın organize ettiği bir partiye katılmaya karar vermişti. Aklında sadece birkaç saatliğine rahatlamak, yeni insanlarla tanışmak ve işin stresini bir nebze olsun unutmak vardı. Partinin yapıldığı villa, İzmir'in zengin semtlerinden birinde, geniş bahçesiyle dikkat çekiyordu. Işıklar yanmış, içerideki kalabalığın sesi dışarıdan duyuluyordu. Elif, kapıya yaklaştığında duraksadı. Kalabalık onu her zaman bunaltırdı, ancak geri dönmek için çok geç olduğunu düşündü. Kendini toparlayıp içeri girdi. Yüzünde hafif bir tebessümle davetlilerin arasına karıştı. İçeri adım atar atmaz karşılaştığı ilk şey, yüksek müzik ve tanımadığı onlarca yüzdü. Dışarıdan bakıldığında lüks bir hayatın eğlencesine dalmış bu insanlar, Elif için yabancıydı. Arkadaşının davet ettiği bu partiye katılmak onun için bir kaçış gibi görünse de, şimdi burada olmakla doğru bir karar verip vermediğini sorguluyordu. Tam bu sırada Seda, kalabalığın arasından ona doğru yürüyerek sıcak bir gülümsemeyle onu selamladı. "Elif! Seni gördüğüme çok sevindim! Nasılsın?" dedi Seda, Elif'in omzuna hafifçe dokunarak. "İyiyim, teşekkür ederim. Burası epey kalabalıkmış," dedi Elif, etrafı inceleyerek. Yüzündeki kasları gergindi. "Evet, farkındayım ve hemen sıkıldığını görebiliyorum. Rahatla, içeri geç, birkaç kişiyle tanışmanı sağlarım," diye ekledi Seda, onu kolundan tutarak içeri yönlendirdi. Elif, Seda ile birkaç arkadaşının yanına giderken, partinin köşesinde yalnız bir şekilde duran Bora Candar'ı fark etti. Tıpkı kendisi gibi sıkılmış ve bir şekilde partiye ayak uydurmaya çalışıyor gibi görünüyordu. Elif onun gelip kendisiyle tanışmasını istedi. Belki içinde bulunduğu sıkıntıdan onun sayesinde kurtulabilirdi. Bora, kendini kalabalık ortamlarda rahat hissetmeyen biriydi. Bir psikiyatr olarak herkese faydası olup kendine olmayan tiplerdendi. Partiye gelme sebebi ise kendi içinde çözmeye çalıştığı birtakım meselelerdi. Sessizce elindeki içki bardağını tutarken, göz ucuyla etraftaki insanları gözlemliyordu. Elif'in Seda ile konuştuğu anlarda göz göze geldiler, ama kısa süreliğine. O an Elif'in gözlerinde bir şeyler gördüğünü hissetti Bora. Belki de kendisinde eksik olan şeyi... İçkiler içiliyor, müzik villadan bahçeye yayılıyordu. Alkolden kusanlar kendi kusmukları içinde koridor ve banyo zemininde perişan bir haldeydi. Elif hayretle onlara bakarken bir tartışmanın sesini duydu. Dans edenler arasında bunun bir tartışma mı yoksa kendi aralarında bir dans şekli mi olduğunu çakır keyif zihniyle çözemedi. Bir kaç itiş kakış olsada büyütmedi. Sonuçta bu Seda'nın partisiydi ve bir noktada müdahale eder diye düşündü. Bir ara Bora Candar'ı görür gibi oldu. Yüzü kıpkırmızı üst kata koşturuyordu. Midesi bulanmış olmalı, diye düşündü. Kendi düşünceleriyle bunaldığında bardağını kafaya dikti. Sarhoş olmak istiyordu. Bardağındaki içti bittiğinde yeni bir içki almak için içki masasına yöneldi. Bardağını doldururken Orven Türkiye şirketinin zeki mühendislerinden Selim Pamir'in hemen yanında içkisini tazelediğini gördü. Tam selam verip tanışacakken güzel ve alımlı bir kadın keskin ve delici bakışlarla Selim'in koluna girdi ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Ardından kolkola üst kata yöneldiler. Elif Dinçaslan'ın zihninde olur olmadık düşünceler peyda edince odak noktasını değiştirdi. Elif, partiye ayak uydurmakta zorlanırken, kısa bir süre sonra müzikten ve kalabalıktan bunalarak bahçeye çıktı. Serin hava yüzüne çarptığında biraz rahatlamış hissetti. Bahçenin köşesindeki ufak çardağa doğru yürüdü ve bir sigara yaktı. Tam o sırada Bora, elinde içki bardağıyla yavaşça ona doğru yaklaştı. "Biraz hava almaya mı çıktınız?" diye sordu, kibar ama mesafeli bir tonla. Elif, dumanı hafifçe üfleyerek ona baktı. "Evet, içerisi fazla kalabalık ve gürültülü." Bora başını sallayarak gülümsedi. "Aynen, içeride çok uzun süre kalmak bazen boğucu olabiliyor. Beni de pek açmaz böyle kalabalık ortamlar." Elif, Bora'nın ne demek istediğini anladı. İçerideki diğer davetlilere pek benzemiyordu. Daha sessiz, daha düşünceli görünüyordu. Onda garip ama çekici bir hava vardı. "Sanırım aynı fikirdeyiz," dedi Elif, elindeki sigarayı söndürürken. "Partilere pek katılmam aslında, ama Seda ısrar etti." "Seda'nın partileri meşhurdur," dedi Bora, alaycı bir gülümsemeyle. "Ama iyi ki ısrar etmiş. Yoksa tanışamayacaktık." Bu, Elif'in ilgisini çekti. "Elif Dinçaslan bu arada," diyerek elini uzattı. "Bora Candar," dedi Bora, elini uzatarak tokalaştı. Elif'in gözlerindeki kararlılık ve derinlik dikkatini çekmişti. Aralarındaki diyalog, partinin karmaşasından uzak, sakin bir atmosferde şekillenirken, birbirlerinin hayatlarına dair küçük ipuçları paylaşmaya başladılar. Hayatın zorluklarından, iş stresinden ve kişisel hayallerden bahsederken, ikisi de farkında olmadan aralarındaki bağın giderek güçlendiğini hissediyordu. Derken kan dondurucu bir çığlık herkesi delip geçti. Villanın üst katından bir çığlık yankılandı. Elif ve Bora, irkilerek birbirlerine baktılar. Kalabalığın sesi bir anda kesildi ve herkes yukarıya doğru bakmaya başladı. Seda, panik içerisinde kalabalığı yararak merdivenlere doğru koşarken, Elif ve Bora da peşinden gitmek zorunda kaldılar. Yukarı çıktıklarında, odanın kapısı ardına kadar açıktı. İçeri girdiklerinde ise bir dehşet manzarasıyla karşılaştılar: Selim Pamir, yerde kanlar içinde yatıyordu. Elif'in kalbi hızla çarpmaya başladı. Bora, birkaç adım geri çekildi. Kafalarında aynı düşünce dolaşıyordu: Buradan hızla uzaklaşmazlarsa bu iş ayaklarına dolanacaktı.