YABANCI

1. Bölüm

4
10
34
-1- Her zaman ki saatte, işe gitmek için yola koyulmuştum. Sonbaharın hafif serinliğinde, saatler gece yarısına yaklaşırken, sokaklar tenhalaşmış, evlerde ışıklar teker teker sönmeye başlamıştı. Mahalleden yeni çıkmış, kanal boyu kavak ağaçlarıyla sıralanmış şose bir yolda ilerliyordum. Gece mesaisine başlayalı birkaç hafta olmuştu. Yolun asfalta uzanan köşesinde, yalnız başına dikilmiş bir sokak lambası, adeta kaderine terk edilmiş bir vaziyette duruyordu. Işığı varla yok arasındaydı ve ben her gece o lambanın altında birlikte mesai yaptığımız arkadaşımın arabasıyla gelip beni almasını bekliyordum. Yolun bir kaç metrelik mesafesi kalmıştı. Uzaktan görünen araba farları arkadaşımın da gelmek üzere olduğunu gösteriyordu. Köşe başına gelmiştim ki, araba bir anda farlarını söndürüp hemen önümde durdu. İçeriden bir el uzanıp arka kapıyı mandalından açtı. Şaşırmıştım doğrusu. Her zaman ön tarafa oturur, kapıyı da kendim açardım. Arkadaşımın bu alışılmadık tavrı ilginçti. Gerçi onun bu tarz tavırları nadirde olsa olurdu. Şaşırtan ve hayrete düşüren. Selam verdim ve arka koltuğa oturdum. Başıyla selamıma karşılık verdi. - Ne var ne yok dedim Boğuk bir ses tonuyla; iyi dedi.. Başında siyah bir bere, direksiyonu kaplayan ellerinde, parmakları açıkta bir eldiven vardı. Dikiz aynasından fark edilen gözleriyle her zaman ki karamsar surat ifadesi fark ediliyordu. Üzerinde çok durmaya değmezdi. Normal bir hızda seyreden arabada arkama yaslanmış ve yaklaşık yirmi dakika sürecek yolculukta konuşmaya pek meyilli olmayan arkadaşımın yüz ifadesinden sıyrılmış bir vaziyette telefonumu kurcalıyordum. Son zamanlarda sosyal medyada çokça oynanan bir oyuna birkaç gündür merak sarmıştım. Bu süre içerisinde onu oynasam hiç fena olmayacaktı. Oyunu açmış, oynamaya başlamıştım ki, -aradan beş altı dakika kadar bir süre geçmişti-, oyunu bölen çağrı sesiyle irkildim. Bilinmeyen bir numaradan bir arama gözüküyordu. Arkadaşım merakla dikiz aynasından beni gözlüyordu. Telefonu açtım. Duyduklarım beni tamamen ürkütmüştü. Telefondaki ses: -Semih nerde kaldın kardeşim? On dakikadır yolun ağzında seni bekliyorum diyordu. Telefondaki ses arkadaşımındı. Peki, gözlerinden tanıdığım arabadaki adam kimdi? -2- Vücudum buz kesilmişti. Telefon elimden düşmek üzereydi. Kulaklarım da arkadaşımın sesi çınlıyordu. Gözlerim ise arabayı süren adamdaydı. Duyduklarım hayal miydi acaba. Kendime gelmek adına telefonu kulağıma götürüp; - Serkan orda mısın? diye seslendim. -Bekliyorum diye bir ses duydum ve telefon kapandı. Çıldırmak üzereydim. Ani bir hamleyle öndeki adamın omzundan kavradım. Adeta bir kemik yığınından ibaret bir canlıya dokunuyor gibiydim. Benim bu hamlemle beraber, adam bir anda arkasına döndü. Gözleri kan çanağı, vahşi bir hayvanın siluetine benzer yüzüyle biri bana bakıyordu. Yaşadıklarım rüya olamazdı. Avurtları içine çökmüş, yanağının hemen yanında küçük bir beniyle arkadaşımdı bu. Tek farkı kan çanağı gözleriydi. Serkan diye seslendim. Tepki vermiyordu. Sesimi yükselttim. Hiçbir tepki yoktu. Arkadaşımın yüzü içerisinde lanetlenmiş bir iblisle konuşuyordum adeta. Bu sırada araba hızlanmaya başlamıştı. Uçar gibi gidiyorduk. Bir şeyler yapmalıydım. Gecenin karanlığında, hızla seyreden bir arabada meçhule doğru gidiyorduk. Tanıdık bir yüz içerisinde, sahipsiz bir beden var gibiydi. Sakin olmalıydım. Arkama yaslanıp biraz konuşmaya çalışmalıydım. -Kimsin sen dedim? Bu soruyu bekler gibi, bir anda arkaya döndü. O sırada araba hızla seyretmeye devam ediyordu. - Masum bir bedene sahip, suçsuz bir ruh. Günahlarına kefaret olan bir ölümle seyre çıkıp, geri dönmeye hazırlanan. Hatırla her insan çift yaratılırmış. Ruhlar da çift ve her bir ruh, ikizini bulmaya döner geriye… Söylediklerini bir fısıltı halinde dillendiriyordu. Anlam veremediğim cümleler, zihnimde bir film şeridi gibi geçiyordu. Ruhlar çift yaratılır ve geri dönmeye hazırlanan bir ruh... Hızla seyreden araba viraja girerken uçuruma doğru gidiyordu. Işık hızında bir hamleyle bir yerlere tutunmaya çalışıyordum. Çünkü az önce, yanımda taşıdığım bıçakla öndeki adamın boğazını, şah damarından kesmiştim…