1.KISIM
1.BÖLÜM
Menfaati için her şeyi göze alanlar, haysiyet, onur ve
şereflerini kaybederler.
ÇARESİZLİK
Yaptıklarının
bedelini ödemeye hazır olamayanlar, bedeli başkalarının ödemesini isterler. Bilmezler
ki yapılan hiçbir suç cezasız kalmaz. Yapılan hatanın bedelini ödememekte ısrar
ettikçe o bedelin ağırlığı her gün daha da artar ve sonunda altında ezilip
kalır.
İlk baharın nemli ve ıslak gecesinde, gökyüzündeki dolunay
yeni yeni boy atan otlakları aydınlatıyordu. Otlakların içindeki böceklerin baharı
selamlamak için söyledikleri şarkıları duyan gece avcıları sessizce avlarına yaklaşıyorlardı.
Doğal denge bunu gerektiriyordu. Böcek nüfusunun kontrolü için onları avlayan
avcılar şart. Her avcı aynı zamanda başkasının pekala avı olabilir.
Peki, aynı durum insanlar için de gerekli mi? İnsan nüfusu
hızla artarken dengeyi sağlama görevi edinen ( bilinçli olarak ya da bilinçsiz)
avcılar da gerekli mi?
Bu soruyu, dizleri üzerine çökertilip elleri arkadan
bağlanmış genç “Suçsuzum” diye bağırmak isterken ona sorsalar elbette “Bu ne
saçma bir soru.” Der ve “İnsanların nüfusu artsa bile Dünya da herkese yer
vardır.” Diye eklerdi. Şu an bu soruya
ne de başka hiçbir soruya cevap verebilecek psikolojiye sahip değildi.
Bağırmasına engel olan ağzındaki koli bandı onu sessiz bir
ölüme davet eder gibiydi. Daha önce de ölümü hatırına getirmiş, nasıl öleceğini merak etmişti ama
böylesi sessiz ve karanlık bir ölümü aklının ucuna bile getirmemişti. Bir gün
öleceğini elbet biliyordu ama öldürülmek hiç aklına gelmemişti.
Henüz çok gençti. Biraz haşarı ve eğlenmeyi fazla severdi. Belli
bir arkadaş grubu vardı. Her gün başka bir yerde eğlenir gecesini gündüz
ederdi. Geniş ailenin yaramaz ve haylazı oydu. Alkol alır, çok fazla kızla
gönül eğlendirir ama rıza olmayan hiçbir kıza yaklaşmazdı. Zaten buna da
ihtiyacı yoktu. Zengin bir ailenin çocuğu olması her istediğine kolayca
ulaşması onu biraz egoist ve kibirli yapmıştı. O kızların peşinden koşan değil koşturan
olmayı severdi. Biraz pervasız ve sorumsuzdu ama genel olarak zararsız biri
olarak kendini tanımlardı. Bu tanım başkaları için geçerliydi. Başkasına karşı
zararsız ama kendisine karşı acımasızdı.
Arada bir, içkiyi fazla kaçırınca kavga dövüş ederdi ama
ciddi manada bir düşmanı yoktu. Kendisini öldürecek kadar kimseyi kızdırdığını
hatırlamıyordu.
Elleri, gözleri ve ağzı bağlıyken celladının kim olduğunu
merak ediyordu. Kimi bu kadar çok kızdırmıştı? Yok hayır, aklına hiç kimse
gelmiyordu.
Kim, niye beni yakaladı ve bağladı? Benden ne istiyor?
Ağzımı açıp konuşmama izin verse, derdimi anlatır kendimi kurtarırım. Ne olur
ağzımı çöz ve beni dinle. Mutlaka orta yol bulur ve anlaşırız. Bu kabus gibi
geceden beni kurtar ve çöz beni. Acaba bana şaka mı yapıyorlar? Yoksa bir sürpriz
mi hazırladılar.
Çeliğin soğuk ve keskin tarafı boynuna değdiğinde içi
ürperdi. Tüm vücudunu bir titreme aldı. Şaka olmadığını hissettiği an buydu.
Sert çelik her an boğazını kesebilirdi. İşte bu gerçek onu dehşete düşürüyor,
nefes almasını zorlaştırıyordu.
Dehşet anlarını atlatır atlatmaz hemen ellerindeki bağı
çözme işine tekrar girişiyordu. Yarım saatten fazladır ellerini çözmeye
çalışıyordu. Ellerindeki ipin bağı oldukça gevşemişti. Kurtulma umudunu hiç
kaybetmiyordu. Tabii ki bıçağın boynuna değdiği anları saymazsak.
Boynuna dayanan bıçağı tutan elin sahibi hiç konuşmuyor, sadece
çimlerin ezilme sesini duyuyordu. Sanki, bıçağı tutan elin sahibinin yapacağı
işe kesin karar veremediği yapıp yapmama arasında gidip geldiği düşüncesine
kapıldı. Daha önce de birkaç kez bıçağı boynuna dayamış ama her seferinde geri
çekmişti. Kararlı olsa tek seferde bıçağı boynuna dayadığı gibi bastırır ve düzgün
bir kesikle işini bitirirdi.
Bu son seferde, bıçak boğazında diğerlerinden daha uzun süre kaldı. Bıçağı
geri çekmesi için dua etti. Çünkü ipleri çözmesi an meselesiydi. Çimlere basan
ayak sesinden anladığı kadarıyla sadece bir kişi vardı. Ellerini çözerse onunla
mücadele edip kurtulma şansı ihtimaller dahilindeydi.
Duası kabul oldu ve soğuk çelik tekrar boğazında uzaklaştı. Bileklerini
sıkan ip iyice gevşemişti. Şimdi sıra doğru zamanda doğru hamleyi yapmaktaydı.
Artık elleri kurtulmuştu ama ipleri tamamen çıkarmamıştı. Peki ama ne
yapacaktı? Görmüyor ve konuşamıyordu. Sadece ayak sesleri duyuyordu. Duyduğu
seslerden birkaç adım uzakta olduğunu anlayabiliyordu. Sanki, adam etrafında
dolanıp volta atıyordu.
Yaşamak için sadece bir şansı olduğunu hissediyordu. Doğru
zamanda doğru hamleyi yapmalıydı. Aksi taktirde, bıçak vücudunda geri dönüşü
olmayan kesikler açabilirdi. Seslere kulak kabartıp nerede olduğunu ve
celladının ne kadar uzakta olduğunu anlamaya çalıştı. Doğru analiz yapabilirse
doğru hamleyi de yapabilecekti.
Doğru hamle ne? Diyelim ki ellerimi çözdüğüm anda gözlerimi
açmaya karar verdim. Gözlerimdeki bandaja ellerim giderken ya elindeki bıçakla
öldürücü bir darbe vurursa? O zaman sonum olur. Peki ama ne yapacağım? Belli ki
açık alandayım. Otların ve ağaçların kokusunu alabiliyorum. Ayrıca böcek
seslerinin arasında uzak da olsa kurbağa sesi geliyor. Ormana ve suya yakın bir
yerde olmalıyım. Ayak seslerinden anladığım kadarıyla beni esir alan bir kişi. Onu
alt edersem ormana kaçar izimi kaybettirebilirim. Ama nasıl yapacağım?
Yapacağı pek fazla bir şey yoktu. Bıçak boynuna üç dört kez
zaten değmişti. Bir daha ki sefere boynunu kesmeyeceğinin garantisi de yoktu. Kaçmayı
denemezse zaten öldürülecekti. Yaşama arzusu her insan da olduğu gibi onda da
çok fazla vardı ve şuan o arzu zirvedeydi.
Tüm vücudu adrenalinle dolmuştu. Ayak seslerinden katilinin
arkaya doğru geçtiğini duydu. Otlardan çıkan hışırtılar, çok uzakta olmadığını
en fazla iki üç adım ötede olduğunu işaret ediyordu.
Şimdi... Başka bir şansım daha olmayabilir. Ölmek için fazla
gencim.
Gevşek iplerden çıkardığı ellerini katilinin ayaklarını
tutmak için arkaya doğru savurdu. Şansı yaver gitti ve bir ayak bileği tuttu. Kalp
atış hızı iki katına çıktı. Zaman olduğundan çok daha yavaş akıyor gibiydi.
Saniyeler içinde gerçekleşen olay sanki saatlerce sürmüştü.
Yakaladığı ayak bileğini hızla kendine doğru çekince adamın
dengesi bozuldu ve sırt üzeri yere düştü.
Adamın dengesini kaybedip yere düştüğünü anladığı anda
gözündeki bandajı aşağı indirip arkasına bakmadan ayağa kalkarak koşmaya
başladı. Tahmin ettiği gibi ormana yakın bir yerdeydi. Hemen karşısında orman
vardı.
Attığı birkaç adımdan sonra uzun süre dizleri üzerinde
durduğu için bacakları karıncalandı ve tökezleyerek düştü. Düştüğünde ayak
bileği burkuldu ve kafasını taşa çarptı. Ölüm korkusu her şeyden önde
geliyordu. Yaşama arzusu can acısının önüne geçmişti.
Düştüğü gibi kalkıp koşmaya devam etti. Burkulan ayak
bileğinin üzerine bastığında vücudunun her zerresine dehşet verici bir acı
yayılıyordu ama acı onu durduramazdı.
Acı içinde on on beş adım atmıştı ki duyduğu tabanca sesiyle
öne doğru hafifçe savruldu. Mermi kürek kemiğine saplandı. İlk merminin hemen
ardından ikincisi de ensesinin beş parmak yukarısından kafasına saplandı.
Saplanan mermilerin kuvvetiyle öne doğru ivme kazanıp yüz üstü çimlere savruldu.
Taklalar atarak bir ağaca çarptı.
Acıları hafiflemiş ve yavaş yavaş kayboluyordu. Neşe ve
keyifle sürdüğü hızlı hayatı aynı hızda gözleri önünden akıp gidiyordu.
Geleceğe dair hiç plan yapmamıştı. Erken öleceğini tahmin etmemişti ama erken
ölecekmiş gibi hayatın her lezzetini tatmayı kendine prensip edinmişti.
Kurtulmak için tek bir şansı vardı ve o şansını kullanmıştı.
Hesaba katmadığı tek şey ise bıçağı tutan kararsız el onun katili değildi. Esas
katil biraz uzakta sessizce elinde tabancasıyla bekleyen kişiydi. Son ana kadar
tek kelime etmeden sessizce beklemişti. Bir ara gitmeye yeltenmiş ama işin
bittiğine emin olmadan gitmek istememişti. Beklemenin doğru karar olduğunu
biliyordu. Ateş ederken bir an bile tereddüt etmedi. Loş karanlıkta hedefi
istediği yerden vurduğu için kendisiyle gurur duydu. Ağır adımlarla avının
yanına yaklaştı. Ağzı kanla dolmuş gözleri yarı açık olan avı, son nefeslerini
alıyordu. Onun son nefeslerini sadistçe bir keyifle seyretti. İçinden “Keşke
ruhunun bedeninden ayrıldığı o ana şahitlik edebilseydim. Emin ol ona da bir
kurşun sıkardım.” Dedi.
Puanlamayı ve değerli yorumlarını yazmayı ihmal etmeyin lütfen. Sizlerin yorumları yazarlık yolunda gelişmeme vesile olacaktır.
Puan vermek için sağ üst köşedeki yıldıza basmamız gerekiyor.