Zihnin Derinlikleri

Bölüm 1: Karanlık Seans

10
10
52
Saat gece 22:00’yi gösteriyordu. İstanbul’un karanlık sokaklarından birinde yer alan eski taş binanın üçüncü katında, Dr. Elif Demir günün son hastasını bekliyordu. Muayenehanenin ahşap masasında biriken dosyalar, uzun ve yorucu bir günün habercisiydi. Elif, elindeki kahve fincanını masaya bırakarak defterini kapattı ve saatine baktı. Son hasta, bir türlü gelmiyordu. Tam kalkmaya niyetlenmişti ki, dış kapının tokmağı hafifçe döndü. Kapı, usulca aralandı. İçeri giren adam, uzun boylu, zayıf ve solgun yüzlüydü. Üzerindeki siyah pardösü, yüzünün daha da renksiz görünmesine neden oluyordu. Gözlerinin altındaki koyu halkalar, uykusuz gecelerin izlerini taşıyordu. “Sanırım geciktim,” dedi, düşük bir sesle.“Hiç önemli değil,” diye yanıtladı Elif, profesyonel bir gülümsemeyle. “Siz Erdem Karaca olmalısınız?” Erdem başını yavaşça salladı. “Evet, benim. Umarım vaktinizi çalmıyorumdur.”Elif, “Kesinlikle hayır. Buyurun, oturun,” diyerek odanın köşesindeki deri koltuğu işaret etti. Erdem, tereddütlü adımlarla koltuğa oturdu. Bakışları odayı taradı; raflardaki kitaplar, masanın üzerindeki düzenli dosyalar ve duvardaki koyu tonlarda çizilmiş bir tablo dikkatini çekmişti. Uzun süre tabloya baktı. Koyu yeşil ve siyah tonlarla çizilmiş, ürpertici bir orman resmi... “Bu tabloyu kim seçti?” diye sordu, ani bir merakla.“Ben,” dedi Elif, hafif bir gülümsemeyle. “Neden sordunuz? Rahatsız mı etti?” Erdem, bakışlarını tablodan ayırmadan konuşmaya başladı:“Hayır. Sadece... bu tablo bana rüyalarımı hatırlatıyor. Çocukluğumdan beri hep aynı ormanı görüyorum rüyalarımda. Bazen kayboluyorum, bazen de bir şey beni takip ediyor. Ama yüzünü hiç göremiyorum.” Elif, defterini açıp not almaya başladı. Kalemi kağıt üzerinde sessizce hareket ederken, sesi yumuşak ve sakin bir tondaydı:“Bu orman, sizin için önemli bir sembol olabilir. Takip edildiğinizi hissettiğinizde ne yapıyorsunuz?” Erdem, başını eğip ellerini ovuşturdu. Bir süre sessiz kaldı. Ardından kısık bir sesle konuşmaya devam etti:“Koşuyorum. Ama ne kadar hızlı koşarsam koşayım, sesler hep arkamda oluyor. Yaprakların hışırtısı, dalların kırılması... Ama bu sesler rüyalarla sınırlı değil artık. Beni burada da buluyorlar.” Elif’in kalemi durdu. “Burada mı?” diye tekrarladı.Erdem, yavaşça başını salladı. “Evet. Şu anda da burada. Sizi de izliyor olabilir.” Bu sözler, Elif’in içinde soğuk bir ürperti oluşturdu. Fakat yüzündeki profesyonel ifadesini koruyarak, “Bu hislerinizi birlikte analiz edebiliriz,” dedi. Ancak, içten içe, odadaki atmosferin değiştiğini hissediyordu. Tam o sırada, muayenehanenin dışındaki koridorda bir ayak sesi yankılandı. Sessizlik, ayak sesleriyle bölünürken, Elif’in dikkatini toparlaması birkaç saniye sürdü. Kapıya bakarken, derin bir nefes aldı.“Endişelenecek bir şey yok,” dedi kendine, daha çok kendi güvenini sağlamak için. Erdem, bu sırada hafifçe gülümsemişti. Ama bu gülümseme, sıcak ya da samimi değildi; daha çok bir tür bilmişlik barındırıyordu.“Doktor Hanım,” dedi Erdem, sesini alçaltarak, “bazı hisler gerçektir. Bazı şeyler, sadece zihnimizde değildir.” Elif, bu sözler üzerine bir şey demedi. Notlarına geri dönmeye çalıştı ama konsantre olamıyordu. Erdem’in söyledikleri zihninde dönüp duruyordu. “Sizi izliyor olabilir...” Birden, odanın ışıkları hafifçe titredi. Bir elektrik kesintisi değildi, ama havadaki gerginlik somut bir hal almıştı. Elif, durumu mantık çerçevesinde açıklamaya çalıştı. “Eski bir binadayız,” diye düşündü. “Elektrik sistemleri her zaman böyle şeylere neden olabilir.” Fakat Erdem, hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam etti:“Rüyalarımda bu ormanda yalnız değilim. Çoğu zaman bir çocuk görüyorum. Bir erkek çocuğu. Ama bana asla yaklaşmıyor. Sadece uzaktan bakıyor.” Elif, “Bu çocukla ilgili bir şey hatırlıyor musunuz? Yüzü, giysileri, söyledikleri?” diye sordu.Erdem, bir an duraksadı. “Hayır,” dedi. “Ama gözleri... Hep gözlerini hatırlıyorum. Sanki beni tanıyor, ama benim onu tanımamı istemiyor gibi.” Elif’in kalemi bir kez daha durdu. Erdem’in anlattıkları, alışılmışın dışında bir yoğunluk taşıyordu. Bu seansın sıradan bir terapi görüşmesi olmayacağı açıktı. Kapının dışında yeniden bir ses duyuldu. Bu sefer, bir tıkırtı. Elif’in dikkati bir an için kapıya kaydı. Erdem, onun yüzündeki ifadeyi görünce gülümsedi.“Sizi de rahatsız etmeye başladı, değil mi?” diye sordu. Elif, kendini toparlamaya çalışarak, “Hayır, sadece dışarıdan gelen bir ses,” dedi. Ama bu kelimelerin kendisini bile ikna etmediğini fark etti. Seans bitmek üzereydi. Elif, derin bir nefes aldı ve profesyonel bir tavırla, “Bugünlük bu kadar yeterli,” dedi. “Bir sonraki seansımızda, bu rüyalarınızı daha detaylı inceleyeceğiz.” Erdem ayağa kalktı. Pardösüsünün yakalarını düzeltirken, bakışlarını bir kez daha duvardaki tabloya çevirdi.“Bu tabloyu sevdim,” dedi. “Sanki hayatımdan bir parça gibi.” Elif, bir şey söylemedi. Erdem kapıdan çıkarken, odada hâlâ onun varlığını hissediyordu. Kapı kapandıktan sonra bile, havadaki gerginlik devam ediyordu. Elif, masasına döndü ve defterini kapattı. Fakat gözleri, odanın bir köşesindeki aynaya kaydı. Aynada bir anlığına, arkasında bir gölge görmüş gibi oldu. Döndüğünde, odada kimse yoktu.