Hilal Bayar

145 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Gecenin içinde kadın, kadının içinde gece..
Aslı Erdoğan için bir yazar, "Zarif bedeninde dünyayı sarsmaya yetecek kadar edebi barut barındırıyor." demiş. Kitapta kalın duvarlar arkasındaki kadının kırılganlığını hissedebiliyorsunuz. Mucizevi Mandarin, yaşamı sorgulama yükünün altında kalan kimliğini korunma çabasını, sol gözünü kaybetmiş bir kadının yabancı bir ülkede kendine de ne kadar yabancılaştığını, her an bir sorgu odasındaymışcasına yaşamını sorguladığı hikayelerden oluşan kitabı. İlk kez tanıştığım bir yazar olmasına rağmen dilini ve tarzını çok beğendim. Kimisine göre biraz melankolik ve karamsar gelebilir ama ben bu karanlığın içindeki gökkuşağını görebildim. Özellikle kitabı okuyan çoğu kadının kolaylıkla empati yapabileceği durumlar var.
Mucizevi Mandarin
Mucizevi MandarinAslı Erdoğan · Everest Yayınları · 20131,385 okunma
Reklam
239 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
"Birçok kişi olamayacağı şeyi olmaya çalışarak ve olabileceği şeyi ihmal ederek hayatını heba ediyor." Erich Fromm bu kitabında insanı ahlak felsefesiyle, fiziksel ruhsal bütünlüğü içinde ele alarak insanın amacının 'kendi kendisi olmak' ve bu amaca erişmenin koşulunun 'insanın kendini savunması' olduğunu anlatmaya çalışıyor. Çağdaş insan kendini sadece çağın getirdiği koşullara göre şekillendirirse, kendini ve doğayı anlamazsa, kendini tanıyamazsa başarısızlıklarla dolu bir yaşamı olur diyor, başarısızlıkta hâliyle mutsuzluğu getirir. Buna göre en büyük mutsuzluk insanın kendini tanıyamaması anlamına geliyor. İnsan kendi değerinin, öncelikle sahip olduğu insansal niteliklerden değil, koşulların durmadan değişen yarışmacı bir pazardaki başarısı aracılığıyla kurulduğunu düşünürse, hem öz saygısı sağlam olmayacak, hem de en ufak başarısızlıkta mutsuz olacak. Kitapta birçok kişilik üzerine çalışmalar yapılmış, insanın kendini, ailesini ve çevresini anlamlandırmasını sağlayacak güzel bir kitap.
575 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 saatte okudu
"Bir büyük sır söyleyeceğim sana Kapıları ört Ölmek sevmekten daha kolaydır Bundandır Yaşamanın sancılarına yönelmem Sevgilim."
Kılıç Yarası Gibi
Kılıç Yarası Gibi
ve
İsyan Günlerinde Aşk
İsyan Günlerinde Aşk
kitaplarında başlayan tarihi yolculuk
Ölmek Kolaydır Sevmekten
Ölmek Kolaydır Sevmekten
kitabıyla son buluyor. Osmanlı'nın 2. Abdülhamid dönemindeki İstanbul'u Mihrişah Sultan ailesinin etrafında anlatıyor. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin faaliyetleri, Bulgar Savaşı, Bâb-ı Ali Baskını, kolera salgını gibi tarihî siyasî olayların yanında o sırmalı konaklarda, köşklerde yaşanan aşkların, entrikaların içinde buldum kendimi. Kitabın en sevdiğim tarafı insanlığın tüm zıtlıklarını doğal bir şekilde olayların içinde verebilmesiydi. Bir tekkeyle kumarhaneyi, doğumla ölümü, aşkla ihaneti hepsi bir arada birbirlerine görünmez bağlarla bağlanmıştı. Kitabın ismiyle en çok bağdaştırdığım karakter Ragıp Bey oldu. Bulgar Savaşı'nda savaşan gözü kara Osmanlı askeri olan Ragıp Bey'in imkansız aşkı Dilara Hanım'a hissettiği özlem her aklına geldiğinde cephede ölmeyi yaşamaya yeğliyordu. Her yeni güne uyandığında hâlâ Dilara Hanım'ı seviyor olduğunu hissetmek ölmekten bile zordu. Bu yüzden Ölmek Kolaydır Sevmekten..
Ölmek Kolaydır Sevmekten
Ölmek Kolaydır SevmektenAhmet Altan · Everest Yayınları · 20171,186 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
159 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Brani Tawo, devrimci arkadaşlarını mücadele kaybetmiş, kendisi de öldü diye bırakılmış Haymana Ovasındaki köyünden "gönülsüz mecburiyetle" gittiği İngiltere'de yaşamını sürdüren biri.
Mehmed Uzun
Mehmed Uzun
'un dediği gibi "İnsan köklerini yabancı bir toprağa salamaz." Çünkü insanı yabancı bir toprağa sürgün ettiğinizde köklerinden koparmanız gerekir. Kökleri, yani çocukluğu, anıları, ailesi, ilk aşkı, ilk öğretmeni insanı insan yapan her şey oradadır. Yabancı toprakta yeniden kök salması belki bir ihtimal ama çiçek açması imkansızdır. Bu gönülsüz mecburiyetin kıyısında savrulurken köyündeki anıları, acıları da yanında en sevdiği kitabını taşır gibi taşıyor. Aynı nenesi Kewê gibi. Kewê daha genç yaşında ailesini birer birer kaybettiğinde her cenazenin ardından bahçesindeki elma ağacına bir çaput bağlıyor. Bağladığı her çaput içindeki acıyı bir nesneye yansıtmasıydı ve onu bağlayınca ondan uzaklaşacakmış gibi hissediyordu belki de. Kewê en son kızını da kaybedince o yas ağacının elmasından bir tohum alıyor ve o köyü terkediyor. Gittiği yere o tohumu ekiyor belki yeşeren tohum gittiği yerde çiçekler açar diye. En etkilendiğim karakter Kewê oldu kitapta. Brani Tawo'nun köyü ve Cambridge arasındaki en kuvvetli bağı çocukluğu tabi. Orada tanıştığı İranlı Feruzeh ile acılarını ve günahlarını temize çekiyor. Her görüşmelerinde bir masal anlatıcı hâline geliyor. Masumlardan ve diğerlerinden söz ediyorlar. Günahlardan ve masumiyetlerden. Ama masumiyet bir günahsızlık hâli değildir ki. Kim günahsız? Masumiyet günahlarını kusurlarını kabul etme hâlidir bence.
Masumlar
MasumlarBurhan Sönmez · İletişim Yayınevi · 2011620 okunma
120 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Kitabı okumadan önce Selim Temo'nun düz yazı diline ait hiçbir fikrim yoktu. Şiirlerini okumuştum çokta başarılı bulmuştum. Kitabı okuduğumda çok şaşırdım, çünkü şiir dili ve düz yazı dili çok farklıydı. Mesela
Attila İlhan
Attila İlhan
'ın romanlarını okuduğumda evet işte bu
Attila İlhan
Attila İlhan
diyebiliyordum. Ama Selim Temo'nun farklı bir yazı dili vardı bu da ilgimi çekti. Kitabın diğer ilgimi çeken yönü
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
'nin
Yeraltından Notlar
Yeraltından Notlar
kitabına çok benzetmemdi. Sebebi birinci ağızdan alışılmış tabuların ötesinde, insanların iki yüzlü, çıkar dünyasında hep güçlünün yanında olması, ötekileştirmelere maruz kalması, dünyanın eşitsizliği gibi konulara dokunmuş olmasıydı belki de. Kitapta çoğu kahramanın uzun uzun fiziksel betimlemeleri yapılırken -özellikle de kadınların- baş kahramanımız Mahmut'un fiziksel özelliklerine hiç değinilmemişti. Çoğu kitabı bitirdiğimde kahramanların çoğunu gözümün önüne getirebiliyordum. Ama Mahmut bunlardan biri olmadı. Sanırım yazar onu düşünceleriyle, sisteme, topluma, dayatmalara karşı duruşuyla, insana dair yaptığı tespitlerle hatırlamamızı istedi, bilmiyorum... Olay örgüsü çok gizemli hatta bayağı hafızaya dayalıydı. Polisiye desem değil, post-modern desem değil, ironi dolu gizemli bir hikaye, hatta daha çok bir senaryo okuyormuş gibi hissettim diyebiliriz. Keşke filmi çekilse izledikten sonra bir yarım saat hayatı sorgulatabilir bir film olurdu.
Çiftlere Cinayet Dersleri
Çiftlere Cinayet DersleriSelîm Temo · Dara Yayınları · 202093 okunma
Reklam
264 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
yaşamı dinle ve güneşi selamla!
Furuğ, tarihinde sevecenlik, sevgi, güzellik ve çiçeklenmeyi barındırmayan, kadın dokunuşunun rolü olmayan acımasız, baskıcı ve eril izlerini taşıdığı yıllarda İran'da doğup büyüdü. Kadınlara bırakın kadın olduğu için değer vermeyi, insan olduğu için bile değer vermeyenlerin arasında çığlıklarıyla (ne kadar şiir deseler de) önce onu aynı evin içerisinde 16 yıl boyunca tanıyamamış olan babasına, sonra da kadınlara önce evlat, sonra eş, en son da anne olmanın ötesinde pay biçilmemiş bir ülkeye kanıtlamaya çalışmış. Sevgiliden mutlu kalabalığı izlemek için bir pencere açıklığı kadar aydınlık isteyen şiirleri erotik(!) bulunduğu için yasaklanmış. Ve hatta 'Duvar' adlı şiir kitabı sebebiyle, bir kadına yapılabilecek en kötü şeylerden birine maruz kalmış oğlunu görmesi yasaklanmış. Ve bir anne gizlice okuluna gidip oğlunun büyümesini uzaktan seyretmek işkencesine maruz kalmış. Sonraları, bir yandan oğluna şiirler yazarken anne babası cüzzamlı bir çocuğu evlat edinerek azaltmaya çalışmış oğlunun acısını. Şairimiz kalbini yitirmiş bu zamandan korkuyorum diye boşuna dememiş.. Bu acımasız insanlar içinde "keşke bir güvercin olsaydım, bu dünya sevmek için çok küçük.." dememek elde değil..
Yaralarım Aşktandır
Yaralarım AşktandırFuruğ Ferruhzad · Totem Yayınları · 20171,964 okunma
352 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
23 saatte okudu
"-aşkın sırrına erenler gözleriyle dinlerler."
16. yy başlayıp hayatı boyunca tiyatrolar ve soneler yazmış bir yazar olarak çok gelişmiş hayal gücü ve anlatımı olduğuna inanıyorum. Hatta yaşadığı çağda dahi olarak anılmış. Daha önce de birkaç kitabını okudum, kitaplarının kendine özgü bir büyüsü var ve okurken o büyülü dünyaya girip o uslanmaz aşığı bir balkon altında serenad yaparken hayal ediyorsunuz. Aşkı betimleyen 154 soneden oluşan bu kitap, eşsiz doğa betimlemeleriyle, ironilerle yazarın iç dünyasının kağıda düşen gölgesi. En sevdiğim sonesi; "hiç can acıtmayanlar incitme gücü varken, her şeyi yapabilir görünüp yapmayanlar, kaya gibi duranlar başkasını sarsarken tamaha sırt çevirip haram şey kapmayanlar tanrı lûtfunun helâl mirasçısıdır hepsi, doğa nimetlerini yok olmaktan esirger, hepsi kendi yüzünün sahibi, efendisi; bu yetkin erdemlere herkes bekçilik eder, mevsime güzellikler getiren yaz çiçeği yaşar kendi belirli ömrünü, ölür sonra; ama kötü bir illet bozar bozma çiçeği şanı makara olur en değersiz otlara. en tatlı şeyler ekşir kötü işler yaparak: ottan çok daha iğrenç kokar çürüyen zambak"
Tüm Soneler
Tüm SonelerWilliam Shakespeare · Cem Yayınevi · 19938,9bin okunma
119 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
"Tanımadığın sürece her acı dayanılabilir."
Tezer Özlü.. Okuduğum ikinci kitabıydı. Yazılarında insanı çok etkileyen, herkesin içinde bulunan bam teli dediğimiz o boşluğa dokunan bir şey var. Bir cümlesini okuduğunuzda duraksayıp, evet benim de böyle hissettiğim zamanlar oldu ama neden böyle ifade edemedim ki? diyorsunuz kendi kendinize, en azından ben bir sayfada birkaç kez böyle düşünürken buldum kendimi. Var olmanın ağırlığı ve acısıyla yaşadığı için intiharla ya da yaşam ve ölüm arasındaki bir yerle ilgili yazıları var bolca. Fazla anlamanın, hissetmenin acı verdiğini anladığında onun yaralarını saracak tek şey yazmaktı belki de. "Tanımadığın sürece her acı dayanılabilir." diye yazmış. Okudukça acıları ne kadar iyi tanıdığına şahit olmak beni bile acıttı. Dünya ağrısı tam olarak bu sanırım; yaşadığı zamana, bu dünyaya kendini ait hissetmeme duygusu. Nerede olsa içinde bir boşluk, dalıp giden bakışlar, kulaklara sürekli neden? çınlaması.. Tezer Özlü okudukça aklıma Edip Cansever'in şu dizeleri dolandı; "bana verilen bu armağandan çıldırıp yitmemek için iki kişi gibi kaldım birbiriyle konuşan iki kişi"
Eski Bahçe Eski Sevgi
Eski Bahçe Eski SevgiTezer Özlü · Yapı Kredi Yayınları · 20183,444 okunma
269 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Bu Diyar Baştan Başa 3
Yaşar Kemal, yani Anadolu. Kâh bir kaçakçıyla sınır köylerde, kâh görkemli Ağrı Dağı'nın eteklerinde Nuh'u aramakta. 1950-60 yılları arasında Bu diyarı baştan başa gezmiş, o yılların demokrasi çalkantısı içinde doğunun en izbe köylerine gitmiş, Erzurum'da depremden mağdur olan ve yardım edilmeyen halkı görmüş, deniz altında saatlerce sünger arayan işçilerle konuşmuş. Yaşar Kemal sanki her tırnağım yok diyenin başını kaşımak için çıkmış yollara. Bu röportajları okudukça o kitapların nasıl yazıldığını çok daha iyi anlıyorum. Siyasetin güdümünde olmadan mesleğini icra edebilmiş, sadece halk için ve halkla var olmuş gazeteci ve yazar. Biri Türkiye'yi merak ediyorsa kitaplarına ve röportajlarına göz atabilir. Çoğu kitabı birçok dile çevrilmiş, birçok ülke kütüphanesinde. Üzerine tezler ve kitaplar yazılmış. Gurur duymamak elde değil.
Nuhun Gemisi
Nuhun GemisiYaşar Kemal · Görsel Yayınları · 19941,385 okunma
176 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
26 saatte okudu
Güzellikle uğraşmayalım, güzelliğe uğraşalım.
Bir kitabında "güzellik tanrının değil, insanın insana bağışıdır." diyor. İnsan insanı sevmeli; gökyüzünü, çiçekleri, ışığı, kuşları, yıldızları.. Sevmese insan gökte yıldızı kalmaz ki, penceresinin önünde çiçek açmaz, ufukların ötesini, dağların ardını göremez. Sevgisiz kalbimiz sesler içinde bir ıssız harf olur, ne tohum filizlenir gövdemizde ne de umut galip olur cephelerde. Sevelim kendimizi, ötekimizi her yağmur gökkuşağı getirsin, rüzgarı hiç dinmesin maviliklerin, güneşli sular gibi gülümsesin çocuklar.. Her şiirinde her kitabında sevgiyi, umudu yüceltmemi sağlayan şair, iyi ki var.
Bütün Şiirleri 2
Bütün Şiirleri 2Şükrü Erbaş · Kırmızı Kedi Yayınevi · 20184,930 okunma
Reklam
168 syf.
5/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Dostoyevski okumamış ya da okuyunca sevmemiş insanlara farklı gözle bakan, onları sığ (!) bulan insanlar incelememi okumayabilir. Dostoyevski kitaplarını sevmemiş olmamız onu anlamadığımız anlamına gelmiyor. Dostoyevski hayatını okuduğumda kitaplarının neden bu kadar kasvetli, karanlık olduğunu anladığım yazardır. Kitapları, hayatının ve kişiliğinin bu denli aynası olmuş bir yazarı çok az okudum diyebilirim. Olmuş ya da olmak zorunda bırakılmış kötü erdemlerini, tüm insanlığa taşıması biraz canımı sıkıyor her okuduğumda. İnsanı siyah ve beyaz gibi iyi ya da kötü diyerek kesin çizgilerle ayırmak çok zordur evet. İnsan ne tam anlamıyla iyi ne de tam anlamıyla kötüdür fikrimce. Ama Dostoyevski'nin kitaplarında insanın derinlerinin bu kadar karanlık olduğunu dile getirmesi kendi kişiliğindeki kusurlardan dolayı. Koyu bir milliyetçi, bir kumarbaz, şehvete bu denli düşkün olması ve bu yönlerini insanlara açıkça itiraf edebilmesi insanî meziyetleri görmesini engellemiş olabilir. Yaşadığı zamanlarda hakkında zekası olmasa zavallı bir insan denilen bir yazarmış kendisi. Bu zamana kadar okuduğum tüm kitaplarında olduğu baş kahramanımız ağır sanrılı, insanî erdemlerden nasibini almamış insanlarla çevrili bir kiracı. Uzun bir süre Dostoyevski okur muyum bilmiyorum.
Ev Sahibesi
Ev SahibesiFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202210,3bin okunma
576 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
-atılan güller solar, geride hep taşlar kalır.
Ahmet Erhan'ı "anlamak isterim, hangi yasa bir beşikle bir darağacını aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?" dizeleriyle tanıyıp sevmiştim. 78 kuşağında birçok arkadaşının, dostunun ölümünü görmesine rağmen "-Ölümseyerek bakıyor dünya, biz gülümselim." dizesini yazmış şair. "-Umut yok, ama bu umutsuzluk demek de değil" diyerek bu karanlık dünyada bir mum alevi kadar bile olsa bir umudun olacağına da inancı tam. Ölüme bir o kadar yakın ama yaşamı akasya kokusunda bulacak kadar da bir eli dünyada. Ben gibi, biz gibi..
Burada Gömülüdür 2. Cilt
Burada Gömülüdür 2. CiltAhmet Erhan · Kırmızı Kedi Yayınları · 20151,103 okunma
158 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
23 saatte okudu
Özgürlüğünüz için nereye kadar gidebilirsiniz?
Kitap Molly, Daisy ve Gracie adlı üç yarı Aborijin kız çocuğunun eve dönüş hikâyesini anlatıyor. Aborijinler Avustralya'nın kuzeybatısında modern hayattan izole yaşayan yerli halk. İngilizlerin Avusturalya'nın doğu sahillerini ele geçirmesinden sonra bu keşfedilmemiş bakir alanlar geleneklerini sürdürme sorumluluğunu taşıyan, zengin ve güçlü (!) kişiler tarafından ele geçirildi. Hayatın piknik yapmak, tilki avlamak ve balo düzenlemekten ibaret zanneden bu soylular oraya yerleşip mülkiyet kavramıyla birlikte birçok hastalığı da bağışıklığı olmayan yerel halka bulaştırdılar. İşgal ettikleri topraklara mülklerini korumak için çitlerlerle çevrelediler, başlarına bekçiler koydular. Ellerinde tabanca gibi birçok gelişmiş silah bulunan sömürgeciler karşısında kendilerini mızraklarla koruyamayan yerli halkın erkekleri hayvancılık, uşaklık, kadınları ise hizmetçilik, kölelik gibi insani olmayan durumlara mecbur bırakıldı. Tamamıyla kendi kültürlerinden, dillerinden, dinlerinden uzaklaştırılıp asimile edildi. Birçok kadın ve kız çocuğu tecavüze uğradı nüfusunun birçoğu bu sebeplerden, birçoğu da bulaşan hastalıklar yüzünden hayatını kaybetti. Tüm bu yaşanan acı gerçekler bahsettiğim üç kız çocuğu üzerinden anlatılıyor. Bu üç kız çocuğu babaları sömürgeci beyaz anneleri Aborijin kadınlar ve hükümet kız çocuklarını tamamen asimile etmek ve sonrasında çiftliklere hizmetçi olarak göndermek için yetiştiriyor. Bu üç kız kardeş ne ailesinden ne de özgürlüğünden olmak istemediği için uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkıyorlar.
Çit
ÇitDoris Pilkington Garimara · Nokta Kitap · 2003562 okunma
835 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Ataol Behramoğlu'nun şiirlerini de sevdiğim bir şair olarak, topladığı 1950 yılları sonrası 230 şairin bine yakın şiirini sayfalara dizip bize sunduğu eser. Birçok bilmediğim şairi şiirleri ve kısa kısa yaşamlarıyla aşina olma fırsatı sundu bana. Antoloji olarak tatmin edici kalınlıkta, tabi şiir seven biri olarak bu durum hoşuma gitti. En sevdiğim yazarlardan olan Ahmed Arif ve Attilâ İlhan şiirlerine fazlasıyla yer vermesi sevindirmekle birlikte, haksızlık ettiği birkaç yazar olduğunu da düşündürdü. Kitaplığınızda bulunursa eliniz bir şiir okumak istediğinde bu kitaba gidecektir.
Büyük Türk Şiiri Antolojisi 2. Cilt
Büyük Türk Şiiri Antolojisi 2. CiltAtaol Behramoğlu · Sosyal Yayınları · 2013227 okunma
152 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
Birtakım insanların hikâyeleri..
Sait Faik'in on dokuz kısa hikâyeden oluşan kitabı. Yazarı her ne kadar şiir kitabıyla tanımış olsam da hikâyelerini de çok başarılı buldum. Geçen günlerde okuduğum Anton Çehov'un Pahalı Dersler kitabındaki tarzına da çok benzettim. Hikâyeleri okurken şunu anımsadım, küçükken bir sahil kenarında ya da bir meydanda oturduğumuzda hep insanları izlerdim, kafamdan hepsine birer rol biçer kıyafetlerinden, seslerinden, miniklerinden küçük hikâyeler yazardım. Sait Faik'in hikâyelerinde şiirlerinde de bunu hissediyorum, sanki etrafıma baksam herhangi bir karakterine rastlanacağım. Hikâyelerinde gerçek yaşamından izlere rastladığım yazar öfkelerini, sevinçlerini, yaşamın dişlileri arasında ezilenleri, fakirlik yüzünden toplumdan dışlananları, toplum çarkının dışına atılanlara kurguladığı akıcı ve sade dille aktarmış. Hikâyelerinde toplumdaki sosyal olaylara özellikle de yoksulluğa, eğitimsizliğe dikkat çekmiş olması da çok tanıdık ve bizden hissetmeme sebep oldu.
Şahmerdan
ŞahmerdanSait Faik Abasıyanık · İş Bankası Kültür Yayınları · 20131,809 okunma
Resim