Bazen hayat yorar insanı,
Şarkılar yorar,
Beklemek yorar,
Özlemek yorar,
Affetmek yorar,
Hoş görmek yorar,
Boş vermek bile yorar,
Ve insan susar,
Her şeye, herkese rağmen,
Elinden gelen tek şeyi yapar,
Bağıra bağıra susar.
Geceleri gökkuşağına boyamak mıdır suçum?
Herkes bağırırken şiirler okumak mı?
Susmak mı sözün bittiği yerde?
Kusmak mı sindirebildiklerinizi?
Apansız uykum kaçıyor kaç gece
Bu da mı aleyhime kanıt?
Sondan saymaya başladım adları
Böyle hoşuma gidiyor.
Beğenmeseler de seviyorum ellerimi.
Hep olmayacak düşler görüyorum.
Yenileceğim kavgalara giriyorum durmadan.
İtiraf ediyorum...
Silin adımı listenizden, yokum
Aslında bir oyun olan kavgalarınızda
Ve aslı bir kavga olan oyunlarınızda
Kirli sevinçlerinize ortak etmeyin beni.
Gözyaşlarınızı da paylaşmıyorum.
Yalan övgülerinize ihtiyacım yok.
Gıyabımda kesinleşmiş hükümler verin
Bir sürgün nereye sürebilir?
Gölgeler kelepçeye vurulur mu?
Çekilin, yürümediğiniz yollarımı kirletmeyin.
"Neden mutlu değilsin?" "Seni nasıl mutlu edebiliriz?" "Seni üzen nedir?" Keşke ona bunun mutlu ya da üzgün olmakla bir alakasının olmadığını açıklayabilseydim, bu sorular bütün konunun çok uzağındaydı. Hâlâ sormaya devam ediyorlar. Kimse her zaman "mutlu" ya da her zaman "üzgün" değildir, değil mi? Bilmiyorum, geçici şeyler gibi duruyorlar, hava durumu gibi, gelip geçici, hiçbir şey sabit değildir. Bu problemin bir parçasıydı. Hiçbir şeyin bu geçici doğasını sevmiyordum. Genç olmayı sevmiyordum ve büyüyeceğim gerçeğini; kilo alacağım gerçeğini sevmiyordum ya da boyumun uzayacağını ya da en sevdiğim tişörtüme sığmayacağımı veya saçımı kestirmek zorunda kalacağımı, bir gün tıraş olmak zorunda olacağımı, her gün dişimi fırçalamam gerektiğini, bir yerden mezun olup başka biri için uğraşacağım gerçeğini, evden ayrılacağımı, üniversiteye gitmeyi, iş bulmayı, emekli olmayı, ölmeyi. Hiçbiri ilgimi çekmiyordu. Hiç idrak edemedim. Bence, boşverin. Eminim ki dışarıda bunlardan biriyle gayet mutlu olan insanlar vardır, belki hepsiyle birden mutlu olan birisi de vardır, ama bana göre değillerdi. Bir kaya olarak doğmalıydım ya da kutuplarda bir buzul, yerin metrelerce altında asla rahatsız edilmeyecek bir kömür parçası ya da asla keşfedilmeyecek uzak bir gezegende bir molekül, uzayda donmuş, izole, yalnız, varlığından kimsenin haberi olmayan, var olma ihtimalinin bile bilinmediği bir şey. Bu şekilde doğmalıydım ya da hiç doğmamalıydım. Bunu annenize nasıl anlatabilirsiniz ki?