Goethe'nin Faust'u dünyada bir şeyleri değiştirebilmek için "kendini satmak"
zorunda olan entelektüelin arketipini sunar bize. Faust aynı zamanda entelektüellere mahsus ihtiyaçlar karmaşasını da
cismanileştirir: Onları harekete geçiren güdü, sadece tüm insanlarla paylaştıkları hayatlarını idame ettirme ihtiyacı değil, aynı zamanda iletişimde bulunma, diğer insanlarla birlikte
olma arzusudur. Fakat kültürel emtia piyasası kamusal ölçekte bir diyaloğu gerçekleştirmek için tek bir araç sunmaktadır: Bir düşüncenin modern insanlara ulaşabilmesi ve onları değiştirebilmesi için pazarlanması ve satılması gerekir. Dolayısıyla, entelektüellerin piyasaya bağımlı olmalarının tek
nedeni karın doyurmak değildir. Tinsel beslenmeleri için de buna muhtaçtırlar - ki beslenmeleri için piyasaya tam olarak
güvenemeyeceklerini de bilirler.
Oysa, kocaman gözlü kız belki resimdekinden daha güzel ve kocaman gözleriyle çıka gelip de, delikanlının ilgisine ilgisiz kalamayıp, işte ben geldim, resmimi değil beni sev, dediğinde aldığı cevap: Ben resmini seviyorum, seni değil. Doğru, resmini seviyorum, seni değil. Çünkü seni görmeden önce gördüğüm ve senin yokluğunda senin sûretin üzerinden büyüttüğüm sana, kendimi ilave ettim. Seni kendi içimde senden başka bir biçimde var ettim. Böylece senden, "sen" den de farklı bir sen çıkardım. Şimdi o "sen"i seninle nasıl bozabilirim?
BENEKLİ KURDELA
Karnım doyunca, eski defterleri karıştırdım. Sekiz yıldan beri dostum olan Sherlock Holmes’un yöntemlerini incelemekteyim. Notlarıma göz gezdirdiğim zaman, olağanüstü yetmiş meseleye rastlıyorum. Feci, komik, acayip olanları var, ama hiç biri sıradan, basit değil. Sebebi meydanda, Holmes herhangi bir işle uğraşmaz, o para