Ömrünün bu en güzel gecesini, ömrünün bu en korkunç gününün takip etmesi mi mukadderdi? Neydi bu içinden çıkılmaz meseleler? Neydi bu mavi göğe veya sevgili bir yüze bakmayı zevk olmaktan çıkaran hisler ve üzüntüler?…
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanmadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?
“Peki Mr. Rochester gözümde hala çirkin miydi? Hayır sevgili okur. Minnettarlığım ve hepsi de keyifli ve güler yüzlü çağrışımlar, yüzünü en çok görmek istediğim şey kılmıştı. Odadaki varlığı en parlak ateşten bile daha canlandırıcıydı.”