Papa Eftim'in Sosyal Aktiviteleri
Sevgi Erenerol'un anlatımına göre Papa Eftim Galatasaray taraftarı olmakla beraber, Şükrü Saraçoğlu ile birlikte Fenerbahçe maçlarına da gitmektedir. Çünkü o hiçbir takımın fanatiği değil, yalnız insanın fanatiğidir. Sinemayı çok seven Papa Eftim zaman zaman kiliseden çıkıp sinemaya gitmektedir. Bu konuda "Bir din adamının hayatın ilerleyişini takip etmesi lazımdır. Bunun için her zaman sinemaya giderim, hatta mümkün olsa kiliselerde ayinden sonra sinema göstermek taraftarıyım" diyen ve "Sinemadan aldığım zevk, kaptığım hisse çok büyüktür. Sinemanın rahat koltuklarından birine gömüldüm mü, ooohh... Bütün âlem bütün insaniyet gözlerimin önünde perde perde canlanır, her vakadan bir mana çıkarırım, her hadisenin bir ibret alınacak noktasını bulurum" sözleriyle sinemanın hayatındaki yerinin büyük olduğuna vurgu yapan Papa Eftim, aynı zamanda şiir ve edebiyatlada ilgilenmektedir. Abdulhak Hamid'i okuduğunu ve çok sevdiğini, onun Avrupai şair olduğunu söyleyen Papa Eftim, Tevfik Fikret, Halit Ziya, Hüseyin Rahmi ve Reşat Nuri'yi beğenerek okuduğunu ifade etmektedir. Papa Eftim'in çok az uyuduğundan, ona birkaç saatlik uykunun yeterli geldiğinden ve en büyük hobisinin de okumak olduğundan bahseden Sevgi Erenerol'a göre Papa Eftim yalnız din, edebiyat veya şiir kitapları değil bütün dünya siyasetine dair kitaplar okumaktadır. Papa Eftim buna bir yerde mecburdur, çünkü böyle bir mücadelenij içibde olmak çok okumayı ve çok bilgi sahibi olmayı gerektirmektedir.
Geliyorlar Taranta - Babu, seni öldürmeğe geliyorlar. Karnını deşip barsaklarının kumun üstünde aç yılanlar gibi kıvrandıklarını görmeğe geliyorlar. Seni öldürmeğe geliyorlar Taranta - Babu, seni ve keçilerini. Oysaki, ne onlar seni tanır ne onları sen.. Ve ne
Reklam
280 syf.
9/10 puan verdi
·
21 günde okudu
Amin Maalouf'un içerisinden onlarca roman çıkarabileceğimiz deneme kitabı. Bir oturuşta değil belki on oturuşta bile hazmedip zihnimize yerleştiremeyeceğimiz denli büyük bir birikim sunuyor. Avrupa'nın Aydınlanma ve Devrim dönemlerinin ardından kendini geri kalmış hisseden diğer Rusya, Japonya, Çin gibi toplumların çağı yakalamak konusundaki adımlarını kendi düşünce süzgecinden geçirip bize sunmak gibi bir güzellik yapmış Maalouf. İyi bir tarihi bilgisi olmayanların da anlayıp daha çok araştırmak konusunda yürekleneceğini düşünüyorum. Özellikle Doğu Asya konusunda bu hisse kaptırdım bile ben kendimi. Bütün tarihimizi ve dünya tarihini daima Batı'nın gözünden öğrendiğimiz ve bununla muhatap olmak zorunda bırakıldığımız için olan mutsuzluğum katlanarak büyüdü. Belki de birey birey artık buna izin vermeyip yönümüzü önce kendimize sonra diğer diyarlara dönmek vaktini getirmeliyiz. Bu benim uzun zamandır başlatmak istediğim bir çağdı. Bu kitapla beraber tamamen açmış bulundum. Hadi mübarek olsun. Bu labirentten çıkmak konusunda Maalouf'un taşıdığı umutsuzluğu her günün sonunda ben de taşıyor ama sabah kalktığımda umudumu geri kazanıyorum. Ne zaman yorulup kendi labirentimi kabul ederim bilemem. Biraz yakın dünya tarihi ile ilginenler için biçilmiş bir kaftan bu kitap. Ve dahi, büyük bir emek içerdiği kesin. Teşekkürler Maalouf Bey. İyi ki varsınız.
Labirent
LabirentAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 202432 okunma
Boğa piyasalarında hiç kimse nakit tutmak istemez. Her­kes değeri hayli yükselmekte olan varlıklara sahip olmanın peşindedir. Boğa piyasası sırasında nakit tutarken muhafa­zakar görünürsünüz ve öyle hissedersiniz; çünkü iyi kağıtlara sahip olmamakla ne kadar çok getiriden vazgeçtiğinizin gayet farkındasınızdır. Diyelim ki nakit yüzde 1 kazanıyor ve hisse senetleri yılda yüzde 10 getiri sağlıyor. Aradaki bu yüzde 9'luk fark, sizi her gün kemirir. Ancak elinizdeki nakit, bir ayı piyasası sırasında hissele­rinizi satmak zorunda kalmanızı engelliyorsa, o nakitten ka­ zandığınız gerçek getiri yılda yüzde 1 değildir; bunun katları olabilir, çünkü yaşam boyu getiriler açısından düşündüğü­nüzde, çaresizlik içinde yapılacak zamansız bir hisse senedi satışını önlemek, düzinelerce "büyük kazananı" seçmekten daha fazlasını getirir.
“Büyük salonun kapıya yakın bir duvarının önünde birdenbire durdum. O andaki hislerimi, bilhassa aradan bu kadar seneler geçtikten sonra, anlatmama imkân yok. Yalnız orada, kürk mantolu bir kadın portresinin önünde, mıhlanmış gibi durduğumu hatırlıyorum. Resimleri seyredip geçenler, vücutlarıyla beni sağa sola itiyorlar, fakat ben olduğum yerden ayrılamıyordum. Bu portrede ne vardı?.. Bunu izah edemeyeceğimi biliyorum; yalnız, o zamana kadar hiçbir kadında görmediğim garip, biraz vahşi, biraz mağrur ve çok kuvvetli bir ifade vardı. Bu çehreyi veya benzerini hiçbir yerde, hiçbir zaman görmediğimi ilk andan itibaren bilmeme rağmen, onunla aramızda bir tanışıklık varmış gibi bir hisse kapıldım. Bu soluk yüz, bu siyah kaşlar ve onların altındaki siyah gözler; bu koyu kumral saçlar ve asıl, masumluk ile iradeyi, sonsuz bir melal ile kuvvetli bir şahsiyeti birleştiren bu ifade, bana asla yabancı olamazdı. Ben bu kadını yedi yaşımdan beri okuduğum kitaplardan, beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyalarından tanıyordum. Onda Halit Ziya’nın Nihal’inden, Vecihi Bey’ in Mehcure’sinden, Şövalye Buridan’ın sevgilisinden ve tarih kitaplarında okuduğum Kleopatra’ dan, hatta Mevlit dinlerken tasavvur ettiğim Muhammet’ in annesi Amine Hatun’ dan birer parça vardı. O benim hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi, bir imtizacıydı.”
"Çarıklarını çıkar, çünkü bastığın yer kutsal topraktır." Büyük bir işe kalkışan tüm halklar ve insanlar için bu kıssadan çıkarılacak hisse şudur: Büyük, temiz ve kutsal bir işe kirli el ve ayaklarla yaklaşma.
Reklam
Böylece belirdi ki, bâtıní olan riyaset lezzeti, kemål sa- hiplerinin katında bütün duyuların lezzetlerinden daha kuv- vetlidir. Bu lezzet herhangi bir hayvanda, bir çocukta veya aklı tekámül etmemiş bir kimsede yoktur. Duyularla hisse- dilen, şehvetlerle bilinen lezzet ise, riyaset lezzetiyle beraber. kemål sahipleri için vardır. Fakat kemål sahipleri riyaseti daha tercih ederler. Allah marifetinin, sıfatlarının, fülleri- nin, göklerin melekútunun, mülkün esrarının, lezzet bakı- mından riyasetten daha büyük olmasının mânası ise, buna ancak marifet rütbesine varmış, o rütbeyi tatmış bir kimse nail olabilir. Basireti olmayan bir insanın yanında bunun is batı mümkün değildir. Çünkü bu kuvvetin, kaynağı kalbdir.
"Kadınlara bağışlanmış bir şey var. Tanrıların bir lütfu. Bu onları öyle ayrıcalıklı varlıklar yapıyor ki bu tür gereksiz şeyler için mücadele etme ihtiyacı hissetmiyorlar.. " ... "İnsan, bir can, bir yaşam yaratabildiğinde, onu kendi içinde taşıyıp sonra da bütün evrene sunabildiğinde ,bir hisse senedinin borsada kazanacağı değer için heyecanlanabileceğine gerçekten inanıyor musun ?" ... " Biz erkekler , bilinç dışımızın en derinlerinde ,yaşamı taşıma ve yaratma yetersizliğimizden dolayı örselenmişiz.Eminim ki çoğumuzda pek yaygın görülen bu meslekî tutku ,bu eksikliği telafi etme ,bu tür bir yaşamsal boşluğu doldurma yönündeki çözülmemiş ihtiyaçtan gelir." ... "Buna inanmak için bürodaki yönetici kadroların konuşmalarını dikkatle dinlemek yeter. Bilirsin , kullandığımız söz dağarcığı asla tesadüf ürünü değildir. Az çok ruhumuzun aynasıdır... O yöneticileri iyi dinle ,hamileliğe ve doğurmaya bağlı metaforları sıklıkla işitirsin . Güç bir proje için , çok sancılıydı, ya da beklenenden erken olan bir şey için ,prematüre denmez mi ? Ya da başarısız olduğunda ,proje doğmadan öldü denmez mi ? Başlangıçta umut vadeden bir program hayal kırıklığı yarattığında ,Dağ fare doğurdu ,denir. Bir projenin başarısı büyük ölçüde bir kişiye dayanıyorsa o kişiye gebe kılınmıştır.
Bu araştırmaya göre, yüksek enflasyon ortamında büyü­yenler, yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde tahvillere, düşük enflasyon ortamında büyümüş kişilere oranla daha az para yatırmışlar. Hisse senedi piyasasının güçlü olduğu dönemde büyüyenler, hisselerin zayıf olduğu dönemde büyümüş kişi­lere oranla, yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde paralarının daha büyük bir kısmını hisse senetlerine yatırmış. Malmendier ve Nagel şöyle yazıyor: "Bulgularımız, birey­sel yatırımcıların risk alma isteğinin, kişisel hikayelerine bağlı olduğuna işaret ediyor:'
Bu yeni dünya düzenidir. İnsanların, hisse senetlerinin fiyatları çok yüksek olduğu için, en doğru vizyona sahip, en doğru insanların sahip olduğu, en doğru şirketleri terk ettiklerini görüyoruz, bu bir yatırımcının yapacağı en büyük hatadır.
Sayfa 103 - Epsilon YayıneviKitabı okuyor
Reklam
Paranın yavrulaması ve yatırıma gençken başlamak
Uyarayım, zaman kıymetli, her gün, her yıl kıymetli. Bunu 60 yaşında yapamazsınız, 60'ında fişi çekin, bitti sizin işiniz, çünkü 60 yaşında zaman kalmıyor. Ama 20 yaşında, 25 yaşında, 30 yaşında yapılacak şeyler 20 yılda katlayabiliyor. Bunun içinde hisse senedi var, Bitcoin var, toprak var, bunlar yavrulayan şeyler. Yavruluyor hiçbir şey yapmasanız bile.
Sayfa 38
"Herkesten her şeyden kaçabilirsin ama ölümden kaçmanın bir yolu yoktur. Öyleyse en büyük nasihatçi olan ölümden hisse almaya bak! Ölüm gelmeden salih amele sarıl da şu gök kubbede hoş bir seda bırakmaya bak!"
Sayfa 23
588 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Üniversitede bir öğrenciyken okuduğumda tamamen finansal magazin haberciliği olarak okumuştum. Milenyum çağının ilk ve en büyük skandalıydı çünkü. Üniversitelerde ders olarak okutuluyordu. Bir şirket nasıl yönetilmez, hisse değeri üzerinden nasıl spekülasyon yapılır, lobicilik faaliyetleri nedir, finansal enstrümanlar nasıl kullanılır, yeni yeni
Yıllar boyunca beyan edilen kârlardan dolayı Wall Street analistleri ve enerji sektörünü takip eden kurumsal yatırımcılar büyülenmişti. Ve şirketi bildikleri tek yolla ödüllendiriyorlardı. Hisse senedi alarak. 1990-1995 yılları arası Enron hisse senedinin fiyatı üçe katlanmıştı. Yatırımcılar bir hisse senedine aşık olduklarında, her hatayı affederler. Analistler de potansiyel sorunları görmezden gelirler ve yönetimin her söylediğini kabul ederler. Enron için hisse senedi fiyatının sürekli yükselmesi önem arz ediyordu. Çünkü yönetim kurulu ve üst düzey yöneticilere maaş dışında verilen en büyük yan hak hisse senediydi. Bu sayede üst düzey yöneticiler işten ayrılırken bu hisseleri satarak zengin oluyordu. Ayrıca sıradan çalışanlar ve birçok yatırımcı emeklilik parasını Enron hissesine yatırıyordu. Hisse fiyatının düşmesi demek bu insanların emeklilik ikramiyesini kaybetmesi demekti.
Sayfa 143 - Scala Yayıncılık, çev. Canan FeyyatKitabı okudu
Resim