"Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!"
"Peki sen ne görüyorsun bakalım?"
"İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."
"Dedem Ermeni olduğunu biliyor muydu babaanne?"
Uzunca bir süredir ilk kez yüzünde küçük bir gülümseme belirdi.
"Biliyordu. Zaten bilmemesine imkân yoktu, çünkü nüfus kâğıdımda 'mühtedi' yazıyordu."
"Mühtedi ne demek?"
"Din değiştirmiş demek."
"Gerçekten değiştirdin mi dinini?"
" Kimse bana böyle bir şey sormadı. Hristiyan olarak doğmuşum ama Müslüman olarak yaşayıp gittim."
"Ama sen namaz kılıyorsun, Ramazan'da oruç tutuyorsun?"
"Herkes aynı Allah'a dua etmiyor mu kızım, ha kilise de ha camide. Ne fark eder?"
"Benim tezim, bütün halkların, bütün kültürlerin birbiri hakkında önyargılara sahip olduğudur. Eğer bir gün bu önyargı kelimeleri, yani Avrupa dillerinde barbar, Japon dilindeki gaijin, Müslümanlardaki Kâfir, Almanlardaki Ari olmayan gibi önyargılı sıfatlarını kaldırabilirsek, amacımıza ulaşabiliriz. Amaç nedir derseniz, bence tam olarak şudur: İnsanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı."
Schopenhauer'in dediği gibi: Doğa onları türün devam etmesi için kandırmaya uğraşıyor. Aşk denilen şey, çocuk yapmakla sonuçlanması gereken bir kandırmaca mı gerçekten?