DUA EDEN Mİ,DUA EDİLEN Mİ DAHA KAZANÇLIDIR?
Talebe Hocasına sordu... • Hocam..Duâ eden mi daha kazançlıdır? Duâ edilen mi ? • -Hocası talebesine tebessümle bakarak -  Güzel ve yerinde bir suâl ilmin yarısıdır evladım. - Sahabe-i kiram da Efendimize yerinde ve akıllı sorular sorarak dinimizi en ince ayrıntılarına kadar böyle öğrendiler dedi... Senin sorunun cevabına gelince, • Başkasına
Şark İstiklal Mahkemesi yaklaşık iki yıl süren görevi sırasında birçok önemli davaya baktı. Bunların başında mahkemelerin kurulmasına gerekçe gösterilen Şeyh Said ve arkadaşlarının davası gelmekteydi. Ankara İstiklal Mahkemesi başlangıçta askerlikten firar edenleri yargılamakla birlikte, daha sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile alakalı yargılamalar da yaptı. Mahkemede ayrıca birçok gazeteci rejime muhalefet ettiği gerekçesiyle tutuklanarak yargılandı. Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayanılarak birçok gazete ve dergi kapatıldı. Pek çok tanınmış gazeteci tutuklanıp hapsedildi. Eşref Edip, Ahmet Emin Yalman, Velid Ebuzziya, İsmail Muştak gibi isimler derdest edildi. Seyyid Tahir Efendi, Tahirül Mevlevi, Ömer Rıza Doğrul, Hasan Basri Çantay gözaltına alındı. Rejime muhalif olanlardan iktidara destek vermeyen gazetecilere, Şapka İnkılâbı’na muhalefet edenlerden İzmir Suikastı’yla itham edilenlere, Şeyh Said’den İskilipli Atıf Hoca ve İttihatçılara kadar farklı davalara bakan İstiklal Mahkemeleri farklı tarihlerde altışar aylık uzatmalarla yaklaşık iki yıl görev yaptı ve 7 Mart 1927’de Meclis’in aldığı kararla kapatıldı.
Reklam
ABDURRAHMAN GÜRSES HOCA EFENDİ Mesleğinde çok titiz ve hassastı. Mihrabiyelerini asla terk etmez, aşkta ve şevkle görevini yapar. Tilavetini kendine has bir üslubuyla okurdu. Beyazıt camii'nde görevli iken, mihraba geçmeden önce, kenarda kenarında Kadı Beydavi tefsiri bulunan musafını açar, okuyacağı aşırı şerifi, manasını ve tefsirini gözden geçirir, manen onun etkisi altına girer, bu halet-i ruhiye ile oldukça etkili okurdu. Başı açık Kur'an tilavetinde bulunmaz, sarı cübbesi yanında yoksa mutlaka takke takar, kendisi de çeki düzen verirdi. Edep abidesi bir âlim olarak hoş bir seda bıraktı bembeyaz sarığına en küçük bir leke sürmeden bu dünyadan göçüp gitti.
Sayfa 44
Osman Nuri Topbaş Hoca Efendi; Kimlere muhabbet beslediğimize, kimlerin safında/tarafında, dostluk ve yakınlığında olduğumuza, hayattaki tercihlerimizin bizi âhirette hangi kefeye koyacağına son derece dikkat edelim.
Bazı hoca kızlarımız evlenirken, Amerika kızlarından beter süslendiğini duyuyorum; canım gidiyor. Ben "Bunlara İslâm gelecek" diyorum. Onlar ne yapıyorlar?! Söylemekte hoca gibi, yapmakta cahil gibiler.
Ahıska YayıneviKitabı okudu
Adapazarlı Eyüp hoca da şöyle anlatıyor: "Biz Adapazarında depremden kalanlara yemek dağıtıyoruz. O sırada foterli bir adam geldi o da yemek istedi ve dedi ki: "Hoca efendi! Deprem olmadan önce benim beş katlı binam vardı, ayrıca dükkanlarım ve tır arabalarım vardı. Sizin gibiler gelip zekat istediklerin de vermezdim. Şimdi Allah (cc) onların hepsini ve yakınlarımı benden aldı, ben yalnız kaldım. Başıma gelenler zekat vermediğimden oldu. Şimdi adamın aklı başına geldi. Mevla kullarına buyuruyor ki: "Ben size kırk verdim, siz de bir tanesini fakir kullarıma verin. Hem de ahirette o verdiğinizin karşılığını alacaksınız." Kullarda: "Yok ben fakirlere veremem diyor..." -Mahmud Ustaosmanoğlu (k.s) / Efendi Hazretlerimizin Sohbetleri 4
Reklam
TEPEBAŞI'ndaki İngiliz Elçiliğinin bahçe kapısının önünde bavullu, torbalı, çantalı, sarıklı, fesli yüzden fazla Osmanlı toplanmıştı. Birbirleriyle itişerek, kakışarak, panik halinde, içeri girme ye, kapıdaki görevliler de düzeni korumaya, sığınmacıların birer birer içeri girmesini sağlamaya çalışıyorlardı. Bir İngiliz askeri içeri girmek
Sayfa 134Kitabı okudu
24 Eylül 1920 günü Cuma namazında Hafız Mehmet Arif Efendi minberde hutbesini okurken ayağa kalkar, "gördüğümüz tahsile rağmen biz bile Arapça hutbeyi anlayamıyorsak, tahsilsiz sokaktaki vatandaş nasıl anlayacak? Bu hutbeyi Türkçe okumak mümkün değil midir?'' diye sorarak cemaatin arasındaki müftü Amasyalı Ahmet Efendi'den fetva ister. Daha müftü cevap vermeden minberdeki hoca, Hafız Mehmet Arif Efendi okuduğu hutbenin Türkçesini tekrar etmeye başlar. Böylece vatandaşın dinini anlaması, özünü öğrenmesi adına Bolu'da çok önemli bir adım atılmış olur,
Kronik Kitap
Müslümanca düşünmeyi yeniden keşfetmek
1000kitap.com/yazar/celal-fed... Türkiye’de İslamcılar, Batılıların, Müslümanca düşünme ve yaşamayı siyasî bir proje olarak resmedip insanların ondan uzak durmalarına bir çözüm üretemediler. Bu nedenle de dünya üzerinde hakkını aramak için mücadele eden her Müslüman, ‘cihatçı’ olarak resmedilip yaftalandı. ‘Cihatçı’ dediklerini
Ülkemiz alimlerinden Muhammed Emin Er Hoca Efendi, İslam Mecmuası Nisan 1985 sayısındaki yazısında bu konuda şu ifadeleri yazmaktadır: "Temiz kesmenin dışında, boğmak, kafasına vurmak gibi usullerle öldürdüklerinin yenmesi, Müslümana helal olmaz. Çünkü bu Kur'an-ı Kerim'in nassına göre leştir. Kendileri yeseler de, tıpkı yiyeceklerinden onlarda helâl, bizde haram olan domuzu yemediğimiz gibi bunları da yemeyiz."
Reklam
İntihar Yalanı
Âşık Paşa, Neşrî, Oruç Bey ve Lütfi Paşa tarihlerinde Yıldırım Bayezid'in, yüzüğü içindeki zehri içerek intihar ettiği yazılıdır. Ancak kendi devrindeki tarihçilerle Hoca Saadeddin Efendi'nin yazdığı Tâcu’t-Tevârih'te kederinden hastalandığı ve ölümüne bu hastalığın sebep olduğu kaydedilmiştir. Diğer bazı tarih kitaplarında da intihardan söz edilmemekte ve padişahın nefes darlığından yahut ani bir nüzul sebebiyle öldüğü zikredilmektedir.
Sayfa 77 - I. BayezidKitabı okuyor
Buhurizade Mustafa Itri Efendi
Besteleri bütün İslâm Aleminde terennüm edilen mûsiki üstadı Bayram ve teravih namazlarında İslâm Alemindeki bütün camilerden yükselen: Allahü Ekber Allahü Ekber Lâilâhe İllallahü Vallahü Ekber Allahü Ekber Velillahi'lhamd "saltanatlı segah tekbir´nin bestecisi Buhîrizâde Mustafa Itri Efendi, bütün müzik ölçülerine göre dünya çapında
Müşterek encümene anlattığım hakikat
Üç encümen bir odada toplandı. Riyasetine Hoca Müfit Efendi'yi seçti. Meseleyi müzakere etmeye başladılar. Şer'iye Encümeni'ne mensup hoca efendiler, hilafetin saltanattan ayrılamayacağını, bilinen safsatalara dayandırarak iddia ettiler. Bu iddiaları çürütüp kırmak hususunda serbest söz söyleyenler ortaya çıkar görünmediler. Biz çok kalabalık olan aynı odanın bir köşesinde münakaşayı dinliyorduk. Bu tarzda, müzakerenin istenilen neticeye kavuşmasını beklemek beyhude idi. Bunu anladık. Nihayet, müşterek encümen reisinden söz aldım. Önümdeki sıranın üstüne çıktım. Yüksek sesle şu beyanatta bulundum: "Efendiler" dedim, "hâkimiyet ve saltanat, hiç kimse tarafından, hiç kimseye, ilim icabıdır diye, müzakere ile, münakaşa ile verilmez. Hâkimiyet, saltanat, kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin hâkimiyet ve saltanatına el koymuşlardı ve bu tasallutlarını altı asırdan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hâkimiyet ve saltanatını, isyan ederek, kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Söz konusu olan, millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat, ihtimal bazı kafalar kesilecektir.
Hoca Sâdeddîn Efendi,
Şeyhülislâm ve Haçova Gâzisi olan Hoca Sâdeddîn Efendi 1536 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Bursa'da medfun olan YAVUZ SULTAN SELİM HAN'ın baş muhasibi HASAN CAN''IN oğludur. Hoca Sâdeddîn Efendi, tarihçi ilim adamı, hattat şair ve müderristi. Neslinden gelen evladı da kendisi gibi ilim erbabı ve devlet adamı olarak uzun seneler hizmette bulunmuştur.
Sayfa 293
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.