Babası, bir gün, mutlaka bu topraklara, Malatya'ya döneceklerini, evlerinin, topraklarının burada kaldığını söylüyordu İstanbul'a giderken. Gurbet dediğin kendi içinde bile acıydı işte.Çocuklarının hayatını İstanbul hikayeleriyle dolduran bir baba, İstanbul hayalini gerçekleştirirken bile gurbet acısı düşüyordu içine ve Ahmet Kaya için gurbet, yaşam biçimi olacaktı, saçına ve sakalına aklar düşmeye başladığında hafiften.
Sayfa 157Kitabı okudu
Babam öldüğünde 43 yaşındaydı. Çok büyüktü, görkemliydi, benim masal kahramanımdı.Bugün benim 40lı yaşlarında arkadaşlarım var ve gözümde onlar o kadar gençler ki.. -Melis Kaya
Sayfa 243Kitabı okudu
Reklam
Gitmelere çok sevdalıyım ben. Uzakların özlemi bitmez bende. Kalabalık bir kentte kaybolma isteğim bir tutkudur. Yani dünyanın bir çeşit minyatüründe yaşama isteği. Denizi olsun, bin bir çeşit ağacı olsun, insanı bol olsun ama benden uzak dursunlar. Çok konuşmayalım. Anlaşmaya kalkmayalım. Derin duygular ve beklentiler içinde olmayalım. Hayal kırıklığı olmasın. İzlenimlerim bende kalsın. Öyle hayal ettiğim gibi. Herkes gözümde göründüğü gibi olsun işte..
Sayfa 268Kitabı okudu
''Senin için gerçek bir baba olmayı, saçlarını okşamayı, seni öpmeyi çok isterdim. Ama düşlere dokunmak mümkün olabilir mi? Sana bu yüzden hem çok yakın, hem çok uzağım. Veda etmek benim için son derece zor. O yüzden,her ne kadar uzakta olsam da seni, o eski yakışıklı yüzünle, Aglaya'yla birlikte hep düşlemek istiyorum. Hoşçakal oğlum. Hoşçakal sevgili, biricik düşüm.''
Sayfa 237Kitabı okudu
Yaz da olsa kış da olsa farketmez ben geceleri çok üşüyorum.Sorun kalorifer sorunu değil. Beni üşüten tek bir şey var.Vatansızlık !
Bakış açımız ne olursa olsun, Yılmaz Güney'in mezarı Türkiye'de olmalıydı, mesela memleketi Adana'da... Çukurova'ya nazır bir Yaşar Kemal romanı tadında sonsuz uykusunda olmalıydı.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.