Bebek ve çocuklar ya da tehdit unsuru olan bir durumla başa çıkma becerisi veya deneyimi olmayanlar travmatize olmaya daha eğilimlidirler. Örneğin, bu durumda kalan bir genç ya da yetiş- kin soğuğa ve yalnız kalmaya daha rahat hoşgörü gösterebil- mekle kalmaz durumdan şikayet edebilir, bir ısıtıcı isteyebilir, odadan çıkmayı deneyebilir, bir kazak giyebilir ya da kollarını ovuşturarak ısınmaya çalışabilir. Daha küçük çocuklar ya da bebekler için ise bu olasılıklar gittikçe azalarak değişiklik gösterir. Bu olgudan dolayı travmatik reaksiyonlar genellikle erken çocukluk dönemine denk düşerler. Travmatik reaksiyo- nun, ilgili olayın diğer insanlar tarafından nasıl görüldüğüne bakılmaksızın geçerli olduğunu unutmamak önemlidir.
Seni inciten bir şey olduğunda, gizle onu kimse görmesin. Michael Martin Murphy, "Cowboy Logic". Travmayla ilintili semptom ve duygular aşırı uçlarda olabil- dikleri için, çoğumuz (ve yakınlarımız) bu yoğun tepkilerden ürkerek bunları bastırma girişiminde bulunuruz. Ne yazık ki bu karşılıklı inkar bizi iyileşmekten alıkoyar. İçinde yaşamakta olduğumuz kültürde, travmatize olmuş kişilerin deneyimlerine ve duygusal hassasiyetlerine karşı bir hoşgörü eksikliği var.
Reklam
Hoşgörü ve ilgisizlik ölmekte olan bir toplumun son erdemleridir.
Çarşıda pazarda dolaşan herkes dünyanın kendi etrafında döndüğünü düşünüyor olmalı yoksa bu kadar özgüven ve göğsünü kabarta kabarta yürünmezdi. Herkeste ayrı bir kafa var. Kimsenin kimseye hoşgörü göstermediği bir toplum olmaya başladık. Üzücü bir durum...
Moskofçulara müsâmaha mı? Asla! Müsâmaha şuurlu bir gaflettir ve şuurlu olduğu için de gafletten çok ihânete yakındır. Moskofçuların niçin resmi görevlere alındığını sorduğumuz zaman: “Artık tövbekar oldular” diye cevap veriyorlar, inanmak doğru değil dediğimiz zamanda “Vatan çocuklarını kaybedemeyiz” vecizesiyle mukâbele ediyorlardı. Ah, bu tövbekar fahişeleri, ailenin “harim-i ismeti”ne sokan büyük hoşgörü!... Ah bu safça inanış veya umursamayış! Tövbekar olmuş vatan çocuğu (!) Sabahattin Âli’nin âkıbetini gördüler. Üç ay hapse girmemek için Bulgaristan’a kaçıyordu. Marksist düşünceli, fakat vatansever (!) bir Türk (!) şâiri (!) diye kampanya açılarak ve başta büyük vatansever insan (!) Ali Fuat Başgil’inki olmak üzere imzalar toplanarak hapisten çıkarılan Nazım Hikmet’in hemen Rusya’ya kaçarak ve Lehçe bir soyadı alarak geberinceye kadar Türkiye aleyhinde “Bizim Radyo”dan neler söylediği, elbette unutulmamıştır.
Tarihin Barışmaz DüşmanlarıKitabı okudu
Ağır ağır ölürler, okumayanlar, müzik dinlemeyenler ve vicdanlarında hoşgörü barındırmayanlar... Pablo Neruda
Reklam
Kötüler ve kötülüklerle bir olmamak, onlara hoşgörü göstermemek ve kötülüğe karşı müsamahalı olmamak dinimizin temel prensiplerindendir.
Irkçılığın kökeninde hased vardır zaten
İlkel denen halkların örneğinin bize öğrettiği gibi, karşılıklı hoşgörü çağdaş toplumların hiç olmadıkları kadar uzak bulundukları iki koşulun gerçekleşmesini gerektirir: göreli bir eşitlik ve yerli fiziki mesafe.
Ben yalnız, ruhları dine çekmek için en iyi yolun hoşgörü olduğunu söylemek istiyorum.
Yeryüzünde sevgi, nefretin yerini aldığında. Şefkat zulmü kovduğunda, merhamet ve hoşgörü çoğunluğun yaşam biçimi olduğunda. Dünyanızı sürekli kemiren kötülüklerden kurtulmuş olacaksınız. /Silver BIRCH
Reklam
Jean Bodin 1576 yılında yayımladığı Les six livres de la république (Cumhuriyetin Altı Kitabı) adlı eserinde, Fransa'daki din savaşlarının en şiddetli zamanında Türklerin diğer dinlere gösterdikleri toleransa övgüler düzüyor, "Avrupa'nın büyük bir kısmına hükmeden Türk hükümdarın dinlerin ayinlerini koruma altına aldığını" yazıyordu. Hoşgörü pek çok defa gündeme getirilen bir konu olmaya devam edecekti. XVI. yüzyılın saygın doğabilimcilerinden Pierra Belon "Türklerin kimseyi kendileri gibi yaşamaya zorlamayıp bütün Hıristiyanlara kendi kanunlarını uygulama hakkı tanımasından” etkilendiğini belirtiyordu. 1522 yılında Luther, "Türk ne kötülük yapıyor ki? Ülkeyi ele geçirip geçici bir süre yönetiyor. Aynı şeyi Papa'dan dolayı da çekmek zorundayız. Üstelik papa ruhumuza ve bedenimize eziyet ediyor, Türk ise bunu yapmıyor. Ayrıca Türkler kimseyi din değiştirmeye zorlamıyor" diyordu. Peki buna rağmen insanlar neden din değiştirip İslam'ı seçiyorlardı? Fakirlik, cehalet, baskı, daha iyi koşullarda yaşam imkânı, hayaller?
Aşırı hoşgörü ve disiplin noksanlığı çocukta bencil ve topluma karşıt davranışlarla sonuçlanır. Katı bir disiplin ise ana-babaya karşı korku be öfke yaşanması, girişim noksanlığı ve insanlara dostça yaklaşamama gibi zararlı sonuçlar doğurabilir. Aşırı kısıtlayıcı tutumlar da baş kaldırıcı davranışlarla sonuçlanır ve çocukta ana-babanın görüşleriyle uyuşmayan dış etkilere doğru bir yönelme görülür.
Sayfa 50
İslam dünyanın en büyük dinlerinden biridir!
Sıkıcı ve yoksullaşmış yaşamlara onur ve anlam katar. Farklı ırklardan insanlara kardeşlik içinde yaşamayı, farklı inançlardan insanlara makul bir hoşgörü içinde yan yana hayat sürebilmeyi öğretmiştir.
En büyük ihtiyacımız hoşgörü, En büyük düşmanımız ön yargıdır.
“Nefret de aklın bir ürünüdür, onun yerini bıraktığı hoşgörü de... Arzuya gösterilen irade ile övünmek, insanın kendi elini bilek güreşinde yenmesinden farksızdır.”
Resim