Sevgilim Endülüs, diyince kalem elden düşüyor.
Arap edebiyatı ve hayat dolu erdemleri ile muhteşem ve gelişmeye devam eden bir medeniyetin ortasındaki Hristiyan topluluğun öfkesinin azalması kaçınılmazdı. Bu durum Islâm'ın yerleştiği her yerde eninde sonunda vuku buldu ve Ispanya'da da olmaktaydı: "Kurtubalı Hristiyanlar Arapların şiirlerini ve masallarını okumayı seviyor; onların fikirlerini çürütmek için değil, daha doğru ve zarif bir Arapçaya sahip olmak için Arap ilahiyatçıları ve filozofları inceliyorlar. Incil'in Latince tefsîrini okuyan veya Isa'nın yaşam ve öğretilerini, peygamberleri veya havarileri araştıran halk şimdi nerede? Heyhat! Tüm yetenekli genç Hristiyanlar büyük bir şevkle Arap kitaplarını okuyup çalışıyor, büyük masraflarla muazzam kütüphaneler topluyor, Hristiyan edebiyatı ilgiye değmez diye küçümsüyorlar. Dillerini unutuyorlar. Arkadaşına Latince mektup yazan her bir kişiye karşılık, kendini zarafetle Arapça ifade edebilen ve bu dilde Araplardan daha iyi şiirler bin kişi vardır. "18
Sayfa 29 - 18: Dozy, Musulmans D'Espagne, I, 317'den alıntı:Paul Alvarus, Indiculuc Luminous, P. LCXXXI, 555-56Kitabı okudu
9.yy İslam, Ispanya'yı etkisi altına almış:
9. yüzyılın ortasında Kurtuba’da yazan Paul Alvarus, Arap kültü­rünün İspanyol Hristiyan dindaşları üzerinde gösterdiği güçlü cazibeden yakınmaktaydı: "Hristiyanlar Arapların şiirlerini ve romanlarını okumayı sevi­yor; Arap teologları ve filozoftan, onların iddialarını çürütmek için değil de doğru ve zarif bir Arapça meydana getirmek için çalışıyorlar. Kutsal metinlerin Latince şerhlerini okuyan veya İncili, peygamberleri ya da havarileri çalışan din adamları sınıfı dışındaki insanlar şimdi nerede? Heyhat! Yetenekli genç Hristi­yanların hepsi şevkle Arap kitaplarını okuyor ve çalışıyor; büyük meblağlara uçsuz bucaksız kütüphaneler oluşturuyor; Hristi­yan literatürünü dikkate değer görmeyerek küçümsüyorlar. Dil­lerini unuttular. Bir arkadaşına Latince bir mektup yazabilecek her bir kişiye karşı kendisini Arapçada zarifçe ifade edebilecek ve bu dilde bizzat Arapların kendisinden daha iyi şiirler yazabi­lecek bin kişi vardır"
Reklam
_Mustafa Kemal, bir Türk’tü; Türk olmaktan gurur duyuyor; “Türkiye Türklerindir” parolasıyla yaşıyordu. Ne Tanrı’dan, ne bir kişiden ne de kurumdan çekinmeyen, tam bir devrimciydi. Onun için resmi ya da kutsal olan hiçbir şey yoktu. Türkiye’yi Padişah’ın ehliyetsizliğinden ve despotizminden olduğu kadar, yabancıların pençelerinden kurtarmakla
( Nuh’un büyükbabası Enok ) _Meleklerin Düşüşü ve Masonluk_ _İnsanoğulları çoğalınca, güzel ve alımlı kızları oldu. Melekler, göklerin çocukları onları görüp şehvet hissettiler. Birbirlerine dediler ki: “Gelin insanların arasından kendimize eşler seçelim ve onlardan çocuklarımız olsun.” Liderleri Semyaza onlara dedi ki: “büyük bir günahın cezasını
_İslamı akıl ve hoşgörü dini sayanlar kuranı mutlaka okumalı. Şeriat yalnızca bir inanç işi değil, binlerce yıllık ilkelliklerin, cinayetlerin, terörün, işkencenin kaynağıdır. Kuran Allah sözüyse kölecilik, cariyelik, küfürler, kısas-kan davası niye? _Bir şeyin "insanlık dışı" olması, islamcının umurunda değildir. Elverir ki "islam
KALELERİ ANLAMA
Bu bölümü 2. Korintliler 10:1-6 ayetleriyle birlikte okumak yararlı olacaktır. "Sizinle birlikteyken ürkek, ama aranızda değilken yiğit kesilen ben Pavlus, Mesih'teki alçakgönüllülük ve yumuşaklıkla size rica ediyor, yalvarıyorum: Yanınıza geldiğim zaman, bizi olağan insanlar gibi yaşayanlardan sayan bazılarına karşı güvenle takınmak
Reklam
Ezan “Allahu Ekber “
• Ah, o namaz vakitleri! Yeryüzünü mescide çeviren anlar... “Essalât, essalât!" diye seslenilerek hatırlatılıyor vakit. Birden doluyor Peygamber'in ardındaki saflar. Fakat gitgide çoğalıyor Müslümanlar. Namaz vakitlerini duyurmak zorlaşıyor. Daha kolay ve etkili bir davete ihtiyaç var. "Çanla duyuralım!" diyenlere, "O Hristiyanlara aittir," diyor Nebî. "Boru çalsak!" diyenlere, "O Yahudilere aittir." Yüksek bir yerde ateş yakmayı teklif edenler, "O Mecusilere aittir," cevabını alıyor. Namaz vakitlerinde bayrak asma fikri de kabul görmüyor. Ve bir sabah rüyalar yetişiyor Müslümanların imdadına. Bir sabah Ensar'dan Abdullah b. Zeyd geliyor Hz. Peygamber'in yanına ve rüyasını anlatıyor heyecanla: Ezanla davet ediliyor Müslümanlar namaza. “İnşallah hak rüyadır," diyor Nebî ve Abdullah b. Zeyd'i Bilal'e gönderiyor ezan okuması için: “Gördüğünü anlat ki uygulasın, sesi yüksektir onun!" Ve ezan okuyor Hz. Bilal. "Allahu ekber, Allahu ekber!" dediği anda bütün taşları oynuyor yeryüzünün. "Allahu ekber, Allahu ekber" dediği anda bütün taşlar yerine oturuyor… •
Ertesi gün, Küçük Paskalya Yortusu Pazarı'nda (24 Mayıs 1 254), saraya götürüldüm. Yüksek memurlar da geldiler. Bunlardan biri Han'ın sakisi olan bir Moğol, diğerleri ise Müslüman'dı. Möngke'nin arzusuyla bana, neden geldiğimi sordular. Bunun üzerine daha önce verdiğim cevabı verdim ; yani aslında Sertak'a geldiğimi, ondan
Mobbing Bank Diyor ki;
Dinler, İktidar Hırsı ve Laiklik Devrimi İncil sev dedi Hristiyanlar kendilerinden başka kimseyi sevmediler. Tevrat yaşat dedi Yahudiler kendilerinden başka kimseye yaşama şansı bırakmayacak kadar azdılar. Kur'an oku dedi Müslümanlar okumadıkları gibi kendi canına okuyan herkese koşulsuz inandılar. O zaman dinleri ve günümüze kadar
Bu ülkede genel bir eğitim hiçbir zaman yoktu; ancak Müslüman hâkimiyeti altında her türlü eğitim engellendi. Müslümanların okulları Kuran’ı Arapça okumayı, Muhammed’in geleneksel hikâyelerini ve onun öğretisi hakkındaki yorumları içeriyordu. Hıristiyanlar arasında, insanların kilise mezhepleri için eğitildiği manastır okullarındaki birkaç genç dışında çok az kişi vardı. Zaman zaman, Rumlar ve Ermeniler arasındaki bazı parlak ve sorgulayan zihinlerin yerli ilmin sınırlarını çok aştığı ve öğrenmede öne çıktıkları doğrudur. Ancak bunlara nadiren rastlanır. Bütün dinlere ve sınıflara ait kitleler büyük bir cehalet içindedir. Son 25 yılda bile bu satırların yazarı papazın dışında tek bir kişinin bile okuma yazma bilmediği pek çok Ermeni köyünde bulundu. Hatta Papaz bile kilisenin ayininde zaman zaman okumakta zorluk çekti. Önde gelen bir papaz, misyoner okulunda bir yıl okumuş bir öğrenciye şunu sordu: “Koca bir yıl okuduktan sonra senin için artık öğrenecek ne kaldı ki?” Kilisede böyle bir liderlik altında ve Türkler arasında genel eğitime açık olarak karşı çıkmayla, kitleler arasında cehaletin hiçbir değişim umudu olmaksızın neredeyse genel geçer olması şaşırtıcı değildir.
Sayfa 91
Reklam
Hıristiyan dünyası İslâm'ı en başından itibaren dini-teolojik bir meydan okuma ve rakip olarak algıladı. İbrahimi geleneğin son halkası olduğunu söyleyen İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık'la ortak noktaları bulunmasına rağmen, onlara önemli eleştiriler de yöneltmekteydi. İslam'ın kısa sürede Arap müşrikleri ve Doğu hiristiyanları arasında yayılması, rekabet duygusunu daha da güçlendirdi. Bunu, siyasî tehdit algısı takip etti. Diğer dünya dinleriyle kıyaslandığında, büyük bir hızla yayılan İslâm, Hz. Muhammed'in vefatından yüzyıl sonra Kuzey Afrika, İran, Irak, Suriye, Afganistan ve Anadolu'ya kadar yayıldı. İslam ordularına karşı sürekli toprak kaybeden Bizans'ın kurtarılması, Avrupa'nın ortak davası haline geldi. X. yüzyıldan itibaren siyasi meydan okumayı, kültürel tehdit algısı izleyecektir. Güçlü bir kültür ve medeniyet üreten İslam dünyası, X. yüzyıldan XVI. yüzyılın sonlarına kadar bütün Avrupa'yı etkisi altında bulunduran bir bilim, düşünce ve eğitim geleneği inşa etti. Bu güçlü ilim faaliyeti, sadece skolastik hıristiyan dünyasını değil, Ortaçağ yahudi düşüncesini de derinden etkiledi. İslam düşünürlerinin etkisi altında şekillenen yahudi kelamı ve İşrakiliği bunun tipik örnekleri arasında zikredilebilir.
Japonya neden ateşli silahları yasakladı?
Silahlar, yabancıların gelişinin simgesidir. Mantıksız sayılsa da kaçınılmaz bir biçimde Portekizli Cizvit misyonerlerinin Hıristiyanlığı yayma çabalarıyla bir tutulmuşlardır: Üstelik bu misyonerler bir işgalin habercileri olarak kabul ediliyorlardı; korkulan işgal örneğinin yaşandığı Filipinler İspanya'nın bir parçası oluvermişti. Ieyasu'nun halefi Hidetada, kendinden önceki şogunların gecikmeli olarak çıkardıkları baskı altında tutmak ve ülkeden kovmak yasalarını sert bir şekilde uyguladı. Şogunların Hıristiyanlık ve beraberindekiler konusundaki kuşkuları, yerli Hıristiyanlar'ın 1637'de çıkarttığı Shimbara İsyanı ile bir kez daha doğrulanmış ve bu isyanın bastırılması için silah kullanılmıştı. Bu iş bittikten sonra 200 yıldan daha uzun bir süre Tokugawa ailesinin elinde bulunan şogunluk unvanına kimse meydan okumadı. 1636'da ülkeyi yabancılara ve her türlü yabancı etkiyi kapatma işlemi böylelikle tamamlanmış oldu.
Ayetlerle bilimin ilişkisi
“Bir Müslüman için Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve Allah’ı daha iyi tanımaya çalışmak, olabilecek en üst seviyede bir motivasyon kaynağıdır. Bu rasyonel temelli motivasyon para, şöhret, unvan gibi dünyevi hiçbir çıkar olmadan da evreni inceleme faaliyetinin gerçekleşme-sini destekler. Kuran’ın yüzlerce ayetindeki bu teşviğini birçok
Manastır yürüyen birliklerin tozları ve gürültüsü ile silahların gümbürtüsüyle sarsılıyordu. Yunanistan Girit'i ele geçirmişti. Türkiye savaş ilan etti ve askeri birlikler cepheye koştular. Gün büyük zorlukların ve mücadelelerin yaşandığı, savaşlar ve savaş söylentilerinin her yana yayıldığı günlerdi. Osmanlı İmparatorluğu son nefesini vermek
Manastır yürüyen birliklerin tozları ve gürültüsü ile silahların gümbürtüsüyle sarsılıyordu. Yunanistan Girit'i ele geçirmişti. Türkiye savaş ilan etti ve askeri birlikler cepheye koştular. Gün büyük zorlukların ve mücadelelerin yaşandığı, savaşlar ve savaş söylentilerinin her yana yayıldığı günlerdi. Osmanlı İmparatorluğu son nefesini vermek
Resim