Şimdi artık mehtabın yardımıyla şeklinin bütün ayrıntılarını seçebiliyordum. Kazan büyüklüğünde bir baş... Üzerinde o korkunç büyüklüğüyle orantılı beyaz sarıklı bir kavuk... Birer lombar deliği zannolunacak bir çift müthiş göz... Ortası tümsek, yarım endaze, azman bir burun... Sekiz on beyaz atın kuyruklarından yapılmışa benzer göğse kadar inmiş bir sakal... Bol yenli, topuklara kadar varan morumsu cübbe... Bir elinde çektirme direği büyüklüğünde bir asa... Diğerinde taneleri kaba soğan iriliğinde bir tespih...
Bir süre sessizce yiyip içtiler. Gölgedeydiler, Bryce gömleğinin kollarını indirdi. Artık yürümediğinden serinliği iliklerine kadar hissetti. Newton'un bu incecik giysilerle nasıl olup da üşümediğine şaşırdı. Oysa Newton, eski filmlerde George Arliss'in oynadığı zayıf, solgun ve soğuk tipler gibi iyice sarınıp güzel bir ateşin karşısında oturacak bir adama benziyordu. Fakat onun ne tip bir adam olduğunu kim söyleyebilirdi ki? Rahatlıkla bir İngiliz komedisindeki yabancı bir kont, yaşlanmış bir Hamlet, gizlice dünyayı yok etmeye hazırlanan deli bir biliminsanı olabileceği gibi, sakin sakin kalesini yerel işçilere inşa ettiren alçakgönüllü bir Cortes de olabilirdi
"Kendinize bir bakın" dedi sonunda. "Küçümsemek istemiyorum ama lütfen gidin bir bakın kendinize! Yumuşak ve gevşek bir maddeden üretilmişsiniz, güçsüz ve dayanıksızsınız, ihtiyacınız olan enerjiyi, organik maddeleri verimsiz yöntemlerle okside ederek kazanıyorsunuz. Mesela şöyle..." Kınayan bir tavırla Donovan'ın sandviçinden geri kalanları gösterdi. "Düzenli aralıklarla komaya giriyorsunuz ve sıcaklık, hava basıncı, nem ya da radyasyon yoğunluğundaki en ufak değişim, etkinliğinize darbe vuruyor. Derme çatma varlıklarsınız."
Bana bir amaç, yapacak bir şeyler verdi.
Hiçbir şey sizi birilerinin öldürmek istemesi kadar yaşama bağlayıcı olamaz. Onu bulacaktım, nedenini anlayacaktım ve onu durduracaktım.