Ölüm, sadece tetikte servis edilmez.
Uzun namlular uzanır, kaş ve göz çukurların arasından, ve
Ansızın vurur beni şakağımdan
Daha henüz nefesinin sıcaklığı ensemden dinmeden.
Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!” “Peki, sen ne görüyorsun bakalım?” “İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.
kimseyle konuşmuyorum çok zamandır. dertleşmiyorum. gece uykularımdan uyanmasam sürekli. öğle vakti içim çekilir gibi olmasa. kediler beni bu kadar sevmese. sevgi akıtmasalar gözlerinden gözlerime. şiirler etkilemese bu kadar. bozmam belki duruşumu. yazmam bunları da.
yazıyorum ama ellerim soğuk. yazıyorum ama yüzüm yaralı. yazıyorum ama gülüşüm yama. yazıyorum ama yürüyüşüm bozuk. ben yazıyorum ama yalnızlığım diri.
dönüp dolaşsam da merdivenlerde. bitiremesem de tabağımı. kalsam da kapılar ardında. sönmese de ışıklar. türkü mırıldanmayı bıraksam da. iç çekmeden baksam da kahırlarıma. unutsam da yaşamayı gelincikler izinde. bağırmak istesem de ansızın. insana, ağlamaklı bir geceymiş yalnızca teselli. tam şimdi şarjım bitiyor, gidiyorum.
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?
Gece inmiş şehre...
Sadece şiir merhem olur gönlümün karasına şimdi
Birbirine kırgın duvarlar ve insanlar.
Şimdi ne yazsam da geçse, kalbimin küsü?
Erdem Bayazıt