"Sınıflı toplumun tüm tarihi boyunca, kadının ikincil olması ve onların erkeklerin düşünsel seviyesine ulaşmada doğuştan yetersiz olması gibi ayıplanacak düşünceler egemen olmuştur. İki bin yıldır, devlet ve kilise, kadına ikinci sınıf olduğu inancını aşıladı ve bu fikir insanların zihinlerini zehirleyerek varlığını sürdürdü, diye yazar
Maksim Gorki
Maksim Gorki
Kadınlar büyümeyen çocuk muamelesi gördüler. Erkeğin kadını yönetme "hakkı"nı ispatlamak, kadının ikincil ve aşağı konumunu haklı göstermek, kadınlara cinslerinin yetersizliği fikrini ve bu fikrin doğurduğu kölece karakteri aşılamak girişimi doğrultusunda hakim sınıfların ideologları sayısız ciltler doldurmuşlardır. Gerici burjuvazinin kahramanları, kinik bir şekilde, doğanın kendisinin kadını erkeğe göre aşağı yarattığını, ona tabi kıldığını, kamu etkinliklerine uygun kılmadığını, ilgi alanlarının aile, mutfak ve kiliseyle kısıtlı olduğunu iddia eder.
Vladimir İlyiç Lenin
Vladimir İlyiç Lenin
, kapitalist ülkelerdeki kadının konumunu şu sözlerle özetler: "Tröstleri teşvik etmek, kadın ve çocukları fabrikalarda gütmek, orada onlara eziyet etmek, kişiliklerini çökertmek ve onları aşırı yoksulluğa mahkûm etmek burjuvanın işidir".*"
İnter Yayınları - I. Ekim Devrimi Çalışan Kadınlara Özgürlük ve Mutluluk Getirdi - * V.İ. Lenin, Toplu Eserler, 3. Rusça baskı, Cilt XIX, s. 316/317.
"
Gottfried Leibniz
Gottfried Leibniz
insan bedenini de maddeden oluşmuş bir yapt olarak gör­mez. İnsan bedeni manadlardan oluşmuş bir katışmaçtır: onu duyu organlarımla algılayamam. Bu beden deyim yerindeyse düşünsel bir bedendir, manadlardan oluştuğu için ancak benim ruhsallığıma görü­nebilir. Tüm bedenler için olduğu gibi tüm cisimler için de aynı durum sözkonusudur. Duyu organlarımla algıladığım her şey, tüm renkler, kokular, sesler dış dünyayla değil benimle ilgilidir. Bunlar yalnızca sunumlar olduklarına göre uzamın ve zamanın da nesnelerin gerçek nitelikleri olmadığı kesindir. Zaten her şeyin özünü kuran manadın da uzamsallıkla bir ilgisi yoktur. Ben bir şeyleri uzamsal olarak görüyorum, bu benim monad olarak yapımdan geliyor, ben bir monad olarak bunu böyle algılamaını sağlayan özellikler taşıyorum. Elmayı yeşil, to­pu yuvarlak, dağları yüksek görüşüm bundandır, doğrudan doğruya benim algılama biçimimle ilgilidir."
Bulut Yayınları - Descartes'in İzinde Bir İnançlı: Leibniz
Reklam
"
Thales
Thales
’ten önce, pek çok Yunanlı için din ve doğa birbirinden ayrı düşünülemezdi. İnsanlar deprem ve tutulma gibi olayların, kızgın tanrılar insanlığa bir mesaj gönderdiğinde yaşandığına inanıyordu. Yunan mitolojisi doğrudan doğruya doğa olaylarına müdahale eden tanrılarla ilgili hikayelerle doluydu. Bir tutulma olayını önceden tahmin eden Thales, Yunanlıların doğayı ve dünyayı anlama ve bilgiye değer verme şeklini değiştirmiş oldu. Felsefe kelimesini de bir kavram olarak ilk o kullandı. Yunanca bilgi aşkı anlamına gelen felsefe, Thales’e göre olayların ardındaki nedenleri araştırarak dünyayı anlamaya çalışanlar tarafından yapılan düşünsel eylemdi.
Thales
Thales
bir tüccar ve zeytinyağı üreticisiydi. Sık sık Yakın Doğu’ya ve Milet’le ticari ilişkileri bulunan Mısır’a gidiyordu. Büyük ihtimalle Babil’e de gitmiş ve burada tutulmayı önceden tahmin etmesini mümkün kılan Babil Astronomisi’ni öğrenmişti."
Maya Kitap
"
Aklın Yönetimi İçin Kurallar
Aklın Yönetimi İçin Kurallar
adını verdiği bir metin yazmaya başladı. Evrensel bilimi keşfetmek için önce bir düşünme yöntemini tam olarak edinmemiz gerektiğini savunuyordu. Bu yöntem şu iki düşünsel işlem kuralından oluşuyordu: Sezgi ve çıkarsama.
René Descartes
René Descartes
sezgiyi "gölgesiz, dikkatli bir beynin kuşku olmayan, sadece mantığın ışığı altında oluşmuş fikri" olarak tanımladı. Çıkarsama ise, "kesin olarak bilinen diğer gerçeklerden yapılan gerekli çıkarım" olarak tanımlandı.
René Descartes
René Descartes
'ın "Kartezyen Metodu" olarak bilinen bu tanınmış yöntemi bu iki düşünce kuralının doğru uygulanmasında yatıyordu."
Sayfa 32 - Gendaş Kültür Sanat Yayıncılık
Politik kurum, dinsel kuruma o kadar gereksinim duyar ki, dinsel kurum, politik kurumun yandaşlarının her biri ile daha kişisel bir ilişki yürütür ve dinsel kurumun himayesi, politik kurumun yandaşlarının gözünde ve aynı zamanda düşünsel açıdan, politiğin isteğini meşrulaştırır: Politiğin dinsel karşısındaki bu bağımlılığı, örneğin, kendine kutsal bir nitelik kazandırmak isteyen İngiliz ve Fransız monarşilerinin sürekli tekrarlanmış tutumlarında kendini açık bir biçimde gösterir. Kutsal yağ sürme, bu girişimin bir aracıdır ve keramet sahibi kralın ortaya çıkışı, bu girişimin vardığı noktalardan biridir (
Marc Bloch
Marc Bloch
1924). Ama ilişki diğer yönde de okunur: seçimi ne olursa olsun, bir Kilise, yerleşik politik güce düşünsel olarak her zaman bağımlıdır.
Sayfa 266 - Génie du paganisme ©1982, Antropoloji - Kültür Tarihi -Felsefe- Dinler Tarihi, Dost Kitabevi Yayınları Temmuz 2010, Ankara [ISBN: 978-975-298-424-0]Kitabı okudu