Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
·
Puan vermedi
27 Mayıs sonrasına bakıldığında da özgürleşme ve demokratikleşme yolunda çok önemli adımlar atıldığı görülmektedir. Bu dönemin eseri 1961 Anayasası’nın yapılış yöntemi ile içeriği ve kendi içlerindeki muhalefeti tasfiye etme pahasına çok kısa sürede seçimle sivil yönetimin kurulması bunun kanıtlarıdır. Kurucu Meclis’çe hazırlanıp, halkoyuyla kabul edilen 1961 Anayasası’yla yasaklar kaldırılmış, demokratikleşme sağlanmış, hak ve özgürlükler saygın yerine oturtulmuştur. Sendikalaşma ve sendikal haklar getirilmiş, sosyalist partilerin, gençlik örgütlerinin kurulması olanaklı kılınmıştır. Üniversite özerkliği, parlamenter hükümet sistemi, erkler ayrılığı ilkesi, yargı bağımsızlığı kabul edilmiştir. Ekonomide planlı kalkınma dönemine geçilmiştir. 1961 Anayasası’nın iki önemli eseri Anayasa Mahkemesi ve Cumhuriyet Senatosu olmuştur. Öncesine, amacına ve sonra yaşananlara bakıldığında “27 Mayıs”a devrim denilmemesi ancak önyargılı yaklaşımla olanaklıdır.
27 Mayıs Bir Devrimdir
27 Mayıs Bir DevrimdirCüneyt Akalın · Kaynak Yayınları · 20105 okunma
"Hanımlar, beyler, eğer biz homo economicus olmayı becerebilsek, hiçbir hükümet, hiçbir rejim, iç ya da dış baskı bizi kişi başına geliri on bin dolarlık ülke olmaktan alıkoyamaz. Zamanındagöç edip dünyanın en gözde toprak parçasına kurulmuşuz. Bir elimiz dağda, bir elimiz denizde, yediğimiz önümüzde, yemediğimiz ardımızda. Bir müşkülümüz
Sayfa 327Kitabı okudu
Reklam
416 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Oldukça güzel bir siyasi kurgu romanı. Avrupa'da Neo Nazi akımı yaygınlaşmış ve neredeyse hükümet düşürme noktasına gelmiştir. Bu arada Amerika ve Çin arasında gerginlik had safhaya varmıştır. Ölüm Kardeşliği denen bir örgüt dünya savaşı çıkartmak istemektedir. Bu arada Oğuz, Karabey, Atilla, Cem ve Tuğrul'dan oluşan Bölüm 18, Avrupa'da Türklere yoğun olarak yapılan baskıları engellemek için görevlendirilir. Acaba savaş beklendiği gibi mi bitecektir? Yoksa Türkler yine tarihin akışını mı değiştirecek? Zevkle okunan bir roman.
Üçüncü Dünya Savaşı
Üçüncü Dünya SavaşıBurak Turna · Epsilon Yayınları · 2013644 okunma
Aşkın içinde hükümet de var bebeğim (sen dışişleri, ben içişleri bakanı)
Sayfa 184Kitabı okudu
“Hükümet aynı zamanda hem dinsel hem de iddialı olamaz. Dinsel tecrübe, kanunların kaçınılmaz olarak bastırdığı bir kendiliğindenliğe ihtiyaç duyar. Kanunlar olmadan yönetemezsiniz. Kanunlarınız, önünde sonunda ahlakın, vicdanın, hatta yönetme aracı olarak düşündüğünüz dinin yerini alır. Kutsal ayinler, anlamlı bir ahlakı şekillendiren tapınmadan ya da mübarek isteklerden kaynaklanmalıdır. Diğer yandan, hükümet, şüphelere, sorulara ve çekişmelere özellikle hedef olan kültürel bir organizmadır. Ben, seremoninin yerini inancın; ve sembolizmin yerini ahlakın alacağı günün gelmekte olduğunu görüyorum.”
Mustafa Kemal Yunanlılar 'ın hafife almaya çalıştıkları gibi biri değil. Ankara'da meclis kurdu. Hükümet kurdu. Savaşmak için güç topluyor ve plan yapıyor. Ben ona inanıyorum. Aslında, Türklere inanıyorum. Bu millet, esareti hazmedemez.
Reklam
"Dindar gençlik" için yasa çıkarıldı. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim kaldırıldı. 4+4+4 kesintili eğitim haline getirildi. Okula başlama yaşı 5'e indirildi. İmam hatip ilkokula sokuldu. Kuran-ı Kerim seçmeli ders oldu. Tayyip Erdoğan " bu millet nasıl ki Adnan Menderes eliyle ezanına kavuştuysa , bu hükümet eliyle de dinini öğrenme özgürlüğüne kavuştu." diyordu. Peki çocuklar Kuran'ı nasıl okuyacaktı? Milli Eğitim Bakanı'na "Arapça mı öğreteceksiniz?" diye sordular. Dünya eğitim tarihine geçen bir cevap verdi. "Arapça öğretmeyeceğiz. Türkçe öğretir gibi öğreteceğiz. Arap Harfleriyle Türkçe gibi okuyacaklar ama anlamayacaklar. Zaten Türkiye'de Kuran-ı Kerim okuyanların çoğunluğu anlamaz , Türkçe olduğunu varsayarlar , öyle yapacağız." dedi.
Sayfa 289Kitabı okudu
Kuşaklar boyu misyonerler ve hükümet yetkilileri giysi giymeyi zorunlu kılmıştır, ama beyaz adamın gelişinden önce aborijinlerin giysiye hiç ihtiyacı yoktu.
Sayfa 21
Büyük şehrin sevmediği, hatta nefret ettiği insanlar bunlar. İstanbul'u kılık kıyafetleri, yaban yaban bakışlarıyla çirkinleştiriyor, hatta kirletiyorlardı. Vatandaş matandaş, zaten nazla niyazla gelen batılı turistlerin midelerini bulandırmaya hakları yoktu,olamazdı olmamalıydı.İşi hükümet önemli ele almalı, kanun çıkarmalı, sokmamalıydı büyük şehre! Bu çirkinlik, bu kir, bu pas "Milli ayıbımız" olabilirdi; bu ayıbın köylerde kalması, taşınınca köylere geri itilmesi "Milli ödev " olmalıydı! Bütün bunlardan habersiz "Gurbet Kuşları", "Kuşluk trenleri"yle, Haydarpaşa'dan İstanbul'a vagon vagon, vapur vapur, kamyon kamyon akıyor, İstanbul'a ilk zamanlar gözleriyle değil, kulakları, burunları ya da ne bileyim belki de enseleriyle baksalar bile, İstanbul'un suyunu içe içe, havasını koklaya, ekmeğini yiyen gelişiyor, gözleriyle bakmayı, saç taramayı, okuma yazmayı öğreniyor, İstanbullulara benzemeye çalışıyorlardı. Benziyorlar mıydı? İstanbul'a ilk gelen "Gurbet Kuşları" benzemeseler bile, bir göbek sonrakiler, hele okula da gidiyorlarsa, analarına babalarına değil, İstanbullulara benziyorlardı.
Sayfa 247Kitabı okudu
Yaşar Kemal
Yaşar Kemal'i bir hükümet törenine teslim edersek ayıp olur. Onu halkı, okurları, tüm dünyadan yazarlar yolculamalı. Bu yas Anadolu'nundur.
Twitter: @ETemelkuran
Reklam
Bir yanardağ söndü. Devrildi bir çınar; ışığın türkücüsü öldü. Sadece Çukurova değil, ölüm orucundaki tutsak, pamuk tarlasındaki ırgat, gecekondudaki Roman, ayazda sabahlayan çocuk da dağdaki eşkıya da yetim kaldı. Kütüphanelerimizin üstüne bir kara bulut indi. Yer Yaşar, gök Kemal şimdi… *** 2000’de, yeni binyılın kundağında ölmeye yatmış
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.