Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kimlik farklılıklarının en önemlisi, gerçek ya da uydurma olsun, dini ayrılıklardı. En büyük ayrışma ise Hindular ile Müslümanlar arasındaydı. Böl ve yönet tarzının en önemli aracı dindi. Din üze­rine araştırmalar yürüten Peter Gottschalk'ın çalışmaları, Hindular ile Müslümanlar arasındaki ayrışmanın İngilizlerin kasti bir projesi olduğunu
_Tanrı, ilk ateisttir. E. Hubbard _Din, gönüllü köleliktir. Herzen _Burada bir ateist yatıyor. Giyinip kuşanmış hazır, ama gidecek bir yeri yok; ne cennet ne de cehennem. Mezar taşı _Çürümüş bedenimden çiçekler çıkacak ve ben de onların içinde olacağım. E. Mumch _Bir zamanlar ateist olmak istemiştim. Artık vazgeçiyorum. Adamların tatili yok! H.
Reklam
Kafamda Deli Sorular :D
Aritmetikçilerce gözlemlenmiştir ki, 9'un çarpımlarmı oluşturan sayılar kendi aralarında toplanınca ya 9 ederler ya da 9'un küçük katlarından biri olurlar. Örneğin, 9'un çarpımları olan 18, 27, 36' da; 1 'le 8'i, 2'yle 7'yi, 3'le 6'yı toplayarak 9 elde edersiniz. Örneğin, 369 da 9'un bir çarpımıdır; bunda da 3'ü, 6'yı ve 9'u toplarsanız, 9'un küçük katlarından biri olan 18'e va­rırsınız. Yüzeyden bir gözlemci, böylesine harikalı bir düzen­liliğe ya rastlantının ya da tasarının eseri diye hayran olabilir, fakat usta bir cebirci bunun bir zorunluluk eseri olduğu sonu­cuna hemen varır ve bu sayıların doğal yapısında her zaman bu sonucun çıkması gerektiğini belitler. Sorarım size, acaba evre­nin bütün ekonomisinin de, hiçbir insan cebirinin güçlüğü çö­zecek bir anahtar sağlayamamasına karşın, benzer bir zorunlu­lukla yönetilmesi olası değil midir?
Hume'un felsefesi, ister doğru olsun ister yanlış, on sekizinci yüzyıl makûlluğunun iflasını temsil eder. Locke gibi duyarlı ve empirik olma, hiçbir şeye güvenmeme, ama deneyim ve gözlemden elde edilecek bilgiyi arama niyetiyle yola çıkar. Ama Locke'tan daha iyi bir zekâya ve çözümlemede daha fazla kavrayış keskinliğine sahip olduğu ve rahatlatıcı tutarsızlıkları kabul etme kapasitesi daha az olduğu için, deneyimden ve gözlemden hiçbir şey öğrenilemez şeklinde feci bir sonuca ulaşır. Rasyonel inanç diye bir şey yoktur: "Eğer ateşin ısıttığına ya da suyun serinlettiğine inanıyorsak, bunun tek nedeni başka türlü düşünmemizin bize çok fazla acıya mal olmasıdır." İnanmadan edemeyiz; ama hiçbir inanç akla dayandırılamaz. Ayrıca bir eylem çizgisi, başka bir eylem çizgisinden daha rasyonel olamaz; çünkü hepsi irrasyonel kanılara dayanır. Bununla birlikte, bu son sonucu Hume çıkarmamış gibi görünüyor. I. Kitabın sonuçlarını özetlediği kuşkucu bölümde bile şöyle diyor: "Genel olarak konuşursak, dindeki yanlışlar tehlikelidir; felsefedekiler ise yalnızca alay konusudur." Bunu söylemeye hakkı yoktur. "Tehlikeli" nedensel bir sözcüktür ve nedensellikten kuşku duyan biri, bir şeyin "tehlikeli" olduğunu bilemez.
Sayfa 318Kitabı okudu
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
Aktörlük Sanatı, Sanat Kuramları, Görme Biçimleri
_Medeniyet, insanların ne kadar para kazandığıyla ya da kaç tane lüks arabaları olduğuyla ölçülmez. Medeniyetin para birimi Sanat’tır. Sanat aristokrattır ve sanatla uğraşan kimseler de yükselerek seçkinleşirler. Müzelerimizde ve kütüphanelerimizde korunan da sanatın ta kendisidir. Sanat Müzesi'ni ziyaret ettiğinizde göreceğiniz, insanların
Reklam
_Maske takarak yaşıyoruz ve maskenin içindeki gerçek beni unutup, ideal benliği gerçek sanıyoruz. Gerçek benliğimizle çatışma sonucu hastalanıyoruz. _Ortaçağda felsefesinde Tanrı, insanı kurgulayarak yaratır ve insan, tanrıya ulaşmak için uğraşır. Bu kurgu dünyası bir sınavdır. Ortaçağ ilkel insanı bu yüzden bir maske takar. Rönesans özgür
_Tanrıları, tıpkı insanlar gibi sevgi ve nefretle harekete geçen, armağan ve kurbanlarla etkilenen duygulu ve zeki varlıklar diye biliriz. İşte, dinin kökeni budur. Dolayısıyla, puta tapıcılığın ya da çoktanrıcılığın da kökeni budur. Tanrısal varlıkları yetkinliğin en son sınırlarına değin yücelte yücelte, sonunda birlik ve sonsuzluk, yalınlık ve
( Bilim Aşkı Üzerine Düşünceler. ) _Bu kitap, evreni ve kendimizi keşfetmek üzerinedir. _BİLİM, bir bilgi bütünlüğünden çok bir düşünme biçimidir. Duyu organlarımızın yetersizligi algılarımızı çarpıtabilir. Bilim deneye dayanır, köhne sabit fikirlere istekte meydan okuyabilmeye, evreni gerçekte oldugu gibi görebilme şeffaflığına yaslar sırtını. Bu
_Çok defa hem kendimden hem de her şeyden bıkmış bir haldeyim. _Aşık olan körleşir ve evlendikten 8 gün sonra gözleri açılıp gerçekle yüzleşir. _Espri, ince zekalıları ve avanakları ortaya çıkarır. _Dürüstlük, en mükemmel politikadır. _Ahlak bir şahsiyet meselesidir. Kişinin kusurlu olduğunu fark edebilmesi için ahlaklı olması şarttır. _Doğada
Reklam
_Ahlak Metafiziğinin işi, olanaklı bir saf istemenin yani ahlakın en yüksek ilkesinin araştırılmasından öte bir şey değildir. İnsanın istemesinin eylem ve koşullarını araştırmak değil. Saf ve pratik eleştiri arası geçiştir. _Ahlak metafiziğinin görevi, deneyim ve güdülere dayanmayan, saf aklın düşüncesinde ortaya çıkan idelerin, iradeye
_Bizler sırlarla dolu bir evrende bir rüyanın rüyasını görmekteyiz. Gerçekte bildiğimiz hiçbir şey yoktur. Bildiğimizi sandığımız şey sadece olaylardır. O olaylar ki, bilmediğimiz bir objeyle asla bilemeyeceğimiz bir süjenin birbirlerine olan ilgisinden doğmuştur. _Nasıl oluyor da kurguda kategorilerin duyuüstü kullanımına özgü nesnel gerçeklik
( Sanatta ve Edebiyatta Güzelin Sırları ) _Seçkin insanların ve kıymetli düşüncelerin kaderi, çoğunluğu oluşturan avam takımının insafına kalmıştır. _İğdiş edilmiş bir erkek, üreme gücüne ne kadar sahipse, çoğunluk da bilince ancak o kadar sahiptir. Onlar hakiki olanı sahtesinden, sapı samandan, altını bakırdan ayırt etmeyi bilmezler. Hiç kimse
Ancak bu yeni tarih anlayışının belirdiği bir başka yer, başlangı­cı 17. yüzyıla kadar uzanan İncil eleştirisiydi. İncil anlatılarının akla yakın olup olmadıkları sorgulanmaya başlar; metinlerin kaleme alın­maya başladığı zamanlardaki faillerin anlayışlarının yetersiz olabile­ceği düşünülmeye başlanır vs. Bu hamlelerin ilklerinden (ve en çok skandal koparanlarından) biri, Spinoza tarafından Tractatus Theo­logico-politicus'ta gerçekleştirilir. Bu tarih faktörü doğa biliminden kaynaklanan diğer faktörle bir­leşince İncil'deki bazı mucizeler sorgulanmaya başlandı. Hume böyle­sine sıra dışı olayların sahiden gerçekleştiğini kabul etmeyi, bize olayı anlatan tanıkların dürüstlüğünü ya da doğruluğunu sorgulamaktan daha mı mantıklı bulduğumuzu sorarak, bu sorgulamanın en meşhur örneklerinden birini verir. Hume burada bizzat belirtmese de, savı­nın arka planına Williams ilkesi diye adlandırabileceğimiz, zamanın homojenliği ilkesini yerleştirdiği barizdir (artık geçmişte kalmış bir "Mucizeler Çağı" olduğu şeklindeki teze karşı bunu yapması şarttır).
Sayfa 323Kitabı okudu
Tapınakçıların kölelik müessesesini niçin kaldırdığını bilenler için, "kadını kölelikten kurtarmak" aslında farklı şeyler ifade etmektedir.Cizvit filozof Voltaire( 1694-1778 ) , David Hume ( 1711-1776 ) ve Adam Smith gibi Aydınlanmacılar, kölenin yaptığı iş , neticede hür insanın yaptığından daha pahalıya mâl olduğu için köleliğe karşı çıkmışlardı.Chicago Üniversitesi'nden Profesör Michel-Rolph Trouillot'un ifadesiyle ; "Batılılaşmış , kendi emeğini piyasa şartlarında hürce satan biri haline gelmiş bir " Öteki " , Batı nezdinde daha kârlı " olmaya başlamıştı . 1790 tarihli bir biyografide ise bu hakikat , şu şekilde izah edilmişti : " Belki de zenciyi medenîleştirmek o kadar da imkânsız değildir . Ona bazı prensipler öğretmek ve onu adam etmek mümkündür . Bundan kazancımız , onu alıp satmaktan daha fazla olabilir." Netice itibariyle kölelik , aslında ihtiyaçları olmayan , fakat Batılı hayat tarzının kendilerine dayattığı malları alabilmek için her gün kölelerden daha fazla çalışmak mecburiyetinde olan insanlar köle olduklarını iddia edemesinler diye kaldırılmıştı . Aksi takdirde , 1914 yılında bir arkadaşına yazdığı mektupta Amerika'ya yaptığı seyahatten bahsederken , zenciler hakkında , " Renkli insanları dost canlısı ve hoş buldum . Bir köpeğin beyaz adamdan hoşlanması gibiler , aynı tip itimat ve gönüllü aşağılık hissi " diyen Fabian mensubu Bertrand Russell gibi insanlar , neden köleliğe karşı çıksınlardı ki ?
Sayfa 80
40 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.