İlk açık Cuma namazının ilk açık hutbesinden:
«-Kıyâmet günü, Mizan günü, insanlara, çobansız bıraktığı koyunun hesabı sorulacak… Herkes nefsini, yarım hurmayla olsun, kurtaracak hayırlı işi işlemeye baksın… O da olmazsa tatlı dil…»
Bir hutbesinden: "- İnsanlar! Benim size öğüdüm, Allahın azap ve ukubetinden kaçmanız ve sevip sevmediğiniz her işde hakkı tutmaya bakmanızdır. Her işde doğruluk... Doğru olmayan sözde hiçbir hayır yoktur. Yalan söyleyen, fısk ve fücura düşer. Böylesi de hüsran ve helâlce yuvarlanır. Övünmekten sakınınız! Çünkü zaten topraktan gelmiş ve ona gidecek olan insan, acaba neyle ve nesiyle övünmeye hak kazanabilir? Bugün diriyse yann ölüdür. Siz şimdiden kendinizi ölü sayınız ve iyi iş yapmayı gaye edininiz! Bilmekte şüpheye düşeceğiniz işlerin ilmini de gaiblerin âlimi olan Allaha havale ediniz! Nefsleriniz için hayrı ve iyiyi başa alınız ki, yarın onları hazır bulaşınız! Allah Kuranında her nefs, hayır ve serden ne işlerse karşılığını bulur, dedi. Ey, Allahın kullan, yaradandan korkunuz ve bu fena âlemine sizden evvel gelip geçenlerden ibret alınız! Bir gün o huzura çıkacağınızı ve büyük küçük bütün amellerinizden hesaba çekileceğinizi biliniz! Muhakkak, Allah bağışlayıcı ve rahmet edicidir. Siz de nefslerinizi kurtarmanın çaresine bakınız! Allahdan başka kimsede davranış ve kuvvet yoktur."
“Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”
O kızı Fatıma'ya şefkatli bir baba,
Enes'in başını okşayan bir yoldaş;
Kuşu ölen çocuğa başsağlığına giden bir arkadaş;
Yahudi komşusunu hasta yatağında ziyaret eden bir komşu,
"Beni seviyor musun?" diyen eşine, "ilk günkü gibi" diyen bir eş;
Ağlayan torununu kucaklamak için Cuma hutbesinden inen bir dede;
Kervan ticaretine katılan bir tüccar;
Bedir'i de Uhud'u da yaşayan bir kumandan;
Medine Pazarı'nda ıslak buğday satan tüccara "bizi aldatan bizden değildir" diyen bir müşteriydi...
O semavi bir hayat değil, yeryüzü hayatı yaşadı. Baba oldu, dede oldu, komşu oldu. Savaştı, barıştı, şakalaştı.
Mekke müşrikleri arasındaki lakabı Muhammedü'l Emin'di.
Unutmamak gerekir ki, Müslümanlar açısından zaman, apayrı bir sorumluluktur. Zira nefes alıp-verdiğimiz her bir an bile bir kulluktur. Her anın, her dakikanın hesabını vereceğimize inanırız biz. Ona göre yaşar, ona göre zamanı, ayları, günleri değerlendiririz. Maalesef kültürümüzde ''zaman öldürmek'' diye bir kullanım varsa da, kitabımızda, inancımızda böyle bir mana ve mefhum yoktur. Sözüm ona ''zaman öldürenler'' aslında kendi ruhlarını öldürmekten başka bir şey yapmazlar. ''Felekten bir gün çalalım diyenler'' sadece kendi ömür sermayesini çarçur etmektedirler. ''Delikanlıdı, gençtir gezecek-eğlenecek'' diyenler, insanın baharını kışa, en güzel fırsatlarını başa çıkarmayı marifet sayarlar ne yazık ki. Arap özdeyişinde de denildiği gibi ''Ayıp bizdedir amma, zamanımızı ayıplarız!''
Kitabın sonunda Bünyamin Erul Hocanın Zaman Bilinci adlı hutbesinden
"Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız. Onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.."