“İnsanın insandan başka dayanağı yok. Yalnızlık bile başka insanların varlığı bilindikçe bir anlama kavuşuyor. Öyleyse bizim yalnızlık dediğimiz şey, bir kendini ayırmadan (tecrit etmeden) çok, kendine yönelme, kendini daha yakından inceleme yetisi olmalı.”
Bazı yazılar vardır. Okumaya başladığınız zaman kelimeler yavaşça kıpırdaşıp canlanmaya,
YouTube kitap kanalımda Göğe Bakma Durağı şiirini Turgut Uyar'ın mezarının yanında okudum: ytbe.one/Dy3e2LMUwnY
Turgut Uyar ile tanıştığım kitap olmuştur. Bu tanışmaya paralel olarak şöyle bir tezim var; mimarlıkta Rönesans Mimarisi ne ise, bundan böyle Turgut Uyar da benim için şiirin Rönesans mimarıdır. Böyle düşünmemin çeşitli
Seni tanımasaydım yine üzülür müydüm gidişine bu kadar bilmiyorum Nesli..
Seni o kontrolsüz çoğalan hücrelerinle alay ettiğin zamanlar tanımıştım. Ve biliyor musun sana hiç üzülmedim. Çünkü buna hiç izin vermedin. "Bir bacaktan çok daha fazlasıyım" cümlesinin içini dolduran mücadelene sevdalandım. Sadece ismini bile duymak, ufak tefek şeylere sol bacağımı kaybetmiş kadar üzüldüğüm durumlara utanmak için yetiyor. Evet sol bacak..
"Benim için sol bacağınızı da sevin" demiştin o gün. Senin sayende ne hayatlar sevildi be Demir Kadın. Kaç kişi çıktı evden şortunu giyip tek bacakla dışarı. Kaç kişi umursamadı yoksunluğunu bir uzvunun. Kaç kişiye hayat oldun. Kaç kişiye umut oldun daha 19'unda bi bilsen..
Bende senin sol bacağını sevdiğin gibi seviyorum şimdi hayatı. Ve her sevilmez yerinde sen geleceksin aklıma hayatın. Kontrolsüz çoğalan haydut hûcrelerle savaşından öpüyorum seni.
Kanser 1 kere sen 3 kere kazandın Nesli..
Bu savaşın kazananı sensin..
Huzurla uyu..
Yaşım 19Neslican Tay · Doğan Novus Yayınları · 2020359 okunma
"Kişioğlu, ister fukara olsun, ister zampara, ister avara...Yeter ki madara olmasın, mert olsun!" der Kemal Tahir. Ve ömrü boyunca karşılaştığı en mert insanların, dava ve dam arkadaşları olduğunu da sözlerine ekler...
Yaşamı boyunca Kemalist ve demokrat bir duruş sergileyen Kemal Tahir, bu duruşuna bir de sosyalist dünya görüşünü
Cumhuriyet 2.Kitap /Turgut Özakman
1923 Cumhuriyet 'in ilanından 1938 Gazi Mustafa Kemal Atatürk 'ün vefatına kadar olan dönemi bir çok kaynaktan faydalanarak yazmış.
Kitap zaten Cumhuriyet 'in ilan edilmesi ile başlıyor, daha sonra Atatürk 'ün hiç durmadan, yorulmadan, ara vermeden ülke kalkınması için yaptığı DEVRİMLER i, gelişmeleri
Cümleye nasıl başlasam bilmiyorum fakat şunu rahatlıkla söyleyebilirim, hayatım boyunca hiç bir hayat hikayesinden bu kadar etkilenmedim. Her sayfasını merakla bekledim. Çok şaşırıp bir kaç saniye kendime gelemediğim bölümler oldu. Çok üzüldüğüm bölümler de oldu. Hatta bazen o kadar yoğun duygular yaşadım ki kitaba ara vermek zorunda kaldım. Kendim ile çok fazla içselleştirdim sanırım. Bir okur değilde sanki Doğan Cüceloğlu'nun hayatında yer alıyormuşum gibi hissettim. Kitabın sonunda, Çocukluğundan başlayıp gittiği her yere onunla birlikte seyahat etmiş; yaşadığı zorlukları sıkıntıları sevinçleri heyecanları onunla birlikte yaşamışım gibi bir garip yorgunluk var üstümde. Sanırım duygusal anlamda bir yorgunluk benimkisi. Okurken kendime aldığım notlar bir yana hayatımın rotasını artık hangi yönde çizeceğim daha da belirginleşti. Çok değer verdiğim, örnek aldığım bir hoca olduğu için hâlâ ölmüş olduğu gerçeğini kendimi inandıramıyorum. İnsanın önemsediklerinin ölmüş olma gerçeği felaket bir duygu. Belki de kitabı okurken böyle yoğun bir hüzün dalgasına kapılmam bu yüzden. Hoca ile ilgili en büyük kaybım kendisi ile hiç konuşma fırsatımın hiç bir zaman olamayacak olması . Fakat şükrediyorum kitapları hâlâ bizimle olacak. Kitaplığımın en güzel bölümünü onun eserlerine ayırdım bile. Umarım toplumumuzun her bir ferdi böyle bir hazineyi keşfeder. Böyle genç yaşlarda onun eserleriyle tanıştığım için bir yönden kendimi şanslı buluyorum. Sonsuz teşekkürler Doğan Cüceloğlu, yattığın yerde huzurla uyu ölsen dahi dediğin gibi hizmetlerin hâlâ devam ediyor.
Ömrüm yettiği kadar seni ve değerlerini yaşatmaya devam edeceğim ATA’m…
Affet bizi!!!
Genç, çocuk binlerce şehit verdiğimiz bu ülkenin topraklarına ne bok oldukları belli olmayan soysuz piçler ellerini kollarını sallayarak girdiler. Engel olamadık affet!
Sırf gurbette daha rahat yaşayabilmek için bizi iki ekmeğe muhtaç kalmaya layık gören o şerefsiz gurbetçilere bir şey yapamadık affet !
Çıkar telefonunu diyen, bizi hiçbir şeye layık görmeyen göt kıllarına mağlup olduk affet!
Kendi toprağımızda gurbetçi kaldık tek kelime edemedik, affet !
Işıklar içinde uyu ATA’m, en azından sen huzurla uyu, bizim için artık çok geç…
Sizlere, okuyacağınız değil, direkt akışına dahil olup, birebir yaşayacağınız bir eser hakkında iki kelamım var...
Kamuoyunda, "Bahriye Davası" olarak bilinen davadan ötürü Nazım Hikmet ile birlikte tutuklanarak İstanbul Tophane askeri Cezaevi'ne konulan Kemal Tahir, dava sonunda 15 yıl ağır hapis cezası alarak, yine Nazım Hikmet
Hiçbir inceleme bu kitabı okurken insana yaşattığı acıyı anlatamaz.
"Anneme ve babaları siyasal, faili meçhul cinayetlere kurban giden bütün çocuklara" diye başlıyor ve bir mezar yerinin bile çok görüldüğü Sabahattin Ali'nin meskeninin dağlar olduğu ile bitiyor.
Bolca fotoğrafın bulunduğu, Sabahattin Ali'nin kızı Filiz'in gözünden hatırladıklarıyla oluşturulan bir yaşam öyküsü. Filiz bunalıma girmiş, psikolojisi bozulmuş. Çocuk aklıyla. "Acaba ben kötü çocuk olduğum için mi babamı öldürdüler?" diyor. Bu satırları okurken insan büyük bir acı hissediyor.
Bir babanın öldürülüşünün, bir çocuğun hayatında açtığı derin yaralar ve kendini suçlaması. Babamın öldürülüşüne dair öne sürülen şeyler bir sebep olmaz diyor. Gerçekten bunlar birer sebep olmamalı. Bkz:
Markopaşa Yazıları ve Ötekiler
Teselli etsin diye bir mezar taşı yaptırmış mezarsız babasına
"Başım dağ, saçlarım kardır
Benim meskenim dağlardır"
Mesken tuttuğun dağlarda huzurla uyu Sabahattin Ali..
Canımm Özge'can'ım, her gün, (yani gün farkı olmadan, ah bekleyeyim de öldüğü-doğduğu gün olsun) demeden paylaşırız prim kasıyorsun derler. { imgyukle.com/i/odHgqS } Yorumlarda hakaret ederler, sildirirler. Ama sırf bugünü bekleyip paylaşınca da samimi değilsiniz, unutmuştunuz derler. Böyle bir ikilemdeyiz be, kuzum. Ne zaman içimizdeki kavgayı bitirirsek işte o gün "seni koruyabiliriz" ❤🖤Sen huzurla uyu her ne kadar paylaşılmasa da acın kalbimizde eminim. Yine de affet.
" İnsanın ilk öğrenmesi gereken dil, tatlı dil " diyor Barış Manço. Ve " Saçlarımdaki teller kadar bilirim Anadoluyu... " O, geceden ve yıldızlardan rengini almış simsiyah saçlarına Anadolu'nun rüzgarını özgürlük çiçeği gibi takıp, müziğiyle, yüreğinin ve ruhunun rengiyle yollara düşmüş 56 yıllık yaşamı dahilinde. Gittiği
Canınız öykü çektiyse...
Nitelikli öykülerin, hele hele de nitelikli postmodern öykülerin nasıl icra edileceğini, okura göstermek anlamında, önemi yadsınamayacak bir eser olarak edebiyat dünyamızda arzı endam eden '' Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı' adlı bu nefis öykü kitabına göz gezdirmeniz yeterli olacaktır...
1971 yılı Sait Faik
En keskininden bir makas düşünün.. Acılar ve zaman onu ustalıkla bilemiş ve gülüş; o makastaki yağmur, merhamet, acıtmasın duası..
En keskininden o makasla, daha çok keskin anılar düşünün.. Hiç solmayan ve ruhu talan eden karesiyle bir fotoğrafın itinayla ikiye bölünmüşlüğü.
...
Kristal gözyaşı taneleri düşüyor gecede, güneş hemen ardında