"Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. Sanki içimde derin bir hiçlik var.”
"Ait olduğu yeri bulamamıştı çünkü. Kendini bulduğu her yere uyum sağlamış, işte ve eğlencede iyi olması sebebiyle, hakları için savaşma ve karşısındakinde saygı uyandırma isteği ve yeteneği sayesinde her zaman ve her yerde sevilen biri olmuştu. Ama hiç bir yere kök salamamıştı. Etrafındakileri memnun edecek kadar uyum sağlamış ama kendisi tatmin olamamıştı. Her zaman bir huzursuzluk hissiyle altüst olmuş, daima ötelerden gelen bir çağrıyı duymuş, kitapları, sanatı ve aşkı bulduğu ana kadar hep dolaşmış ve aramıştı."
Ama bizim için trajedi asıl şimdi başlıyordu; başka yaralarda da olduğu gibi acı o an için uyuşmuştu, sonradan, biz hareket etmeye başladıktan sonra kendini belli etti. Çevremiz acıyla kuşatılmıştı ya da ağır bir sıkıntıyla, daha da kötüsü bir tür huzursuzluk ve amaçsızlıkla.
"yüreğinin anlamlı müziği, anahtarı kaybolmuş müzikli saat gibi ölmüştü. Çeşit çeşit şeyler denedi, kitaplar getirtti, ama en ilginç olanları bile ona basılı kağıtlar gibi geliyordu. içini huzursuzluk kapladı."