Her zaman bir huzursuzluk hissiyle altüst olmus, daima ötelerden gelen bir çağryı duymus, kitapları, sanatı ve aşkı bulduğu ana kadar hep dolaşmış ve aramıştı.
Sayfa 276 - Türkiye iş bankası kültür yayınlarıKitabı okuyor
Kızı görmediği günler kafası karmakarışık oluyor, canı hiçbir şey yapmak istemiyor, içine garip bir huzursuzluk çöküyor. Bir yere gitmeyi tasarlıyor, aniden vazgeçiyor. Abuk sabuk giysiler ve büyücü maskeleriyle evin içinde dört dönüyor. Başını musluğun altına tutup saçlarından damlayan su damlalarına aptal aptal bakıyor.
Bu yorucu, aşırı kontrollü bireyleri motive eden nedir? Deli midirler? Genellikle hayır. Onları anlamsız bir mükemmel olma dürtüsüne
iten şey korkudur. Yaptıkları şeyleri durdurmaya çalıştıkları an, hızla
panik boyutuna ulaşabilen güçlü bir huzursuzluk, tedirginlik içierini
kaplar. Bu dürtüyle de rahatlayabilmek amacıyla acınası bir çaba içinde
eski kompülsif ritüellerine geri dönerler. Onları bu mükemmeliyetçi
tutumdan vazgeçirmeye çalışmak, uçurumun kenarına sadece parmaklarıyla tutunabiimiş birini ellerini bırakmaya ikna etmek gibi bir şeydir.
Huzursuzluk, gerginlik, can sıkıntısı, endişe, tatminsizlik, sürekli istemenin sonuçlarıdır. İstemek yapısaldır, dolayısıyla o zihinsel yapı yerinde kaldığı sürece, hiçbir şey kalıcı bir tatmin sağlayamaz.
"Kendi canına kıydı" ifadesi kullanılır genelde ama Adrian aynı zamanda kendi yaşamının sorumluluğunu üstüne aldı, onun komutasını üstlendi, onu ellerine aldı ve sonra da ellerinden çıkardı. Ne kadar azımız -geride kalan bizler- aynı şeyi yaptığımızı söyleyebiliriz? Düşe kalka yaşayıp dururuz, yaşamın başımıza gelmesine izin veririz, azar azar bir anılar deposu oluştururuz. Birikim sorunu işte bu noktadadır ancak Adrian'ın kastettiği anlamda değil, sadece basit toplama ve yaşama eklenmesi anlamında. Şairin dediği gibi, toplama ile artış arasında bir fark vardır.
Yaşamım artmış mıydı yoksa sadece kendine mi eklenmiş miydi? Adrian'dan kalan fragmanın bende uyandırdığı soru buydu. Yaşamımda toplama ve çıkarma olmuştu ama ne kadar çarpma olmuştu? Bu, bana tedirginlik ve huzursuzluk veriyordu.
Hiç kimsenin yüzünden Allah'a inanmanın huzuru ve güveni yoktu. Yalnızca korkunun, kaygının kayışa çevirdiği tedirgin ve yağlı bir huzursuzluk vardı
bu kendine kapanan yüzlerde. Hayatları çoktan bittiği halde ömürleri bitmemiş insanların sürüncemede kalmış günleri yaşıyor gibiydiler.