Hüzzam Mavisi
1936 yılının mart ayında doğdu. Bir yaşında boğmaca, iki yaşında söğüt dalından bir atı, üç yaşında gök mavisi bir tulumu, dört yaşında ise tahta sandalyeden bir kamyonu oldu. Beş yaşında, dört'yaşındaki bir kızı Başkent'in Meşrutiyet Caddesinden Kızılay Alanına kaçırdı. Yakalanıp tutuklandı. Büyükbabasının yanına sürgüne yollandı. Altı yaşında
Güner Sümer
Kırk yaşında sol bacağında kara bir ben çıkardı. Kara benle barış içinde yaşamak istedi ama, hasta hücreler gövdesinde başıbozuk ordular gibi ansızın hücuma geçti. Bu selamsız saldırıyı önlemek üzere Londra'ya giderken Paris vitrinlerinden birinde, tutuklanıp kurutulmuş mavi bir kelebek gördü. Çınar yaprağı büyüklüğünde, kurutulup çerçevelenmiş mavi bir kelebek. Çok iri ve çok mavi. Onurlu ve diri kanat çırpıp dururken yaşamı o an durdurulmuş en mavi kelebek. Kendini kendisine ilk kez sunarcasına satıcıdan bu tutuklu ve çerçevelenmiş mavi kelebeği istedi: «Şu hüzzam mavisi kelebeği bana verir misiniz?» Kırk bir yaşında, o hüzzam mavisi kelebeği duvara asarak çekip gitti. Adı Güner Sümer. Bir yıldız kayıp. Gözü arkada gittiği söyleniyor. Bir tahmine göre de Asaf, Sermet, Sevgi, Oğuz, öteki Oğuz ve yaşıtı daha bazı sanatçı-yazar dostlarıyla birlikte olduğu.
Everest YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Hüzzam Mavisi
Gelişimin çok boyutlu zenginliğini elinde kalan tek şeyle, yaşamıyla savundu. Battı çıktı; yeniden battı, yeniden çıktı ve otuz altı yaşında tek boyutluluğa karşı ‘çifte su verilmiş bir çelik gibiyim’ dedi. Bu bilenişi sevdiği kadar güzel kadınları da sevdi. Ucu sivri acıyı tanıdı. İçkisini ihmal etmedi. Yüreğini sıcak tutan her masaya yürekten kopma dizelerini bıraktı.
Sayfa 112 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Hüzzam Mavisi
1936 yılının Mart ayında doğdu. Bir yaşında boğmaca, iki yaşında söğüt dalından bir atı, üç yaşında gök mavisi bir tulumu, dört yaşında ise tahta sandalyeden bir kamyonu oldu. Beş yaşında, dört yaşındaki bir kızı Başkent’in Meşrutiyet Caddesi’nden Kızılay Alanı’na kaçırdı. Yakalanıp tutuklandı. Büyükbabasının yanına sürgüne yollandı. Altı yaşında oyuncak bir davul buldu. Sokak sokak dolaşıp davulun tokmağını vurdu. Yedi yaşında kömürlükte Karagöz oynattı. Kömürlüğe giriş biletlerini kendisi sattı. Dokuz seyirci geldi. Sekiz yaşında edebiyat dergisi sahibi. Çıkardığı tek nüshayı on dört kişiye okuttu; karşılığında on dört teşekkür sundu. On yaşında, yaralı bir serçenin fotoğrafını çektirdi. Göklerin ve denizlerin önleri açık maviliklerini sevdi.
Sayfa 111 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Serdar Aydın
Yarım kalmış acılar denizi pencereme konardı geceyle, savrulurdum. Gözyaşı kokusuyla dolu bir kuğu, zamanın sonuna kalkan, sürgünümdü; göz mavisi duman, Boz bulanık bir gündü. Yağmur zaman zaman yağıyor, rüzgarın uğultusu hiç dinmiyordu. O gün, Şair Kaan İnce’nin anısına bir toplantı düzenleneceğini biliyordum. Yanımdaki Mahzun arkadaşımla
Kuklacı
her aşk bir mecnun büyütmez ve her insan kendini sever sadece zamanı yontan mevsimler yıllanmış hüzünler bırakırken kalbime aynalarda arama annemdeki yüzümü sığınıp tanrı'ya adını andıktan sonra bir azize sattım onu taşrada sürgün ayaklarım hallaç başımla kırdım aşka dair öğrendiğim ne varsa kalender bir eda ile kırdım kuklacı
18 öğeden 11 ile 18 arasındakiler gösteriliyor.