"İnsanların sözlerini anlamadım hiç
Tanrıların kollarında büyüdüm ben."
Hyperion incelemesi için bu söz hemen hemen bütün kitabı özetler nitelikte. Ama öncelikle Hyperion'u anlayabilmek için biraz yazarın hayatını bilmek gerekir.
Johan Cristian Friedrich Hölderlin(1770-1843)
Hölderlin, Alman Klasik çağın ve romantizm akımının en
Kitabın kendi boyutları kadar uzun bir incelemeyi hak eden bir yapıt, bu yüzden böyle bir incelemeye cesaret edemem. Dante’nin Beatrice’i, Hyperion’un Diotima’sı ve Nietzsche’nin Ariadne’si, Hölderlin’in yazdığı gibi “sevgimiz ne kadar eski ve ne kadar yeni!”
Nietzsche’nin daha çocukluk çağlarında sarıldığı Hölderlin’in kaderini ve düşüncelerini ne kadar çok etkilemiş olduğunu bu kitapta hayranlıkla gözlemledim.Böyle Söyledi Zerdüşt’te karşılaştığım bir çok fikrin özü ve hatta yer yer kullanılan deyimler Hölderlin’in savurduğu tohumlardan filizlenmiş olduğunu gördüm. Ve aynı delilik, aynı Diyonisos ruhu ve ikisi de kendi Almanya’sına başkaldırmış Yunanistan’da münzevi gezgin.
İnsan, hayal ederken tanrıdır, düşünürken ise bir dilenci ve hayranlık bitince, babasının evden kovduğu hayırsız bir oğul gibi kalır ve merhametin yoluna kattığı o zavallı kuruşçukları seyreder.
Çoğu zaman sezdiğim şeyi şimdi görüyorum, şimdi biliyorum: İnsan, bir tanrının fırlattığı bir elbisedir, gökyüzünün nektarını evlatlarına en iyiyi tatsınlar diye içine döktüğü bir kadehtir -
İnsan , hayal ederken bir tanrıdır, düşünürken ise bir dilenci ve hayranlık bitince, babasının evden kovduğu hayırsız oğul gibi kalır ve merhametin yoluna kattığı o zavallı kuruşçukları seyreder.
Ah ne acıdır, kendini böyle yenilmiş görmek! Bunu anlamayan , sormasın kendisini kelebekler gibi zevk almak için yarattığından dolayı tabiata şükretsin. Gitsin ve hayatında asla acıdan ve mutsuzluktan söz etmesin!