Ah o eller.. tuttuğunun nereye bile demeden bir ömür yürüyeceği eller..
Veda Haccı'ndan önceki süreçte bir gün Hz. Peygamber (s.a.v) sabah namazının ardından cemaate dönerek, “Ey Muhacirûn ve Ensâr topluluğu! Hanginiz Yemende görevlendirilmek ister?" diye sordu. Hz. Ömer (r.a) kalkarak "Ben isterim ey Allah'ın Resûlü" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v) herhangi bir karşılık vermedi. Ardından aynı soruyu tekrarladı. Bu defa Mu'âz b. Cebel ayağa kalkarak "Ben isterim ey Allah'ın Resûlü" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v), "Bu görev senindir” buyurdu. Hz. Peygamber (s.a.v) kendisini Yemen'e gönderme kararını açıkladıktan ve oradaki görevini zikrettikten sonra şöyle buyurmuştu: “Umulur ki Allah senin bu sıkıntını giderir. " Mu'âz b. Cebel sonrasını şöyle anlatıyor: "Gidip yol hazırlığı yaptım. Sonra da Hz. Peygamber (s.a.v) bana izin verene kadar mescidin kapısında bekledim. Sonra elimi tuttu ve benimle birlikte yürüdü..."
Sayfa 57
İşte tebliğ, irşad.. Biz istiyoruz meclisler anında dolsun!
Hicretin 10. senesinde (631) Hz. Peygamber (s.a.v), önce Hâlid b. el-Velîd (21/642) ile el-Berâ b. Azib'i, onlar 6 ay sonra döndüklerinde aynı sene içinde Hz. Ali'yi Hemdân'a mübelliğ ve muallim olarak gönderdi. Hz. Ali, ikindi vakti San'a'nın büyük meydanında halka namaz kıldırdığında arkasında tek bir saf vardı. Hz. Ali'nin burada yürüttüğü davet çalışması sonucunda bütün Hemdân kabileleri Müslüman oldu.
Sayfa 53
Reklam
Şimdi bir kahvehanede var 20 tane müctehid(!)
Yine Sahâbe'den Sehl b. Ebî Hasme (41/661 civarı) şöyle demiştir: "Resûlullah (s.a.v) hayattayken fetva verenler Muhacirûn'dan 3 kişi: Ömer, Osmân ve Ali; Ensâr'dan da 3 kişi idi: Übeyy b. Ka'b, Mu'âz b. Cebel ve Zeyd b. Sabit" (r.anhum ecmaîn). … Aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.v) vefat ettiğinde ictihad seviyesine ulaşmış olan sahâbîlerin sayısının 20'den fazla olmadığını söyleyen İbnu'l-Hümâm'ın (861/1457) bu tespitinin de İbnu'l-Cevzî'nin söylediğine(14 sahabi adı vermiştir) çok aykırı düşmediği söylenebilir.
Sayfa 42
Kur’an’a verilen önem.
Seferlerde her kabile ve boy, kendi sancağını taşırdı. Bu bağlamda Tebük Seferi'nde sancakları kimlerin taşıyacağı konusunda ya- şanan bir anekdot önemlidir. Önceleri Mâlik b. Neccâroğulları'nın sancağını Umâre b. Hazm'a (r.a) veren Hz. Peygamber (s.a.v), Tebük'e giderken bu kabilenin sancağını Zeyd b. Sâbit'e (r.a) verdi. Umâre b. Hazm bu uygulamasının sebebini anlamak için Hz. Peygamber'e (s.a.v), kendisine kızgın olup olmadığını sorduğunda şu cevabı almıştı: "Allah'a yemin ederim ki hayır (kızgın değilim)! Fakat Kur'ân'ı öne geçirin. (Zeyd b. Sabit) Kur'ân'a senden daha fazla vakıf. Kur'ân kendisine vakıf olanı öne geçirir; isterse burnu kesik siyâhî bir köle olsun.
Sayfa 34
Her ne kadar Hz. Peygamber'in (s.a.v) Sahâbe'den herhangi birini diğerlerine mutlak anlamda tafdil ettiğini söylemek doğru değilse de, kimi sahâbîlerin bazı hasletlerde diğerlerinden üstün olduğu bir gerçektir. Bu nokta bizzat Hz. Peygamber'in (s.a.v) ihbar ve tesciliyle sabittir: “Ümmetimin ümmetime en merhametlisi Ebû Bekr, Allah'ın emrini yerine getirme konusunda en serti Ömer, samimi hayâsı en çok olanı Osmân, kaza/yargı işini en iyi bileni Ali b. Ebî Tâlib, helal-haramı en iyi bileni Mu'az b. Cebel, feraizi en iyi bileni Zeyd b. Sabit, Kur'ân kıraatlerini en iyi bileni Übeyy b. Ka'b'dır. Her ümmetin bir emini vardır; bu ümmetin emini de Ebû Ubeyde b. el-Cerrah'tır. " Yine Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kur'ân'ı dört kişiden öğrenin: Abdullah b. Mesud, Mu'az b. Cebel, Übeyy b. Ka'b, Ebû Huzeyfenin azatlısı Salim. "
Sayfa 33
Hiç mi ibret almıyoruz; Hz. Ebubekir'in (r.a.) bir iftar sofrasında ikram edilen bir bardak suyu dudağına götürünce hıçkırıkların boğazını düğümlemesinden ve ağlamasından? Hiç mi ders almıyoruz; niçin ağladığını soranlara cevaben; " Bir gün Efendimiz (s.a.v.) kendisine getirilen suyu içti ve ağladı; sonra -O gün nimetlerden hesaba çekileceksiniz- ayetini okudu ve 'işte bu nimetten de hesaba çekileceğiz' dedi. İşte bu olayı hatırladım bu yüzden ağladım." demesinden?
Reklam
Yenilgiyle sonuçlansa da kazanmak!
Diyelim ki Hamas'ın İsrail'e karşı direnişi, sonucun yenilgi olduğunu bile bile kendisini ölüme atmaktan farklı bir tercih değil. Diyelim ki İsrail'i alt etmek ABD'yi alt etmekle mümkündür; ABD'yi alt etmekse mümkün değildir. Bu tarz pozitivist değerlendirmelerle "yenilmeyi "kaybetmek" sayanlar, "direnmektense, dilenmeli" diyor. Oysa "yenilmek"le "kaybetmek" arasındaki fark en az Uhud dağı kadardır. Uhud savaşında geri çekilen İslam ordusuna hitaben Ebû Süfyan şöyle demişti: "Neredesiniz? Gün Bedr'in intikamı günüdür. Bugün galibiyet nöbeti bizde." Hz. Ömer (r.a)'ın buna mukabelesi şöyle oldu: "Bizim ölülerimiz cennette, sizinkilerse cehennemde..." Yani yensek de kazanan biziz, yenilsek de!..
Sayfa 275Kitabı okudu
Hz. Ebubekir(r.a.), bir adamı kabir hazırlarken görünce şöyle demiştir: - Kendin için kabir hazırlama, kendini kabre hazırla.
Sayfa 236
"Teravih, Resulullah aleyhissalâtu vesselam, Hz. Ebubekir (r.a) ve Hz. Ömer'in hilafetinin ilk döneminde ferden kılındı... Aslında Hz. Peygamber (s.a.v) teravih namazını başlangıçta kendisi cemaate bizzat kıldırmış, ancak ümmetinin yükünü artırabileceği endişesiyle bu uygulamadan vazgeçmiştir...Hz. Ömer (r.a), Übey b. Kâ'b (r.a)'den cemaate teravih namazı kıldırmasını istemiş ve bu uygulama günümüze kadar devam edegelmiştir."
Reklam
İmam Kastalani (ö. 923/1517) Mevahibü'l-Ledünniye isimli eserinde Peygamber (sav.) in vefatının duyulduğu ilk anda sahabilerin çeşitli ruh hallerine girdiğini bir grubun aklı başından gidercesine tepki gösterdiğini ve Hz. Ömer (r.a.) 'ın da bu zümreden olduğu, bir grubun bedenlerinden kuvvetin çekilip haberi duydukları yerde kalakaldıklarını ki Hz. Ali (ra.) bu zümreden olduğunu hatta kimi sahabenin üzüntüden vefat ettiği ki Abdullah b. Uneys (r.a.) in onlardan olduğunu belirtmektedir.İşte bu elim hadisenin peşi sıra yaşananlar Hz. Ebubekir (r.a.) 'ın metanetli duruş ve beyanıyla anında aşılmış ve daha sonradan tefrikaya zemin teşkil edecek bir surette yeniden açılmamak üzere kapanmıştır.
Sayfa 121Kitabı okudu
ne büyük şeref..
Hz. Peygamber (s.a.v) hiç şüphesiz bütün ashâbını seviyordu. Özellikle önde gelen sahâbîlerin her birinin O'nun nezdinde ayrı bir yeri vardı. Ama tespit edebildiğimiz kadarıyla elinden tutarak muhabbetini ifade ettiği tek isim oydu: Bir keresinde Hz. Mu'âz b. Cebel'in (r.a) elini tuttu ve "Seni seviyorum ey Mu'âz!" buyurdu. O da, "Ben de seni seviyorum ey Allah'ın Resûlü" diye karşılık verdi; akabinde Hz. Peygamber (s.a.v) ona, namazların ardından "Allahım! Seni zikirde, sana şükürde ve güzel kullukta bana yardım et» demesini tavsiye etti.
Sayfa 32
Resim