Hz Hatice Türbesi
"Kanûnî hazretleri bu türbeyi efrenci 1543 yılında Mekke Naibi Davut Paşa'ya yaptırtmış. İlla ki sekizgen olsun demiş; her bir duvarı sekiz cennetten birer nişane. İslâm'ın ilk mümini Hz. Hatice validemize bu yakışır demiş."
Sayfa 278Kitabı okudu
Nefîse hâlâ meseleyi anlayamamıştı. Hz. Hatice konuyu biraz daha açtı: - Onunla evlenmek suretiyle yollarımı birleştirmek istiyorum; ama bunu da nasıl yapabileceğimi bilmiyorum. Nefîse, Hz. Hatice’nin neden bu kadar düşünceli olduğunu artık daha iyi anlamıştı ve şöyle dedi: - Eğer istersen ben Muhammed’e gidip onun ağzını arayabilirim. Hz. Hatice: - Ey Nefîse, eğer bunu yapabilirsen hiç zaman kaybetme, dedi. Nefîse, hemen Muhammedü’l Emin ile görüşmek üzere yola koyuldu.
Reklam
Suudiler acaip bir güruhtur. Mekke'de bir hacı, İslamiyet'in doğduğu muhiti ve coğrafyayı boşuna aramasın, Hz. Muhammed devrinden hiç bir iz kalmadı. En son Hz. Hatice'nin mezarını ortadan kaldırdılar.
Hakkıyla temsil sonra tebliğ !
Unutulmaması gereken bir hakikat var ki tüm Müslümanlar tebliğ görevi ile mükelleftirler. *Ancak tebliğ, hakkıyla temsil etmekle gerçekleşir. *Temsiliyetin hakkını ödeyemeyenler, nasıl tebliğ edebilirler ki?
Sayfa 94
Hz. Hatice ile evlilik, acaba bu yolda bir vesile miydi? ___ Allah her vesile ile aziz kulunun görevini mi hazırlıyordu? Kur'an-ı Kerim'de, Duha Suresi'nin 6. Ve 8. ayetleri aynen şöyle diyor: "Allah senin bir yetim olduğunu bilip, barındırmadı mı? Seni şaşırmış bulup, doğru yola iletmedi mi? Seni fakir bulup, zenginleştirmedi mi?"
Efendimizin (sav) ömrü dünyada yaşanmış en ideal hayattır. Cenab-ı Hakk'ın en büyük ikramları dünyada Ona olmuştur; Ahirette de yine O'na olacaktır. O, Allah'ın en sevgili kulunun yaşadığı hayat musibetlerle örülmüş gibidir. Babasını kaybedi­yor daha doğmadan, doğduktan sonra annesini ... Tam yanında kendini rahat hissedeceği bir dönemde, dedesini kaybediyor. Ardından, kendisini kollayan amcasını... Hz. Hatice ile biraz fe­raha kavuşur gibi oluyor ama çok geçmeden onu da kaybediyor. Çocuklarını kendi elleri ile toprağa emanet ediyor. Savaşıyor, yaralanıyor. Her an ölüm tehlikesi altında yaşıyor. Arkadaşla­rından her biri Kur'an hafızı olan yetmiş kişi aynı anda öldü­rülüyor. Kendisine mecnun, sahir deniyor. Başına işkembeler atılıyor, şehrinden çıkarılıyor, eşine iftiralar atılıyor. Aç kaldığı, karnına taş bağladığı günler az değil. Hasır üzerinde uyuyor. Hüznünün zirve yaptığı 'senetül hüzn', yani hüzün senesi deni­len zaman aralığında çok sevdiği insanları bir bir kaybediyor. Büyük musibetlerin isabet ettiği bu keder yılında, insanlık tari­hinde kimseye nasip olmamış en büyük nimet de O'na nasip oluyor; Rable görüşmek, yani Miraç. Kederlerle kemalat arasın­da bir ilişki olmasaydı, Miraç, hüzün senesine denk gelir miydi? O'nun (sav) hayatında tahavvülün, yani halden hale geç­menin olmadığı hiçbir dönem yok. Fırtınalar içerisinde bir hayat ... En güzel, en kıymetli hayat O'nunkiyse ki bunda şüp­he yok, o hayattan alınabilecek en önemli derslerden biri de kıymetli bir hayatın tahavvüllerle, fırtınalarla, değişim ve dö­nüşümlerle geçeceğidir.
Reklam
giriş
"Dertli bir adamın tereddüt ve dumanlarla dolu bir gönül evi vardır; derdini dinlersen o evde bir pencere açmış olursun." (Hz. Mevlana)
Sayfa 14 - AZ Yayıncılık
*Lokmân Hekim de oğluna şöyle demiştir: “Oğlum, kişinin midesi tam olarak dolu olduğunda fikirleri uyutulur, hikmeti susturulur ve Allah'a ibadet dürtüsü felç olur."
Sayfa 49
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.