"Kendileriyle sevindiğin şeyler az olsun ki, kendilerine üzüleceğin şeyler de az olur" İbn Atâullah el-İskenderî
On dokuzuncu yüzyılda Fas çöllerinde yaşamış bir şeyh, dervişlerine çok katı bir disiplin uygularmış. Hayatlarını çok az harcayarak, büyük bir züht içinde, titizlikle, uykusuz, aç kalarak, sürekli ibadet ve zikirle meşgul olarak yaşamışlar. Yakınlardaki köyden gelen ve bu dervişlere kıymet verenler bazen zikrullah halkalarına katılıp onlara yardımcı olmak için yiyecek ve para hediye ederlermiş. Bu dindar vatandaşlara muhibban denirdi. Bu, tarikata intisab etmedikleri ama o tarikatta olanlara saygı duydukları ve onları çok sevdikleri anlamına gelir. İçlerinden biri, şeyh ve müridleriyle sıradan bir ilişkisi olan, onlarla denk geldikçe görüşen yerel bir esnaftı. Yaşlanınca emekli oldu, dükkânı kapattı ve şeyhin yanına giderek biat etmek istedi. Şeyh, dükkân sahibinin biatını alıp onu hemen halvete soktu. Esnaf bir gün içinde fenafillaha varıp marifete ulaştı. Şaşkınlık ve hayal kırıklığı içindeki dervişler isyan etti: "Yirmi yıldır bu yolsayız, Allah aşkı için büyük bir yokluk içinde zorluklara dayandık ve henüz hiçbirimiz fenafillaha ulaşamadık. Biz hâlâ marifete ulaşamamış iken, bunca yıldır ancak farzlarını yerine getiren ve dünya ile meşgul olan bu sıradan bakkal nasıl bu kadar çabuk bu kadar yüksek bir mertebeye gelebildi?" Şeyh şöyle cevap verdi: "O kuru bir odundu. Tek yapmam gereken bir kıvılcım çakmaktı ve o da anında alevler içinde kalıp yanıp bitti. Sizler ise hâlâ yeşil ve ıslak birer odunsunuz. Henüz kurumadınız." --- Eğer Allah'ın seni şu anda alıp dostlarından (evliyâlarından) biri hâline getirebileceğine inanmıyorsan, onun gücünden habersizsin demektir. İbn-i Ataullah el-İskenderî
Sayfa 458
Reklam
Seni ibadet yapmaya layık görmesi, Allah’ın armağanı olarak sana yeter. — İbn Atâullah-ı İskenderî (k.s)
Zikirden gafil olmak, zikir esnasında gafil olmaktan daha beterdir. İbn Atâullah el- İskenderi (k.s) Hz.
Hikmet ve basiret sahibi bu büyüklerden biri olduğuna hüsn-i zan ettiğimiz İbn Atâullâh el-İskenderî-kuddise sirruh-, bu latif hakikate ve ince edebe şöyle işaret eder: "Hayır ve hasenât, ibâdet ve taat senin tarafından iş- lendi diye sevinme; fakat bu güzellikleri, Allah seninle ve sende ortaya çıkardığı için, işte bu lütfa ve teveccühe svin! Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmuştur: (Ey Nebiyy-i Ekrem! Kullarıma) de ki: Ancak Allah'ın fazlı ve rahmetiyle, işte ancak bunlarla sevinsinler! Zira bu ihsân ve ikramlar, onların toplayıp biriktirdiği her şeyden daha üstündür ve daha hayırlıdır." (Yūnus Sûresi, 58) Müfessirler bu âyet-i kerimede zikredilen fazl ve rahmeti, Yüce Rabbimizin kullarına olan her çeşit ihsân ve ikramı anlamında açıkladıkları gibi, "Kur'an ve İslâm nimeti" olarak da tefsir etmişlerdir. İbn Ataullah kuddise sirruh da bu mânâlarla birlikte, zâhiren kul tarafından işlenen hayır ve hasenâtın, ibâdet ve taatların da esasen Hak Teâlâ'nın kuluna olan fazl ve ihsânı olarak görülmesi gerektiğini hatırlatmıştır. Burada dikkat çekilen çok daha önemli bir diğer husus da, sevinme noktasının amelin kendisi değil, Hakk'ın kuluna olan iltifat ve teveccühü olmasıdır. Yani kul burada, amelden ziyade Rabbiyle sevinmiş olmaktadır.
Sayfa 38
''Melâl içindesin. Yoksul olduğunu düşünüyorsun. Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır.'' İbn Atâullah el-İskenderî
Reklam
777 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.