İNCELEME:
kitap yaklaşık 150-200 yıl önceki aşk hikayesini anlatır.İlk başta Evdi ile Rıhme’nin aşkı anlatılır ancak bu iki aşık evlenemezler ve başkalarıyla evlilikler kurarlar.
Kitabın diğer ikinci kısmı ve ana konusu Dewreş ile Adûle’nin aşkını ,dermansız sevdasını anlatır.
Kitap zamanın kültürünü ,yaşam biçimini,toplum yapısını ,adetleri
İbrahim bin Edhem Hazretleri; mahallenin en fakir berberine tıraş olurken, berbere acıdı ve içinde beş yüz altın bulunan bir keseyi kendisine verdi.
Berber, teşekkür ederek aldığı keseyi tezgâhın bir köşesine koydu ve işine devam etti. Tam bu sırada berber dükkânına kıyafeti perişan, avurtları çökmüş, yaşlı ve hastalıklı bir fakir geldi ve;
“–Allah rızâsı için bana bir yardımda bulunun.” diye inledi.
Berber, kesenin içindekinin ne olduğuna bakmadan, keseyi tuttuğu gibi fakire verdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi işine devam etti. Berberin altınlara itibar göstermediğini gören İbrahim bin Edhem Hazretleri;
“–Ben hayatımda bu berberden daha cömert bir insan görmedim.” buyurdular.
İşte meselenin cevabı; muhtaçken muhtaca veren kimse.
Sakallı berber, işini bitirip giderken, “Meraklanma beyim! Burası Hazreti Yusuf makamıdır... Yusuf Peygamber de yedi yıl zindanda yattı, kahpe şerrine uğradı da” demiştir. Yusuf Peygamberden bu zamana kadar dünyada her şey, akıl durduracak derecede değiştiği halde, bugün, yirminci asırda, mahpusluk yine de aynı kalmış, demek ki, gökyüzünde, denizaltinda insan zekâsı, henüz mahpushaneden daha korkunç bir işkence bulamamıştı. Dipdiri bir adamı, sınırsız ihtirasları, hayal etmek gücü, öfkesi, aşkı, evlat sevgisi, çalışma
yetenekleriyle bir yere kapatıyorlar. Orada, bazen tek başına, bazen kendisi gibi kıstırılmış, umutsuz, öfkeli arkadaşlarıyla beraber yüzüstü bırakıyorlar. Kapılarının anahtarlarını da, köyüne gitmek elinde olduğu halde, gönül rızasıyla burada kalan İbrahim gibi hayvanlara teslimederek... İnsan kardeşliği... Şefaat... Af... Hep masal... Kapatanlarla kapatılanlar arasındaki düşmanlık yırtıcı hayvanları bile ürkütür.
Bizim burada ressam Berber İbrahim vardı ya, resmi inanılmayacak, akla sığmayacak kadar ilerletti. Ben de gözlerim sulana sulana halkımın büyük istidatlarından birine örnek olan bu hadise karşısında hazdan ve bahtiyarlıktan böbür böbürleniyorum.
Sensizliğin azabından bunaldım,
Basmadan gel bir ölümcül “ter” beni,
Bir şekilde, duyur bana sesini,
Yoksa bu dert, gece gündüz “yer” beni…
Varlığın var mı, üzen bir yanı?
Şüpheliysen, sor soruştur, bir tanı,
Nasıl sarar, bir sarmaşık, fidanı,
Sen de işte, öylesine, “sar” beni…
Bahar gelir, meltem olur, yel coşar,
Hep böyledir,
Bennân-ı Hammâl, Mısır'dan Mekke'ye giderken yanına bir mikdâr azık aldı. Bu sırada bir kadın karşısına çıkarak; "Ey Bennân! Allahü teâlâ senin rızkını vermeyeceğini sanarak rızkını hamal gibi taşıyorsun." dedi. Bunun üzerine azığını bir fakire verdi. Sonra üç gün aç kaldı. Yolda bir bilezik buldu. Kendi kendine; "Bunu
Bütün bu olanlara, demek kader diyorsun,
Oysaki gördüklerim, korkulu bir düş gibi,
Ne kadar anı varsa bırakıp gidiyorsun,
Ben düşerken toprağa, vurulmuş bir kuş gibi.
Aşk denilen, bir kemende bağlıyım,
Ruhum içre, tutukluyum çöz beni,
Çok eskiden, sol yanımdan dağlıyım,
Çaresizim, kötü yaktı köz beni…
Güz dalında, yaprak gibi solayım,
Saçlarına meltem gibi dolayım,
Yaralıysan ince merhem olayım,
Havanlarda dibeklerde ez beni…
Adı yasak, unvanımın, sanımın,
Aşk uğruna, pahası ne kanımın?