Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Güvercin Hikayesi
Bir güvercin, ikindi namazı sonrası gelip Peygamber Efendimizin dizine konmuştu.Güvercin, kendisini kovalayan doğan kuşundan saklanmaya çalışıyordu.Efendimizden yardım istiyordu.Güvercinin altı yavrusu vardı ve eğer doğan onu avlarsa yavruları öksüz kalacaktı. Güvercinin hikayesini dinleyince merhametli Peygamberimizin gözleri yaşardı.Güvercini güven veren sözleri ile teselli etti."Yüz bin doğan gelse seni vermem.Başımı verip seni terk etmem."dedi.Onu kıyafetinin altına sakladı.Lakin avcı doğan,güvercinin kokusunu almıştı.Gelip Efendimize onu kendisine vermesi için yalvardı.Onun da altı tane yavrusu vardı.Hepsinin de karnı çok açtı.Güvercinle onları doyuracaktı.Âlemleri Efendisi doğana,kendisine sığınan güvercinin yerine ondan daha büyük bir koyun vermeyi teklif etti.Fakat doğan kuşu koyun eti yemediğini söyledi.Merhametli Efendimiz " Kendi etimden vereyim sana ,sen bağışla bu güvercini bana"dedi.Sahabeler kaygıyla bakarken ,bir bıçak alıp vurdu mübarek koluna.Neyse ki Allah'ın en güzel kulunun canını yakmak için bıçağa izin yoktu.Yüce Mevla izin vermedi Efendimiz Aleyhisselam'ı yaralamasına .Ateş nasıl Hz. İbrahim Alehhisselam'ı yakmadıysa bıçak da kesmezdi Allah'ın izni olmayınca.Güvercin silkinince Cebrail Aleyhisselam' a dönüştü.Meğer doğan da meleklerden Mikail' di .Dediler ki:" Hakk'a sen oldun habip,sen olursun cümle aleme tabip...Biz senin ne olduğunu bilmiş idik.Şefkatini ummağa gelmiş idik."Onun yüce merhameti zaten bildiği bir şeydi .Fakat Allah,Peygamber'inin şefkatini orada bulunan diğer insanlara göstermek için meleklerine böyle bir görev vermişti.
peygamberimizin yolunu günlerdir aşkla gözleyen yesribliler bir anda kafilenin önüne doğru koşarlar. peygamberimiz sallallahu aleyhi vessellem sevinç gösterileri ve "lebeyke ya resulallah" nidaları eşliğinde şehre girer. insanlar, o sevgiliyi karşılamak için evlerinden çıkıp yollara dökülürler. medine, medine olalı böyle bir sevinç görmemiştir. şehir, hamd ve şükür kelimeleriyle coşar.
Reklam
Hicret...
Medine, Medine olalı böyle bir sevinç görmemiştir. Şehir, hamd ve şükür kelimeleriyle coşar. Kadınlar, kızlar ve çocuklar sevinçlerini güzel ilahilerle dile getirir: "Tela'el bedru aleyna. Min seniyyeti'l Veda' Vecebe şukrun aleyna. Mede'e lillahi daa, Eyyuhel meb'usu fina ci'te bilemril mutaa'..."
Rızama Kavuşmak İçin Gayret Eden Dostlarım
Rızama Kavuşmak İçin Gayret Eden Dostlarım Allah’ü Teâlâ’ buyurur ki: "Size müjdeler olsun ki, bana kavuştuğunuz zaman yakınlık ve sevinç sizin içindir..." Ebû Süleymân Dârânî hazretleri Şam’da yetişen büyük velîlerdendir. Sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda yaşamıştır. Doğum târihi bilinmemektedir. Şam’da vefât etti. Kabri, Dârân
BALIKÇI Ben balıkçıyım. Benim kayığım dediğim zaman, kayık ayrı ben ayrı değil miyim?.. İBRAHİM ETHEM-Nefse gelince iş değişiyor. O, hem sen oluyor, hem de senin dışında bir şey... Sende ne varsa onlara benim şuyum, benim buyum demiyor musun?.. Benim elim, benim ayağım, benim başım... (Coşar) Ya sen nerdesin? Bendeki her şeyi, benim, benim diye sayıp tükettikten sonra ben neredeyim?..
“İşte insanlar da kendilerini avcundaki zeytinler gibi birbirinden ayrı gayrı görüp kavga ediyorlar. Aslında hepsinin özü zeytinler sıkılınca ortaya çıkan yağ gibidir. Bir kaba konsalar, birinci zeytinin yağını beşinciden, üçüncüyü sekizinciden ayıramazsın. İnsanın sadece bedenini, ırkını, milletini, dilini, dinini, cinsiyetini, şeklini, şemailini görüp de içinde taşıdığı ruh cevherini fark etmezsen , herkesi birbirinden ayrı görür ve durmadan ayrılmak için sebepler arar durursun. Bu ayrılığın önüne geçecek, ruhların birbiriyle buluşmasını, barışmasını sağlayacak o sıkım makinesi ise hakiki sevgidir. Tıpkı İbrahim Halilür Rahman'ın sofrasında olduğu gibi. ”
Reklam
Bir kalp türü daha vardır ki, o da mü'minin kalbi. Allah’ın âyetleriyle itminan bulan, yatışan kalp. Allah’ın iki tür âyeti vardır. Bi­risi metlûv âyetler, yâni kulağa hitap eden işitsel dediğimiz şu elim­deki okunan Kur’an âyetleri. Ötekisi de görsel dediğimiz göze hitap eden meşhûd âyetler. Güneş gibi, ay, yıldızlar, bulutlar, in­sanlar,
ĐBRAHĐM ETHEM - Nefse gelince iş değişi- yor. O, hem sen' oluyor, hem de senin dışında bir şey... Sende ne varsa onlara benim şuyum, benim buyum demiyor musun?.. Benim elim; benim aya- ğım, benim başım... (Coşar) Ya sen nerdesin? Sen- deki her şey ayrı ayrı senin olunca sen neredesin?.. Bendeki her şey, benim, benim diye sayıp tükettik- ten sonra ben neredeyim?..
207 syf.
·
Puan vermedi
Acıyı kalpten kaleme işlemek..! Vatan aşkını ateşleyen kıvılcımı arayanlara... Tüm kitapta anlatılacakları aslında giriş cümlesi gayet net bir şekilde özetliyor. Kiev doğumlu ve daha sonra göçmen olarak gittiği İsviçre'de 1983 yılında vefat eden Valeri Tarsis, 1962 yılında yazdığı Mavi Kantaron kitabı dolayısıyla rejim tarafından, Moskova'daki
Kırım Kurbanları
Kırım KurbanlarıMehmet Coşar · Yağmur Yayınları · 19729 okunma
18 Mayıs 1973
Vartinik'ten çıkıp düştün yollara Ağaya patrona hesap sormaya Bin dokuzyüz yetmiş iki yılında Bedrettin, Mansurdun buzlu Munzur'da Kalleş Diyarbekir zındanlarında Ser verdin sır vermedin hücrelerde Kuş olup uçmuşsun kızıl göklerde Bekleriz yolunu devrim gününde Halkız biz ölmeyiz teslim olmayız Halk düşmanlarından hesap sorarız Ölmeden ölürüz Hakk'a varırız İbrahim'e akar, coşar, çağlarız youtu.be/GyDkAkIEWx8
Reklam
Ağır konuşma
Sensizliğin azabından bunaldım,  Basmadan gel bir ölümcül “ter” beni,  Bir şekilde, duyur bana sesini,  Yoksa bu dert, gece gündüz “yer” beni… Varlığın var mı, üzen bir yanı?  Şüpheliysen, sor soruştur, bir tanı,  Nasıl sarar, bir sarmaşık, fidanı,  Sen de işte, öylesine, “sar” beni… Bahar gelir, meltem olur, yel coşar,  Hep böyledir, yağmur
21 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.