"Şu eşikten temiz kalplilikle geçiniz, şu taşı dosdoğru atlayınız, bu köşeden sola dönerken sabırlı davranınız, sağa dönerken dilinizi kötülüklerden korumanız, sonraki üç basamakta hoşgörüyü düşünmeniz gerekiyor. Ardından merhamet hissiyle ilerlemek, şu kayaya asla sarhoşken gelmemek, şuraya da pak ve berrak bir zihinle dokunmak ve şu keskin kulpa haddi aşmadan yapışmak gerekiyor majesteleri. Ve sonraaa... İşte sizin zenginlikler ve hazineler dünyanız!"
Her şey için, her şeyden, hepimiz sorumluyuz, kendi günahlarımızdan değil sadece... Doğrusu insan bunu kavradı mı bir kez, cennet bir hülya değil, basbayağı somut gerçek olur çıkar.
Biliyor musun," demişti "şu hiç kimsenin alay edilmeyi göze almadan soramayacağı, fersudeleşmiş, sıkıcı bir hale gelmiş, hayat nedir, suali var ya, işte o sualin hâlâ cevabının bulunmadığını, cevabını bulamadan onu eskitip attığımızı ve o sualin hâlâ bir mana taşıdığını, hâlâ bir cevap beklediğini keşfettiğimiz ve bir cevaba delicesine ihtiyaç duyduğumuzu hissettiğimiz anlarda soğukkanlılığını koruyabilen insanlara hep imrendim, itiraf edeyim ki ben onlardan olamadım, hayat beni hep dehşete uğrattı, hep şaşırdım, hep çaresizliğimi hissettim, başkalarının hayatlarındaki sualler bile benim kişisel meselem haline geldi, kendimi onlardan kurtaramadım.