Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ölülerimiz Nerede?
Darbe olmuş. Cuntacılar ibret-i alem için adam asma te­laşındalar. Kurbanlardan biri de Veysel Güney. On bir gün arayla yapılan iki duruşmadan sonra idamına karar veriliyor Veysel'in ve 10 Haziran 198l'de asılıyor. ldam gecesini, dö­nemin Gaziantep Cumhuriyet savcısı anlatıyor: " ... dedim 'Veysel, son bir arzun var mı? Adettendir, son arzun nedir?' 'Babama mektup yazacağım' dedi. Kağıt kalem verdik. Yazdı mektubunu. Hiç kimseyi tanımıyordu orada ve ipe götürülen bir adamdı. Avukatı yoktu, yakını yoktu, hiç kimsesi yoktu ... " Veysel'in mezarı da yok şimdi. Asmakla kalmamışlar, ölü­sünü de vermiyorlar. " ... Karga ağzında bir karga ölüsüyle geldi uzaktan ve ora­ da bir yere kondu. Toprağı eşeledi ve ağzındaki ölüyü, açtı­ğı çukura koydu. Sonra eşelediği çukurun üzerini yine top­rakla örttü. Bunları gören Kabil'in içi yandı, bir karga kadar olamadığı ve kardeşinin ölüsünü açıkta bıraktığı için piş­man oldu. Ah! etti ... " Ey cellatlar, ey güvercin kasapları, ölüm tacirleri... İnsan daha konuşmadan, öğrenmeden, bilmeden "mezar kazıyordu" ölüsü için. Ne Berfo ananın oğlunun ölüsünü verdiniz, ne de Vey­sel'in mezarını ... Ölülerimiz nerede? Bir karga bile değilsiniz. Kabil'in kargayı görüp de utanan kalbi yok sizlerde, anladık. Ama, yorulmadınız mı, ağzınızda cesetlerle yıllar yılı te­pemizde akbaba gibi dolaşmaktan? Bir karga gibi yapın hiç olmazsa. İnin yere ve bırakın ölülerimizi. Kalplerimiz onla­ra mezar yeridir.
Sayfa 114 - İletişim Yayınları / 10. Baskı 2016, lstanbulKitabı okudu
Papa Eftim'in Sosyal Aktiviteleri
Sevgi Erenerol'un anlatımına göre Papa Eftim Galatasaray taraftarı olmakla beraber, Şükrü Saraçoğlu ile birlikte Fenerbahçe maçlarına da gitmektedir. Çünkü o hiçbir takımın fanatiği değil, yalnız insanın fanatiğidir. Sinemayı çok seven Papa Eftim zaman zaman kiliseden çıkıp sinemaya gitmektedir. Bu konuda "Bir din adamının hayatın ilerleyişini takip etmesi lazımdır. Bunun için her zaman sinemaya giderim, hatta mümkün olsa kiliselerde ayinden sonra sinema göstermek taraftarıyım" diyen ve "Sinemadan aldığım zevk, kaptığım hisse çok büyüktür. Sinemanın rahat koltuklarından birine gömüldüm mü, ooohh... Bütün âlem bütün insaniyet gözlerimin önünde perde perde canlanır, her vakadan bir mana çıkarırım, her hadisenin bir ibret alınacak noktasını bulurum" sözleriyle sinemanın hayatındaki yerinin büyük olduğuna vurgu yapan Papa Eftim, aynı zamanda şiir ve edebiyatlada ilgilenmektedir. Abdulhak Hamid'i okuduğunu ve çok sevdiğini, onun Avrupai şair olduğunu söyleyen Papa Eftim, Tevfik Fikret, Halit Ziya, Hüseyin Rahmi ve Reşat Nuri'yi beğenerek okuduğunu ifade etmektedir. Papa Eftim'in çok az uyuduğundan, ona birkaç saatlik uykunun yeterli geldiğinden ve en büyük hobisinin de okumak olduğundan bahseden Sevgi Erenerol'a göre Papa Eftim yalnız din, edebiyat veya şiir kitapları değil bütün dünya siyasetine dair kitaplar okumaktadır. Papa Eftim buna bir yerde mecburdur, çünkü böyle bir mücadelenij içibde olmak çok okumayı ve çok bilgi sahibi olmayı gerektirmektedir.
Reklam
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ۝ وَ تِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ Bismillahirrahmanirrahim Öğüt alsındar diye Allah insanlara misaller getirir. "(İbrahim Sûresi, 16:25) "Bu misalleri insanlara düşünsünler diye
Korsanlar, bir çocuğun kafasını uçurur ve vücudunun yan kesimlerini boylu boyunca keserler... Peki, bunca şiddetin açıklaması ne olabilir? Hem de bu denli uzak topraklarda. Dönemin tanıklarının özellikle mühtedilere atfettikleri şiddet sevdasının da bir uzantısı mıdır bu? Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşın her şeyi mubah kıldığı gerekçesiyle uyguladığı şiddetin bir açıklaması vardır elbette. Her savaşta olduğu gibi savaşın gereğinden ziyade, bu Osmanlı'nın ilerlediği topraklarda uyguladığı korku siyasetinin bir parçasıdır. Moğolların artlarında bıraktıkları kafatası tepeleri gibi Osmanlı'nın da benzer görsel şiddet örneklerini "ibret-i âlem" babında ardında bırakması da bunu çağrıştırır. Korkunun ordudan önce fethedilecek bölgeye ulaşması pek çok kalenin vira yoluyla, yani anahtar teslimiyle ele geçirilmesi demektir. Bu da cephane, levazım ve daha pek çok savaş gerecinin boşa harcanmaması anlamına gelir. Ama burada, merkezden ve hatta periferiden dahi böylesine uzak bir toprakta, bu şiddet ne şekilde açıklanabilir? Anlatının içerdiği abartıyı da hesaba katmak gerekir elbette.
Darbe olmuş. Cuntacılar ibret-i alem için adam asma telaşındalar. Kurbanlardan biri de Veysel Güney. On bir gün arayla yapılan iki duruşmadan sonra idamına karar veriliyor Veysel'in ve 10 Haziran 1981'de asılıyor. ldam gecesini, dönemin Gaziantep Cumhuriyet savcısı anlatıyor: " ... dedim 'Veysel, son bir arzun var mı? Adettendir, son arzun nedir?' 'Babama mektup yazacağım' dedi. Kağıt kalem verdik. Yazdı mektubunu. Hiç kimseyi tanımıyordu orada ve ipe götürülen bir adamdı. Avukatı yoktu, yakını yoktu, hiç kimsesi yoktu . . . " Veysel'in mezarı da yok şimdi. Asmakla kalmamışlar, ölüsünü de vermiyorlar. " ... Karga ağzında bir karga ölüsüyle geldi uzaktan ve orada bir yere kondu. Toprağı eşeledi ve ağzındaki ölüyü, açtı ğı çukura koydu. Sonra eşelediği çukurun üzerini yine toprakla örttü. Bunları gören Kabil'in içi yandı, bir karga kadar olamadığı ve kardeşinin ölüsünü açıkta bıraktığı için pişman oldu. Ah! etti ... " Ey cellatlar, ey güvercin kasapları, ölüm tacirleri... İnsan daha konuşmadan, öğrenmeden, bilmeden "mezar kazıyordu" ölüsü için. Ne Berfo ananın oğlunun ölüsünü verdiniz, ne de Veysel'in mezarını .. . Ölülerimiz nerede?
Geceleri Bostancıbaşı ve cellatlar şehri dolaşır Fenersiz gördükleri adamı hemen öldürür ibret-i alem için kestikleri başını kolunun altına koyar ve duvara dikerlerdi ki ertesi sabah namaza kalkan halk padişahın şiddetini görsün de ders alsın kelleyi koltuğa almış bu cesetler çürüyene kadar dururdu orada …
Reklam
Her İslam toprağı, bir gün elden çıkabilir. Sürekli tetikte olmak gerekir.
Endülüs tecrübesinden çıkacak belki de en önemli ders budur. Endülüs'ü yaklaşık 800 yıl, Hindistan 600 yıl, Balkanlar 600 yıl tamamen İslam'ın hakim olduğu topraklardı. Sonrasında yaşananlar malum. Tarihi ibret almak için okuyacaksak, meselenin bu yönüne ağırlık vermek en doğrusu olacaktır.
Sayfa 108 - Ketebe YayınlarıKitabı okudu
ibret-i alem olsun
Enver Paşa, o kadar sevdalıdır ki, yoğun işlerinin ya da savaşların yapıldığı bir zamanda, Naciye Sultan'a bazı günler 3-4 mektup yazacak zaman ayırabiliyor.
Sayfa 19
"Alnının çatından vurdum Nurdan'ı. Çocuklar değil, bizzat ben vurdum!" Ağzından tükürük saça saça anlatıyordu. "Hem de Champs Elysees'nin orta yerinde, ibret-i alem için. Kanı aktı caddenin ortasına. Öyle kaldı ceset bir müddet, kimse cesaret edemedi kaldırmaya. Sonra kapandı olay sessiz sedasız. Biz içeriye bir adam verdik yattı çıktı."
Ama insanoğluna verilen unutma nimetinin, geçmişten ibret alma, dersler çıkarma ve böylece yeni ve daha büyük hatalar yapmama yolunda bize engel de olmaması gerekiyor. Aliya İzetbegoviç‘in dediği gibi: “Ne yaparsanız yapın. Her şeyi unutun, ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır!“
Reklam
Nedir bu ellerle ayak Nedir bu dillerle dudak Aç gözün ibret ile bak Alem temaşa gah i miş
Tarihi olayları makul ve gerçekçi tablonun dışına çıkarıp okumaya kalkıştığımızda, sadece algılarımız çarpılmakla kalmaz, yaşanan hadiseler bizim için ibret verici olmaktan da çıkar. Temelsiz söylentiler gözlerimizi ve gönüllerimizi okşasa da, hakikatin soğuk ve mesafeli yüzünden mümkün olduğunca ayrılmamakta fayda var.
Sayfa 20 - Ketebe YayınlarıKitabı okudu
Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer, Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer, Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer, Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer, Gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer, Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi, Çağlıyan göz yaşı mı, yoksa ki hicran seli mi? İnleyen saz-ı kazanın acaba bam
Bir küçücük yavru kedi. Annesini kaybetmiş arıyor asfaltlarda. Trafiğin en yoğun olduğu saatlerde. Annem acaba bu mudur diye bir Toyota Corolla’ya, bir Volvo’ya koşuyor. Nedir bu yüreği ağza getiren sahnenin sonu? Nedir bu sulugöz duyarlık? Kedi yavrusu imiş. Bari buna bir çiçek, bir de böcek ekleyelim. Böylece dudak bükenlerin dudakları iyice
KANUNİ MERSİYESİYESİ BİRİNCİ BENT
Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nâm u neng Tâ key hevâ-yı meşgale-i dehr-i bî-direng An ol güni ki âhır olup nev-bahâr-ı ‘ömr Berg-i hazâne dönse gerek rûy-ı lâle-reng Ahır mekânun olsa gerek cür’a gibi hâk Devrân elinde irse gerek câm-ı ‘ayşa seng İnsân odur ki âyine-veş kalbi sâf ola Sînende n’eyler âdem isen kîne-i peleng İbret gözinde niceye dek gaflet uyhusı Yitmez mi sana vâkı’a-i Şâh-ı şîr-ceng Ol şeh-süvâr-ı mülk-i sa’âdet ki rahşına Cevlan deminde ‘arsa-i ‘âlem gelürdi teng Baş eğdi âb-ı tîğına küffâr-ı Üngürüs Şemşîri gevherini pesend eyledi Freng Yüz yire kodı lütf ile gül-berg-i ter gibi Sandûka saldı hâzin-i devrân güher gibi
213 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.