İbretlik bir olay... Es geçmeden okuyalım inşâ'Allah...
Gavs Hazretleri (k.s.) sordu: - Hocam Allah (c.c.) neden dut ağacını büyük, meyvesini küçük yaratmış? Hoca: - Allah (c.c.)'ın kudretindendir efendim. Gavs (k.s.) Hazretleri: - Ben de biliyorum, Allah (c.c.) kâdirdir, kudret sahibidir. Neden dut ağacı büyük olsun da meyvesi küçük olsun? Hoca: - Allah (c.c.) kadirdir, öyle yaratmış. Gavs (k.s.): - Peki Allah (c.c.) öyle yarattı. Bir kişi iri meyveli bir dutu, bu ağaca aşı yaparsa yine aynı küçük meyveyi mi verir? Hoca: - Hayır efendim büyük meyve verir. Gavs (k.s.): - Peki hoca. Allah (c.c.) ile kul arasına kimse giremezdi. Bu kişi aşı ile meyvenin cinsini değiştirdi. Allah (c.c.) her şeye kadirdir, dileseydi öyle yaratırdı. Böyle bir vesileyi niçin gerekli kıldı? Hoca; Gavs'ın (k.s.) ellerine sarıldı: - Efendim beni affedin, ben yıllardır, Allah (c.c.) ile ku arasına kimse giremez, Kur'an, sünnet ve müctehid imamlarının içtihadları varken, mürşide ne lüzum var dedim. Aklımın açtığı bu belâlara tövbe ediyorum. Ben sizin yolunuza intisab edeceğim, dedi. Hoca intisab etti.
Sayfa 113 - Sey-Tac Yayınları, Haziran 2006.
Tolstoy’un "İnsan Ne ile Yaşar" adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de
Reklam
İbretlik bir olay!!!
Hamrin denilen kalenin ele geçirilmesi için bir türlü yol bulamayan Mervan, kaleyi ele geçirmeyi sağlayacak olana bin dinar ve (sanki ba­basının kızıymış gibi) kaledeki en güzel kızı vereceğini ilan eder. Ten­nuhilerden bir asker her nasılsa bunu başarır. Bu "kahraman" askere" bin dinar yanısıra, sıra sıra dizilmiş tutsaklardan , "gönlünün sevdiği bir ca­riyeyi al!" denir. "Tennuhi gayet güzel bir cariyenin eline yapıştı ki hisardan aşşağı indire". Ancak Türk kızı bu "kahraman"( evrensel insanlık : ahlakında böyle bir şeyi yapanın adı "ırz düşmanı" değilmiydi yoksa? !) Arap askere direnir. Herşey işgalci ordu ile kale halkının gözleri önünde yaşanmaktadır. Tennuhi çeker, kız direnir, Tennuhi çeker kız direnir; sonunda kız bakar ki kurtuluş, yok; "Tennuhi'ye yapışıp kendisini hisardan aşağı attı. İkisi de düşüp parça parça oldular". Önceki bölümlerde tanıdığımız diğer tüm Arap İslam valiler gibi "İslamın izzeti ve Allah'ın rızası için" iş yaptığı inancındaki bir vali olan Mervan, insanlık tarihi adına ancak utanç nedeni olabilecek bu trajedi karşısında ne yapar dersiniz? "Öfkelenir"! Ama kime? Böyle bir duruma yol açtığı için kendisine veya ona bu yetkiyi veren hukuka veya kız direndiği halde hukuki hakkını zorla savunan Tennuhi 'ye mi? Hayır! Malesef hayır! Bu direniş ruhuna öfkelenir Mervan ve bu öf­kesinin gereği emir verir: "hisarda her kimi bulurlarsa boyunlarını vurdurur"! Bu küçük öykünün ayrıntıları bize ait değildir; ortak kabul gören nitelemeyle "İslamın Herodot'u"na, Taberi'ye aittir.
Sayfa 162 - Başak Yayınları Yedinci Baskı Aralık 1994Kitabı okudu
ÇİFTÇİ PAHOM'UN HAZİN VE İBRETLİK ÖYKÜSÜ
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom'a "Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar yürüyerek yada koşarak ulaştığın bütün yerler senindir fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım." der. "Seni başladığın yerde görmek istiyorum. Yoksa bütün hakkını kaybedersin." der. Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir arazi dikkatini çeker. Orayı da almak için koşmaya başlar. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Vakit epey geçmiş. Daha hızlı koşar, koşar ama artık kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom'un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz... Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom'u bu mezara gömerler. Reis Pahom'u mezarının başında durur ve şöyle der: "Bir insana işte bu kadar toprak yeter!"
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Tesettür Kadınların İmtihanıdır
Bazı hanım kardeşlerimiz "Ben örtünmek istiyorum, ama çevremdeki insanlardan çekiniyorum. Onlar benimle alay eder." diyor. Kıymetli kardeşim! Bu dünya bir imtihan dünyasıdır. Bazıları fakirlikle, bazıları zenginlikle, bazıları sıhhatle, bazıları da hastalıkla imtihan edilir. İşte, başı açık hanım kardeşlerimizin de bu zamandaki en büyük
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'in bir kaç yıl önce bir Ramazan akşamında bizzat yaşadığı ibretlik bir olay. Belarus'un başkenti Minsk'e bağlı İvya köyünde bir camide teravih namazı kıldırıyor kendisi. Önde erkekler, arkada kadınlar namaza duruyorlar. Salavat getirilen kısımda cemaatten ilahi formunda bir ses yükseliyor: "Lailahe illallah Cebrail melekullah. Lailahe illallah Mikail melekullah." Şaşırıyor, devam ediyor namaza. İkinci arada bu defa Azrail ve İsrafil'in isimleri zikrediliyor. Sonraki aralarda ise sırasıyla bütün peygamberler sayılıyor. En son arada ise doğal olarak "Lailahe illallah Muhammed Rasulillah" sesleri yükseliyor. Ancak hemen ikinci mısra geliyor arkadan: "Lailahe illallah Abdülhamid Halifeti Rasulillah." Mehmet Görmez Bey, "Salavatlar bitti ama o anda ben de bittim" diye anlatıyordu gözleri dolarak, "Neredeydim, hangi zamandaydım, şaşırmıştım."
Sayfa 40
Reklam
... Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'in bir kaç yıl önce bir Ramazan akşamında bizzat yaşadığı ibretlik bir olay. Belarus'un başkenti Minsk'e bağlı İvya köyünde bir camide teravih namazı kıldırıyor kendisi. Önde erkekler, arkada kadınlar namaza duruyorlar. Salavat getirilen kısımda cemaatten ilahi formunda bir ses yükseliyor: "Lailahe illallah Cebrail melekullah. Lailahe illallah Mikail melekullah." Şaşırıyor, devam ediyor namaza. İkinci arada bu defa Azrail ve İsrafil'in isimleri zikrediliyor. Sonraki aralarda ise sırasıyla bütün peygamberler sayılıyor. En son arada ise doğal olarak "Lailahe illallah Muhammed Rasulillah" sesleri yükseliyor. Ancak hemen ikinci mısra geliyor arkadan: "Lailahe illallah Abdülhamid Halifeti Rasulillah." Mehmet Görmez Bey, "Salavatlar bitti ama o anda ben de bittim" diye anlatıyordu gözleri dolarak, "Neredeydim, hangi zamandaydım, şaşırmıştım." Abdülhamid bizi daha çok şaşırtacağa benziyor...
Sayfa 40
Tolstoy’un "İnsan Ne İle Yaşar" adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz… Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!” Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük !
Tarihten Gerçek ve İbretlik bir olay
1960 Mart'ında ağır hasta bir halde Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Urfa'ya gelir. Bu haberi alan İçişleri Bakanlığı, Bediüzzaman'ın derhâl Urfa'dan çıkarılması için emir gönderir. Halkın yoğun baskısı üzerine Urfa Valisi, İçişleri Bakanı Namık Gedik'e: "Efendim, Said Nursi çok hasta ve onu göndermek için müsait bir araba da yok. Hiçbir arabacıya onu götürtemeyiz" der. Namık Gedik: "Çöp arabasıyla da olsa göndereceksiniz" talimatını verir. Onun böyle söylediğini öğrenen Üstad Hazretleri: "O kendi kaderini kendi yazmış oldu." der. Bediüzzaman'ı Urfa'dan çıkaramazlar ama, Genelkurmay binasından kendini atarak intihar eden Namık Gedik'in cesedi çöp arabası ile taşınır. Adil-i Mutlak olan Allah (cc) karşısındaki akıbetlerini düşünerek insanlar ürpermelidirler
41 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.