Dikkat!!!
Bu bir inceleme değil tam da Ali Lidar'ın anlatılarında belirttiği gibi 'iç döküntüsü'dür. Sebep mi? Kitaptaki tek bir anlatı...En çok o etkiledi beni. Hadi bakalım, başlayalım...
Bazen bazı şeyler yarım kalıyor. Ne yaparsak yapalım elimizden gelmiyor yarım olanı tamamlamak. En çok da anne-babalarımızla!
Yazdığım,
Sığamamak ne korkunçmuş. Sadece kendine değil, hiçbir şeye sığamamak ne korkunçmuş. İnsan bazen o kadar büyüyor, o kadar şişiyormuş ki yaşantılardan, yaşamaktan, yaşayamamaktan, sevinip sevinip üzülmekten, hayal kırıklığı yaşamaktan, vazgeçememekten, aramaktan ve her defasında bulduğunu zannedip bulamamaktan o kadar şişiyormuş ki hiçbir yere sığamıyormuş. Bir mumun kaderini yaşayarak dibinde çoğalarak, eriye eriye değişime uğrayarak, yok oldukça hacimlenerek tükeniyormuş. Bu sahiden de oluyormuş. İnsan olan bunu yaşıyormuş. Kadermiş. Yazgıymış. Seçimmiş. Ve daha birçok şeymiş.
Kitap okurken senin sevebileceğin yerlerin altını çiziyorum, radyoda sevdiğin şarkılar çıktığında ben sevmesemde koşulsuz bir saygıyla sonuna kadar dinliyorum...
Biliyorum,
Ne sen beni ozlersin,
Ne de yolun düşer buralara.
Sanırım yakmadığım gemi kalmadı benim
Biz ayrı dünyaların insanıydık değil mi
Sen çölde çiçek,
Ben çöplükte sinek.
Ne kadar zaman geçerse geçsin,
"Öfkeliyim evet. Genelde öfkeliyim. Çünkü çok ayıp ettiler bana. Açık verdim çünkü en baştan, her şeye inanabilen bir salak olduğumu hiç saklayamadım. Ve tanıdığım neredeyse herkes bu özürümü acımasızca kullandı. Ve sen de, üzgünüm ama sen de farklı değilsin...!