Dikkat!!!
Bu bir inceleme değil tam da Ali Lidar'ın anlatılarında belirttiği gibi 'iç döküntüsü'dür. Sebep mi? Kitaptaki tek bir anlatı...En çok o etkiledi beni. Hadi bakalım, başlayalım...
Bazen bazı şeyler yarım kalıyor. Ne yaparsak yapalım elimizden gelmiyor yarım olanı tamamlamak. En çok da anne-babalarımızla!
Yazdığım,
Sığamamak ne korkunçmuş. Sadece kendine değil, hiçbir şeye sığamamak ne korkunçmuş. İnsan bazen o kadar büyüyor, o kadar şişiyormuş ki yaşantılardan, yaşamaktan, yaşayamamaktan, sevinip sevinip üzülmekten, hayal kırıklığı yaşamaktan, vazgeçememekten, aramaktan ve her defasında bulduğunu zannedip bulamamaktan o kadar şişiyormuş ki hiçbir yere sığamıyormuş. Bir mumun kaderini yaşayarak dibinde çoğalarak, eriye eriye değişime uğrayarak, yok oldukça hacimlenerek tükeniyormuş. Bu sahiden de oluyormuş. İnsan olan bunu yaşıyormuş. Kadermiş. Yazgıymış. Seçimmiş. Ve daha birçok şeymiş.
Hüseyin Rahmi Gürpınar 'ı okurken hep merak ve mizah içinde tutar... Ama ne yazık ki biz batı ve dünya klasikleri adlı batağa düştük ve kendimizi hor görüyoruz. Bence yazdıkları tür farklı olsa da
Biliyorum,
Ne sen beni ozlersin,
Ne de yolun düşer buralara.
Sanırım yakmadığım gemi kalmadı benim
Biz ayrı dünyaların insanıydık değil mi
Sen çölde çiçek,
Ben çöplükte sinek.
Ne kadar zaman geçerse geçsin,
İnsan 30 lu yaşlarının başından sonlarına doğru koşarken (bu yaşlarda zaman Usain Bolt mübarek, 40lı 50li yaşları düşünemiyorum) zaman kaybına pek tahammülü kalmıyor. Bu durum benim gibi evlilik ödevini gerçekleştirmemiş ya da gerçekleştirememiş bireyler için daha yoğun yaşanıyor diye düşünüyorum. Toplumun senden beklediği evlilik ödevinin yükü