+ Dışa bağımlı mıyız?
- Yok canım! Ne bağımlılığı? Onlar bize bağımlı. Bizimkisi dudak tiryakiliği.
Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.
/Başbuğ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Çocuklarınızı Padişahçı değil Milliyetçi yetiştiriniz.
/Başbuğ Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Bu millet
Sevgi ve saygı duyduğum bir dostumdan pdf formatını edinip okuduğum Zorba’ yı, kitap kapağı tasarımsal, baskı vb gibi teknik yönleri şu anda beni fazlaca ilgilendirmiyor açıkçası, umurumda değil. Amma elbette ki Zorba’ yı anlatmadan da olmaz. Zira kitaptır O!
Zorba, Aleksi Zorba. Kendine bunak süsü yüklemiş, yılların yükü sırtında, aslında derin
Kitabı sondan başa incelemek istiyorum. Bunun için de kitabın arka kapağında yazan yazıdan başlamak istiyorum: De La Frayeur D’etre Plombier Borgne. Tercümesi, Şaşı Bir Tesisatçı Olmanın Dehşeti Hakkında. Kitabın türü şiir. Yani şuurlu bir eylemin nihayeti var karşımda. Müellifini az biraz tanıyorum, fevri kişiliğini zaman zaman muzip gülüşünü,
var mı bilen başıma seni saranlar arasında adını
mantık mı diyorlar idrak mısın hafıza mı
sahici bir şeysen eğer söyle bakalım
neydi sevgilinin koynuma kaçtığı tarih
yıllardan hangisiydi hangi mevsimdeydik ayın kaçıydı
koynummuş madem sevgilinin göz diktiği yer kaçmak için
incecik ürperişli gölgesi cismime neden kıydı
sor gücün sormaya yetiyorsa
İnek sağılmazsa, sütü ve peyniri gelmez. Odun toplanmazsa, akşam üşürler. Bundan daha gerçek ne olabilir ki?
Köye gelen İstanbulların ise dertleri bambaşka! Kim taş evini daha havalı yenileyecek, onun yarışındalar. Güya köye doğal ve sade bir hayat için yerleşiyorlar ama hâlâ büyük şehrin kapitalist zihin yapısına esir olduklarını fark edemiyorlar. Kimin evi daha havalı ve daha gösterişli gözükecek, buna bakıyorlar. Zihnen özgür değiller. Ama, "Ben özgürüm, doğal yaşıyorum, köyde sade bir hayat yaşıyorum, " diyebilmek için yanıp tutuşuyorlar. Kime? Kendilerine olması gerek ama hayır, yine diğerlerine. İçe dönmek için köye geliyorlar ama hâlâ dışa dönük yaşıyorlar. Bazı evlerden öyle zenginlik akıyor ki, âdeta köyün doğal yapısına zarar veriyor. Ama onlar için köydeki bütünlük değil, köye karşı nasıl göründükleri ve diğerlerine statüleri ne kadar belli ettikleri önemli. Onca başarıya, zenginliğe ve kariyere rağmen, hâlâ...içsel gücüne ulaşamamışlar. Hâlâ küçük bir çocuk gibi "bana bak ve beni beğen" derdindeler.
🔹️(rasyonel) olmayan sebeplerdir.
▫️“tek hayat hakkımız var. bu dünyanın ve insan hayatının anlamı yok, tamamen rastlantısal olarak hiçlikten meydana geldik ve yine hiçliğe gideceğiz.” mesajını gece gündüz yaymak için çabalayan insanlar var. dernekler kuruyorlar, blog siteleri açıp tuğla gibi makaleler döşüyorlar, saatlerini belki de günlerini
… her şey yolunda olmadığında, sebebi ve çözümü bulmak için;
A şıkkımız; dışarıya bakıyorsan, masadasın. Daha da yolunda olmayacak bilesin! Hangi açıdan bakarsan bak.
B şıkkımız içe bakıyorsan, gerçek sebebi bulabileceğin alanındasın. Çözüm yolda! Yani bakış açısı değilde, bakış yönü önemli diyeceğim. Sorun olduğunda çözümleyecek olan, ona nereden baktığın değil. Çözüm için içe mi bakıyorsun, dışa mı? Bu önemli. Soruna baktığın açı değil, sorunun çözümü için bakacağın yön önemli.
_Her şey algıdır. Herhangi bir şeyi itici ya da çekici kılan tamamen senin zihnindir. Karar veren faktör sensin.
_Zihin, aldatıcıdır. Gerçekte ikilem yoktur. Gerçekte sorun yoktur. Hiç olmamıştır, hiç olmayacaktır. Zihinde sorunlar vardır ve sen gerçekliğe zihnin aracılığıyla bakarsın. Böylece gerçeklik sorunlu olur.
_Sağlıksız bir zihinle ne
Kabirler, insanın benliğine sınırlarını gösteren biricik mekânlardır. Yalnız gitmeli oraya. Yalnızca gitmeli. İçten dışa dıştan içe yürümeli. Topu topu bu, demeli. Bu işte. Az çok, eksik fazla, ne yaşanırsa yaşansın, hepsi bu.
Gözü dönmüş hırslarımıza kabirler gösterilmeli. Al işte demeli. Sonun bu. Öfkelerimize kabirler gösterilmeli. Bak işte sen de sağ yanına yatacaksın. Yüzün kıbleye dönük. Endişelerimize kabirler gösterilmeli. Al işte demeli. Neden korkuyorsun hayatta? Başımıza gelmesinden korktuğumuz şeylerin en büyüğü bu ve bu bizim yazgımız. Yazgısını sevmeli insan. Razı olmalı. İncinmiş yanımıza kabirler gösterilmeli.
İşte bu. Hepsi bu. İncitenlerin de incinenlerin de sonu. Tüm yaşadıklarımız sağ yanına yatacak. Yüzleri kıbleye dönük.
“ La”dan “illa”ya geçme çabasını la’nın ne olduğunu illa’nın neden bu kadar önemli olduğunu, Hz. Adem ve Hz. Havva’nın hikayesini onların hikayesinin altındaki sırları çözümlemekte ve aynı zamanda Habil ve Kabil olayının bütün insanlığın durumuna ışık tuttuğunu görmekteyiz.
Sadece bir Peygamber, ilk insan, ilk yaratılış anlatısı değil bu. Temelde öyle görünse de bütün insanlığın içine düşebileceği yanılgıyı ve insanın en büyük düşmanı şeytanın insana bu kadar bilenmişken insanın ona karşı nasıl bu kadar kör olduğunu görmekteyiz Kabil’in durumunda. Evet her insan gibi Kabil’de yaptığından pişman olmuştu ama insanoğlu tekrar şeytanın tuzağına düşmüş olanı biteni, iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ayırmakta yine yanılmıştı.
Ben kitabı okurken kendimi bir iç hesaplaşmaya çekebilmiştim. Hz. Adem’in ilk yanılgısında Allah’a karşı bende mahcup olmuştum. Kabil’in kardeşine bilenmesini şeytanın oyununa düşmesine sinirlenmiştim belki de. Ama aslında hepimiz Kabil konumunda da olabiliyoruz belki yanılgılarımız veya yanlışlarımız bir insanı öldürmek kadar büyük değil, ama küçük küçük Allah’a karşı günah işliyoruz ve ne kötü ki küçük küçükte olsa şeytanlaşıyoruz belki de. Bu kitap beni kendimle yüzleştirdi. Kitapta bir bölümde Kabil’in konuşmasın da diyor ki ; Benim kadar cesur değilsin içindekini dışa vurmuyorsun bak ben özgürüm . Görünürde ne kadar beni kınasan da içten içe bana imreniyorsun, diyor. Bir yanım Kabil’in cesaretine imreniyor mu bilmiyorum ama bildiğim şey şeytanlaşmış bir özgürlükten uzak durmam gerektiği.